Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Netanyahu adını tarihe utançla yazdırmıştır'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Parlamenterler Arası Kudüs Platformu 5. Konferansı’nda açıklamalarda bulunuyor. İsrail Başbakanı Netanyahu için "Gazze kasabı" ifadesini yineleyen Erdoğan, "Biz işgalcilere karşı vatanlarını savunan Hamaslı kardeşlerimizi Filistin'in Kuva-yi Milliyesi olarak görmeye devam edeceğiz" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Parlamenterler Arası Kudüs Platformu 5. Konferansı'nda açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasında şu ifadelerde bulundu:
"Kalbi Kudüs ve Filistin için atan siz kıymetli parlamenterleri ülkemizde ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Medeniyet, tarih ve kültür şehri güzel İstanbul'umuza hepiniz hoşgeldiniz. Parlamenterler Arası Kudüs Platformu 5. Konferansı'nın hayırlara vesile olmasını rabbimden niyaz ediyorum. Buradan sizlerin vasıtasıyla Afrika'dan Asya'ya, Amerika'dan Avrupa'ya kadar dünyanın dört bir yanındaki bütün Kudüs sevdalılarına selamlarımı sevgilerimi gönderiyorum. Sizlerin şahsında Filistin davasını kendi meselesi görüp destek veren Kudüs'e ve Filistin'e sahip çıkan tüm parlamenterlere teşekkür ediyorum. Üç gün boyunca gerçekleştireceğiniz istişarelerin, temas ve ziyaretlerin başarılı geçmesini temenni ediyorum.
Parlamenterler Arası Kudüs Platformu'nun kuruluşundan bu yana geçen sürede önemli bir boşluğu doldurduğunu memnuniyetle müşahede ettik. Türkiye-Filistin dostluk gurubu himayelerinde 34 ülkeden 157 üye ile 9 yıl evvel başlayan girişim bugün 2 bin üyeye ulaştı. Platform faaliyetleriyle toplantı ve konferanslarıyla farklı alanlardaki çalışmalarıyla Filistin davasının küresel ölçekte sesi ve nefesi oldu. Birleşmiş Milletler kararlarına, prensiplerine, uluslararası normlara uygun olarak Kudüs ve Filistin'e hizmet eden siz kardeşlerimi tebrik ediyorum. Müslüman olmanın Müslümanca yaşamanın hakkı, hukuku ve adaleti cesaretle savunmanın gerçekten zor olduğu günlerden geçiyoruz.
Bilhassa ilk kıblemiz Mescid-i Aksa'nın mahremine, tarihi statüsüne ve kutsiyetine yönelik tacizler giderek artıyor. İşgalci İsrail tarafından Kudüs'ün kadim kimliği adım adım yok ediliyor. Kandan ve gözyaşından beslenen haçlı zihniyetinin tekrar hortlatılmak istendiğini görüyoruz. Haçlı seferleri ile yakılıp yıkılan Kudüs'ü tekrar ayağa kaldıran ve dört asır boyunca bir esenlik diyarı haline dönüştüren ecdadın torunları olarak Filistin'de yaşanan menfi-müspet her gelişmeyi yakından takip ediyoruz. Resulü Ekrem efendimizin şu tavsiyesi Kudüs davasında ecdadımız gibi bizim de rehberimizdir. "Beytülmakdis'e gidin ve orada namaz kılın. Şayet oraya gidemez ve orada namaz kılamazsanız oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin." Evet Mescid-i Aksa sadece ilk kıblemiz değildir. Aynı zamanda Hz. Nebi'nin ve ondan önce gelen peygamberlerin de bize emanetidir. Kudüs'i Şerif'in her köşesinde bu kutlu beldeye 400 yıl boyunca büyük sevda ile hizmet etmiş kahraman ecdadımızın izi, eseri ve mührü vardır. Kimse bu izleri silemez, hiçbir güç kalbimizden Kudüs sevgisini sökemez. Burada şu gerçeği bir kez daha ifade etmek istiyorum. Az önce de söylendi, Türkiye olarak La ilahe illallah İbrahim Halilullah lafzında sembolleşen kuşatıcı anlayışla Kudüs'e sahip çıkmayı bir görev biliyoruz.
Son bir asırdır Haçlı heveslileriyle, siyonist yayılmacılık arasında sıkışan Kudüs-i Şerif'i tüm insanlık için tekrar bir Darüsselam haline getirmek için tüm gücümüzle çalışıyoruz. Kudüs'ü savunmanın insanlığı savunmak, barışı savunmak, farklı inançlara saygıyı savunmak olduğu inancıyla mücadelemizi azimle sürdürüyoruz.
