Çin’in petrokimya stratejisinin Türkiye üzerine etkisi
Yavuz EROĞLU / PAGEV 1.Başkan Yardımcısı Sem Plastik AŞ Genel Müdürü
Çin'in ihracata dayalı büyüme modeli özellikle 2008 yılında yaşanan ekonomik krizin, dünya piyasalarına etkisi sebebi ile büyük darbe almıştır. Çin dünya krizinden nasibini, ihracat sektöründe yaşadığı büyük düşüşle acı bir şekilde almıştır. Bu krizle ihracat pazarlarında, nihai ürünlere talep azalmıştır. Ayrıca Çin, büyüme sürecinde, genel maliyetlerin yükselmesi, hammaddelerin pahalanması, çevrenin korunması ile ilgili yasal şartlara uyma zorunluluğu, işçilik maliyet artışları gibi sorunlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Çin her ne kadar katma değeri yüksek ürünlere yönelme çabası içinde olsa da, hala çok düşük katma değerli bir ürün portföyüne sahiptir. Ayrıca, iç pazarda, istikrarsız da olsa talep bir miktar artmış, ancak bu artış, ihracatta kaybedilen açığı kapatacak düzeyde altında kalmıştır. Çin'in dünyanın en fazla nüfusuna sahip ülkelerden birisi olması nedeniyle büyük vasıfsız işgücünü istihdam etmek için yüksek büyüme oranlarına muhtaçtı. Çünkü ekonomide yaşanacak bir durgunluk, çok yüksek işsizlik oranlarına ve sosyal problemlere yol açacaktır. Bütün bunlar, küresel krizde Çin'in ekonomik büyüme hızı bir miktar sekteye uğrasa da, nispi olarak en hızlı büyüyen ekonomilerden birisi oldu.
Tüm bu sebeplerden dolayı 2008 yılındaki krizin hemen ardından Çin Hükümeti, ekonomiyi canlandıracak, bir önlem paketi uygulamaya koydu. Bu paketin temeli, dev bir bütçe ile ekonomiyi canlandırmaktı. Bu dev paketin yarıya yakın kısmı özellikle ülkenin altyapı çalışmalarına harcandı. Diğer kısmı depremden zarar gören bölgelerin yenilenmesi, yeni konut projeleri ve çevresel koruma projelerine aktarıldı. Örneğin bu paralarla yeni yollar, havaalanları, demiryolları, enerji santralleri vs. yapıldı. Harcanan bu paralarla, hem yüksek sayıda işgücü istihdam edildi, hem de inşaat sektörü üzerinden, yurtiçinde bağlantılı birçok sektöre, iş sağlanmış oldu. Ayrıca ileride ülkenin büyümesi için zaten elzem olan altyapı faaliyetleri de tamamlanmış oldu.
Çin'in en büyük problemi, iç tüketimin nispi olarak düşük olması. Çinlilerin ne kadar tutumlu bir kültüre sahip olduğu bilinen bir gerçek. Genç nesilde bu kültür değişime uğrasa da, hala kişi başı tüketimin, dünya ortalamasının çok altında.Bu nedenle Çin yönetimi, son önemde bir yandan ekonomiyi soğutmaya çalışırken, diğer yandan iç talebi canlı tutan politikalara da ağırlık vermektedir. Bu politikanın yansımalarının görüldüğü sektörlerden birisi de petrokimya sektörüdür. Dünyanın en başta gelen petrokimyasal ürün ithalatçısı ve yatırımcısı konumunda olan Çin'in, ekonomi ve petrokimya sektörü ile ilgili izlediği strateji, petrokimya endüstrisinin geleceğini belirleyen temel parametrelerden biri olarak görülmektedir.
Petrokimya sektörü, sermaye ve teknoloji yoğun, pazar ve hammadde kaynaklarına göre gelişme gösteren bir sektördür. Petrokimyasal ürünler, başlangıçta, teknolojinin geliştirildiği gelişmiş ülkelerde üretilip, tüketilirdi. Kürselleşme sürecinin hızlandığı 1990'ladan itibaren üretim, ucuz hammadde kaynaklarına sahip Ortadoğu ve ekonomide hızlı büyüme gösteren geniş pazar potansiyeline sahip Asya bölgelerine kaydı.
Petrokimya yatırımları sermaye yoğun ucuz hammadde kaynağına sahip, ve cazip pazarı olan bölgelerde yoğunlaşmaktadır. Çin, dünyanın en büyük pazarlarından birisi olması nedeniyle petrokimya yatırımları için önemli bir aynı zamanda ölçek ekonomisini yaratmaktadır.
