Büyümenin sürekliliği doğrudan yabancı yatırımlara bağlı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Orhan AKIŞIK

1980'li yılların başından itibaren giderek ivme kazanan küreselleşmede ticaret ve iletişim alanındaki gelişmeler kadar sermaye hareketleri de önemli rol oynamaktadır. Özellikle yükselen piyasalar olarak da tanımlanan gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisi ve siyasetinde giderek artan ağırlıklarında sermaye hareketlerinin payı büyüktür. Uluslararası sermaye ülkelere yatırımlarını finanse etmede önemli olanaklar sunarken, zaman zaman ekonomik krizlere yol açmaktan da geri kalmıyor. 1997-98 Asya Finansal Krizi ve son olarak da Avrupa Birliği'nde yaşanan borç krizinin arkasında yatan olgu, kontrol edilemeyen spekülatif sermaye hareketleri. Ülkeler, sıcak para hareketlerini nasıl kontrol altına alacaklarını düşünedursunlar, Uluslararası Finans Enstitüsü bu yıl yükselen piyasalara yönelecek kısa vadeli sermayenin 700 milyar doları aşacağını tahmin ediyor.

Ülkelerarası faiz farklılıklarının yol açtığı kısa vadeli sermaye hareketlerinin geçmişte yaşanan finansal ve ekonomik krizlerdeki payının büyük olması, birçok ülkeyi doğrudan yabancı sermaye yatırımları içindeki paylarını arttırabilmek için zorlu bir yarış içine sokmuştur. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları tasarruf ve dış ticaret açıklarının ekonomi üzerinde yarattığı olumsuzlukların giderilmesinde olduğu kadar, yeni teknoloji ve yönetim tekniklerinin üretim süreçlerine uygulanması açısından da önemlidir. Bütün bunlara ilaveten, doğrudan yabancı sermaye sektörlerdeki diğer firmaları daha disiplinli çalışma yönünde teşvik ederek ekonominin genelinde verimliliğin artmasına da yol açmaktadır.

Yükselen piyasalar 90'lı yıllardan bu yana önemli bir çekim merkezi haline gelmiş olsalar da doğrudan yabancı sermaye hala büyük ölçüde gelişmiş ülkelere yönelmektedir. Bunda gelişmekte olan ülkelerdeki yetişmiş insan gücünün eksikliği, düşük verimlilik, yetersiz altyapı, iç pazarın küçüklüğü, politik istikrarsızlık, kültürel farklılık, düşük kaliteli finansal raporlama standartları ve yetersiz kurumsal yönetimin önemli payı vardır.

Ülkemizde iç tasarrufların yetersizliği, kalkınma sürecinde sermaye birikimini sağlamak için yabancı sermayeyi yegane kaynak durumuna getirmiştir. % 20'yi bir türlü aşamayan tasarruf oranı diğer yükselen piyasa ekonomilerinin 10-15 puan altındadır. Esasen, büyük kısmı Uzakdoğu'da yer alan bu ülkelerin % 40'lara kadar ulaşan yüksek iç tasarruf oranlarının altında yatan olgu kısmen, son zamanlarda sözü çok edilen küresel dengesizliktir. Kriz öncesine kadar tüketime dayalı olarak büyüyen Amerika, Asya ülkelerinden yaptığı ithalatla bir yandan kendi cari işlem açıklarını arttırırken, diğer yandan bu ülkelerin milli gelirlerinin ve buna bağlı olarak tasarruf oranlarının artmasına da yol açmıştır.

Türkiye'nin nispeten düşük iç tasarruf oranını yakın gelecekte arttırması söz konusu olmadığına göre, ekonomik büyümenin sürekliliği doğrudan yabancı yatırımların arttırılmasına bağlıdır. Bu gerçekleşmeden ne işsizlik ne de dış ticaret açığı sorunlarına kalıcı çözüm getirmek mümkündür.

1970'lerde dışa kapalı bir ekonomiyken Çin'in bugün dünyanın ikinci büyük ekonomisi olması, tamamıyla doğrudan yabancı yatırımları çekmedeki başarısından kaynaklanmaktadır.

Türkiye'ye doğrudan yabancı sermaye girişlerindeki önemli artışlar 2005-2008 döneminde gerçekleşmiştir. Özellikle, 2006'da bir önceki yıla göre ikiye katlanarak 20 milyar dolara ulaşan doğrudan sermaye girişleri, 2007'de 22 milyar dolar seviyesine yükselmiştir.

Yabancı sermaye yatırımlarının sektörel dağılımına baktığımızda ise finans sektörünün toplam içindeki payının yüksekliği hemen göze çarpmaktadır. Bu bağlamda, 2005 yılında toplam sermaye girişleri içinde %47'lik bir paya sahip olan finans sektörünün 2006'da %39'a geriledikten sonra 2007'de %61'e ulaştığını görüyoruz. Sermaye stokunda artış sağlamadan mevcut sermayenin el değiştirmesi şeklinde ortaya çıkan bu tür yabancı sermaye girişlerinin Türkiye'nin ekonomik ve sosyal sorunlarına çözüm getirmesi olanaksızdır.

 

Doğrudan yabancı sermaye yatırımları sektörel dağılımı (%)

2005 2006 2007 2008 2009

İmalat sanayi 9 10.5 22 26.6 28.8

Finans  47 39  61 41 7.60

Toplam 56 49.5 83 67.6 36.4

Kaynak: TCMB

Ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları niçin yetersiz? Bu, ekonomik olduğu kadar sosyal, siyasal ve kültürel faktörlerden de kaynaklanmaktadır. Bunlar arasında özellikle vurgulanması gerekenler işgücü maliyetlerindeki yükseklik, kayıt dışı ekonominin yaygınlığı ve hukuk sistemindeki eksikliklerdir. Bütün bunlar sanki yetmiyormuş gibi biz de olumsuzlukları arttırmak için bütün gayretimizi ortaya koyuyoruz. Örnek vermek gerekirse, yazın başında batı dünyasında ülkenin ekseninin doğuya kaydığı yönünde endişelerin ortaya çıkmasına yol açan gelişmeler ve son olarak da anayasa referandumunun neden olduğu siyasi gerginlik bunlar arasında akla ilk gelenleri. Referandumdan çıkacak sonuç ve bunun siyasi ve ekonomik konjonktür üzerindeki etkisi, ister istemez yabancı yatırımcıların kararlarında etkili olacaktır.

Dışa açık ekonomisi ve Doğu-Batı arasındaki köprü işleviyle Türkiye'nin istihdam arttırıcı, yeni teknolojiler getiren ve ihracat potansiyelinin artmasına katkıda bulunacak yabancı sermaye konusunda kayıtsız kalması düşünülemez. Zira ekonomik ve sosyal sorunlarımızın çözümü de dahil olmak üzere dünya siyasetindeki ağırlığımızın artması bu konudaki başarımıza bağlıdır.