Çayın sonu mu görünüyor?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

TRABZON'DAN / Yusuf BATACI

[email protected]

Yılda bir milyon ton yaş çaydan 100 bin ton kuru çay üretiyoruz. Duyumlara göre bunun yarısı kadar, yani 50 bin ton kuru çay da " kaçak çay" adı ile bardaklarımıza doluyor. 200 binin üzerinde çay üreticisi aile, yani bir milyon insan Karadeniz in doğusunda çay ile olan yaşam birlikteliğini öyle ya da böyle bir şekilde sürdürdü. Çaydan kazandığı paraya kimi zaman sevindi, kimi zaman üzüldü. Ama çay ile olan hayat bağlarını hiçbir zaman koparmadı, koparamadılar da.

Bugüne kadar olanlara bakarak bundan sonra olacakları görmek büyük bir yetenek olmasa gerek. Her şey ortada, görebilen akıl çayın da sonunu gördüğünü söylüyor.Bu sene yaş çaya teşvik dâhil verilen 110 kuruş. Bu rakam geçtiğimiz yıl yine teşvik dahil 100 kuruştu. Yani bir lira, yani bir ekmek. Şu günlerde çay üreticisinin cep telefonlarına özel şirketlerden gelen mesaj" çayını getir brüt 70 kuruş, bazıları da 75-80 kuruş verelim" diyor. Yani ekmek azalıyor…

Çünkü çay üreticisi ancak kayıtlı olduğu kadar çayını devlete satabiliyor. Kalanını denize dökemeyeceğine göre cep telefonuna kim en yüksek paralı mesajı gönderiyorsa ona gidiyor. Ve elindeki çayı kaça mal ettiğine bakmadan satmak zorunda kalıyor. Her zaman üreticinin aleyhine olan bu ve bunun gibi ürün fiyatlandırma politikalarını çok gördük ve yaşadık. Sadece buradan yola çıkarak çayın sonunun geldiğini söylemiyorum. Bu sona giden yolun bilinen ama nedense farkında olunamayan bir yolu. Bunu göremeyenler olabilir.

Ardeşen' in Doğanay Köyü muhtarı ve aynı zamanda çay üreticisi de olan Turan Selimoğlu ellerindeki çayı ucuz-mucuz bir şekilde sattıklarına bile şu günlerde şükrediyor. Diyor ki muhtar, bırak çayı toprağımızı elimizden alıyorlar…

1951 yılında zamanın Cumhurbaşkanı'nın imzası ile Resmi Gazete'de yayınlanan yasa ile tarım arazisi olarak sahip oldukları topraklar, 50 yıl sonra bugün orman vasfı kazandığı gerekçesi ile ellerinden alınıyor.  Ağırlıklı olarak Ardeşen, Pazar ve Fındıklı'da yaşanan bu olaylar da köylü her seferinde haksız çıkmış, hak arama çabaları mahkeme masrafı olarak kendilerine geri dönmüş.

Özellikle Rize bölgesinde arazinin yüzde 80'nine sadece çay dikebilir ve üretebilirsiniz. Yeni çay ekim alanlarını denizde yapamayacağınıza göre bu topraklara ihtiyacınız var. Ama gelin görün ki Karadeniz'in en haşarı çocuğu 'kızılağaç' tarım arazilerinin her santimine hakim olmuş. Kızılağaç öylesine bir ağaç türü ki odundan başka hiçbir işe yaramadığı gibi ot gibi birkaç ayda metrelerce büyür ve kendiliğinden çoğalır gider.

"Şimdi kızılağaç mı, çay mı?" diye soruyu soralım. Devletin bölgedeki bilirkişileri 'kızılağaç' diyor.  1951'li yıllarda tarım arazisi olarak kendilerine verilen ve bugün kızılağaçların hâkim olduğu orman vasfına dönüşen arazi sahipleri de 'çay' diyor. Bir soru daha soralım,  Çayın sonu mu görünüyor?