”CHP'nin AB sürecine katılımı son derece önemli”
Lagendijk, Erdoğan ve Baykal'ın Brüksel ziyaretlerinin 'yeni baharın ilk adımı' olarak değerlendirildiğini söyledi
NEW YORK - Türkiye-AB Karma Parlamento Eş Başkanı Joost Lagendijk, AB'nin, Türkiye'nin ve hükümetin AB üyelik sürecine bağlı olduğunu görmesi ve bu yönde Türkiye'den net bir işaret alması gerektiğini belirterek, bu kapsamda AKP'nin ve CHP'nin reform sürecinde birlikte çalışmaları gerektiğini, özellikle CHP'nin sürece katılımının son derece önemli olduğunu vurguladı.
Lagendijk, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın son Brüksel ziyaretlerinin, "AB'de Türkiye'nin üyeliğini destekleyen" çevrelerce, "yeni bir baharın ilk adımı" olarak görüldüğünü, bu çevrelerin, bu bahar döneminin 29 Mart'taki yerel seçimlerin ardından gelişmesini umduklarını söyledi.
Lagendijk, Columbia Üniversitesinde "Demokrasi, İslam ve Laiklik: Türkiye Karşılaştırmalı Perspektifte" başlığı altında düzenlenen konferansın son oturumunda "Türkiye'nin AB'ye Üyeliği" konulu bir konuşma yaptı.
AK Parti hükümetinin 2002-2003 yıllarında reform sürecinde son derece başarılı bir dönem başlattığını belirten Lagendijk, "Özellikle 2003-2004 yıllarını AB reformları açısından altın dönem olarak değerlendirebiliriz" dedi.
Bu dönemde hem Türkiye'deki hem de AB'deki kamuoyunun Türkiye'nin AB üyeliğinden yana olduğunu kaydeden Lagendijk, 2005 yılından itibaren ise reform sürecinde yavaşlamanın başladığı görüşünü dile getirdi. Bu yavaşlamada özellikle "Fransa ve Hollanda halklarının AB'nin anayasa anlaşmasını reddetmelerinin ve AB'nin kendi içine dönmesinin" rol oynadığını belirten Lagendijk, bu reddetmenin altında yatan nedenin ise aslında AB halklarının AB'nin genişlemesinden korkması değil, anayasa anlaşmasının ne olduğunu tam olarak anlayamamalarının yattığını söyledi. Ancak bu dönemde "AB, genişleme yorgunu" yönündeki söylemlerin son derece popüler hale gelmesinin Türkiye'nin AB'nin kendisini istemediğini düşünmeye başlamasına yol açtığını belirten Lagendijk, ayrıca Annan Planını reddeden Güney Kıbrıs'ın AB'ye alınmasının ve Fransız Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy'nin Türkiye'nin AB üyeliği karşıtı söylemlerinin de Türkiye'nin bu düşüncelerini güçlendirdiğini anlattı.
AK Partinin de bu yıllardan itibaren AB üyeliği yönünde yeni reformlar yapamadığını görüşünü savunan Lagendijk, bu durumun 2006 yılından itibaren Türkiye'nin AB'ye girmesini savunan AB çevrelerinde Türkiye'de hükümetin gerçekten AB sürecine bağlı olup olmadığıyla ilgili ciddi şüphe yarattığını söyledi. AK Partinin kapatılması davasına giden süreçte de hükümetin zamanını reformlardan çok davayla ilgili gelişmelere ve davaya ayırdığı görüşünü savunan Lagendijk "Ancak kapatılma davasının sonuçlandığı Ağustos 2008'den sonra da reformlar hızlanmadı, reform sürecindeki yavaşlama sürdü" diye konuştu.
"2009 yılı bahar dönemi getirdi"
2009 yılının Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir bahar dönemini getirdiğini de belirten Lagendijk, hükümetin başmüzakereci atamasının, TRT'nin Kürtçe yayına başlamasının, Alevi toplumuyla ilgili gelişmelerin, özellikle de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ve CHP lideri Deniz Baykal'ın Brüksel ziyaretlerinin hep olumlu gelişmeler olduğunu belirti.
Lagendijk, "Bu ziyaretler, AB içinde Türkiye'nin üyeliğini destekleyen çevrelerce yeni bir baharın ilk adımı olarak görüldü, şimdi bu çevreler bu yeni bahar döneminin 29 Marttaki yerel seçimlerin ardından gelişmesini umut ediyorlar, bu çok önemli" dedi.
Lagendijk, AB'nin, Türkiye'nin ve hükümetin AB üyelik sürecine bağlı olduğunu görmesi ve bu yönde Türkiye'den net bir işaret alması gerektiğini belirterek, bu kapsamda AK Partinin ve CHP'nin reform sürecinde birlikte çalışmaları gerektiğini, özellikle CHP'nin sürece katılımının son derece önemli olduğunu vurguladı.
"Laik devlet olarak kalmalı"
Lagendijk kendisinin Türkiye'de "Ilımlı İslamı" desteklediği yönündeki kimi suçlamalardan da büyük rahatsızlık duyduğunu belirterek bunun kesinlikle doğru olmadığını belirtti.
Türkiye'nin AB'ye katılmasının ülke için her yönden iyi olacağını söyleyen Lagendijk, "Reform sürecindeki yavaşlamaya rağmen Türkiye, çoğunluğu Müslüman nüfusa sahip bir ülke olarak çoğunluğu başka dinlere mensup ülkeler kadar demokratik, açık ve başarılı olacağını gösterecek eşsiz bir potansiyele sahip. Ancak bunun olması için Türkiye'nin kesinlikle laik bir devlet olarak kalması gerekiyor. Sadece tüm vatandaşlarına eşit haklar sağlayan laik ülkeler, demokratik ülke olabilirler" diye konuştu.