Özellikle 2000'li yılların ikinci yarısından itibaren talebin doygunluğa ulaşması nedeniyle, gelişmiş ülkelerde talep artışı giderek düşerken, ekonomide büyük atılım gösteren Çin, Hindistan, Türkiye, Brezilya, gibi ülkeler başta olmak üzere petrokimyasal ürünlerin talebi, gelişmekte olan ülkelere kaydı. Dünya petrokimya arz ve talebindeki bu gelişmeler, dünya ticaretinin de yönünü değiştirdi. Önümüzdeki dönemde, petrokimya sektörünün sürükleyici gücü olarak Asya ve Ortadoğu yanında, enerji gelirleri artan Doğu Avrupa ülkeleri ile yüksek büyüme potansiyeline sahip Afrika ülkeleri görülmektedir.
Çin'de son yıllarda özellikle altyapı yatırımları hızla arttı. Bu altyapı yatırımları petrokimya sektörünün gelişimini de hızlandırdı. Çin ekonomik durgunluğu yenmek, istihdam yaratmak, dışa bağımlılığı azaltmak ve özellikle de uzun vadede yükse katma değerli ürünlere yönelmek için bu sektörü dev kurtarma paketi içine aldı. Bu politikanın temel amacı, petrol kaynaklarını yapılandırmak, olabildiğince çabuk petrokimyasal yatırım projelerini tamamlayarak, rafineri ve petrokimya tesislerinin verimliliğini arttırmak, katma değeri yüksek ürünlere ağırlık vermek ve ithalatın yerli üretimle ikame etmektir. Bu plan aynı zamanda Çin'in Afrika, Güney Amerika ve Orta Asya'da enerji ve hammadde kaynaklarının kontrolünü sağlamak için yaptığı politik çabalarla da paralellik göstermektedir.
2009-2012 dönemine yayılan ve ülkede birçok petrokimya fabrikasının üretime girmesini hedefleyen program oldukça iyi ilerliyor. Tüm fabrikaların ortaya çıkaracakları yeni kapasiteler, Çin 'in petrokimyasallarda dışa bağımlılığını azaltacak. Çin şu an çoğunluğunu ithalatla sağladığı petrokimyasallar talebini, yurtiçinden tedarik etmeye yönleniyor. Çin'e mal ihraç etmek üzere oluşturulmuş diğer Uzakdoğu ve Güneydoğu Asya kapasiteleri yeni pazarlar bulmak zorunda kalacaklar . Bu kapasitelerin devreye girmesi ile Çin iç pazarında , ciddi bir rekabet ve marj düşmesi yaşanacak. Özellikle ilk zamanlarda Çin'e yönlenecek Ortadoğu menşeli hammaddeler , yavaş yavaş Avrupa ve özellikle Türkiye pazarına yönelecek. Bu arada ilginç olan Çin pazarında oluşan kapasite fazlalıkları sebebiyle Uzakdoğu kapasiteleri de yine öncelikle Türkiye olmak üzere yeni pazarlar arayacaktır.
Çin'in petrokimya sektörü ile ilgili stratejisi de uzun dönemde Türkiye gibi ikinci büyük ithalatçı konumundaki bir ülkeyi doğrudan etkileyecektir. Oluşan kapasite fazlasının ilk hedefi ülkemiz olacaktır.
Türkiye'nin özellikle güçlü bir plastik üretici konumuna gelebilmesi için ihtiyaç duyduğu ucuz ve bol hammadde kaynağı yönünden bakılırsa bu kapasitelerin oluşması kısa vadede sevinilecek bir gelişmedir.Ortadoğu ve Çin'den Türkiye'ye yerli sanayi için ithal edilecek yeni kaynaklar ucuz hammadde tedariği oluşturacaktır. Ancak uzun vadede, plastik nihai üründe rakibimiz konumundaki Çin'in hammaddesini kendi üreterek maliyet avantajı yakalaması uzun vadede dezavantaj oluşturacaktır. Türkiye Plastik sektörü olarak, milli rafineri ve petrokimyasal üretim kapasitemizin artması ile, çok daha geniş ve sağlam ayaklar üzerine oturan sağlam bir hammadde tedarik zincirine ulaşabiliriz. Yani hem yurtiçinde üretilen tedarik ve fiyat güvenliği sağlayan kaynak, hem de ithalat sayesinde kaynak alternatif ve fiyat rekabeti ile Türkiye Plastik işleme sektörünü geliştirir ve önce bölgesel sonra global bir güç haline getirebiliriz. Tüm bu süreçte en büyük " kontrolsüz gücümüz "olan KOBİ'leri de organize edip, kontrollü bir güç haline getirirsek, Türkiye plastik işlemede bir üretim pazarına dönüştürecek ve bir "Plastik İşleme Ülkesi " markası haline gelecektir.