İnsanlık ve barış adına yürüttüğümüz bu kutlu mücadeleye destek veren Parlamenterler Arası Kudüs Platformu'na şükranlarımı sunuyorum. Rabbim emeklerinizi zayi eylemesin diyorum.
Son bir asırdır toprakları aşama aşama işgal edilen Filistin halkı bugün tarihin en vahşi zulümlerinden birine maruz bırakılıyor. Buradan mücadeleleriyle Kudüs ile beraber tüm insanlığın onuruna da sahip çıkan Filistinli kahramanlara bir kez daha selamlarımı gönderiyorum. İşgalci zalimler karşısında dik duran Filistin'in yiğit evlatlarını ülkem ve milletim adına saygıyla selamlıyorum. Dünyanın dört bir yanında Filistin ve Gazzeli kardeşlerimizle dayanışma sergileyen vicdan sahibi tüm insanlara teşekkür ediyorum. 7 Ekim'den bu yana yaşananları anlatmaya artık kelimeler yetersiz kalıyor. Modern dönem firavunlarını görmek isteyen hiç uzağa gitmesin son 203 gündür 35 bin Filistinli'yi acımasızca katledenlere baksın. Günümüzün Hitleri ve Nazileri Gazze'de 15 binden fazla çocuğu öldüren katillerdir. Netanyahu, kendisinden önceki caniler gibi adını Gazze kasabı olarak tarihe utançla yazdırmıştır. Alnına yapışan bu kara leke ne yaparsa yapsın çıkmayacaktır. Şimdi biz böyle konuşunca bakıyorsunuz birileri hemen rahatsız oluyor. Cürmü yüzüne söylenen her suçlu gibi İsrail yönetimi de antisemitizmle itham ederek bizi susturabileceğini zannediyor. Ellerindeki basın ve lobi gücüyle Gazze'de işledikleri cinayetlerin üstünü örtebileceklerini düşünüyorlar. Buradan onlara şu hakikati tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. Ne yaparsanız boş, ne kadar uğraşsanız da beyhude, Tayyip Erdoğan'ın kalbine de, kavline de zincir vuramazsınız.
Sizin tehditlerinize ve baskılarınıza asla boyun eğmeyiz. Ey Netanyahu, duam şu; Yarab, Kahar ismi şerifinle tecelli ederek başta Netanyahu olmak üzere bu siyonistleri kahrı perişan eyle. Birileri dönse bile biz yolumuzdan dönmeyiz, dönmeyeceğiz. Çünkü biz Allah'a ve hesap gününe inanıyoruz. Biz şartlara göre, esen rüzgara göre, konjonktöre göre sözünü, duruşunu, tavrını belirleyen tatlı su siyasetçilerinden değiliz. Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık. Bu kutlu yola ömrümüzü adadık. Yarım asırlık siyasi hayatımız boyunca bedel ödemekten asla çekinmedik. Biz birilerine şirin görünmek için değil, Filistin bir sınav kağıdı her mümin kulun önünde merhum Cahit Zarifoğlu'nun ifadesinde anlamını bulan o ağır imtihanı hakkıyla vermenin derdindeyiz.
Kimse kusura bakmasın tüm imkansızlıklara rağmen Filistinli kardeşlerimiz tam 203 gündür tek başlarına direnirken, yalnız başlarına tüm insanlığın onurunu savunurken hiç kimse bizden soykırıma sessiz kalmamızı bekleyemez. Sırf İsrail ve Batılı destekçileri öyle istedi diye Hamas'a terör örgütü iftirası atanlardan olamayız. İsrail'e gönüllü, ücreti mukabil uşaklık yapan lejyonerlerin ve kiralık kalemlerin kavramlarıyla Filistinli direnişçilere terörist yaftası vuramayız. Varsın birileri rahatsız olsun, varsın birilerinin ezberleri bozulsun. Biz işgalcilere karşı vatanlarını savunan Hamaslı kardeşlerimizi Filistin'in Kuva-yi Milliyesi olarak görmeye devam edeceğiz. Bu hakikati de dilimizin döndüğü, gücümüzün yettiği kadar her platformda cesaretle dillendirmekten geri durmayacağız. Sesimizle, sözümüzle, dualarımızla, insani yardımlarımızla elimizdeki tüm imkanlarla Filistin davasına Gazzeli kardeşlerimizin ortaya koyduğu asil ve onurlu direnişe destek vermeye devam edeceğiz. Bu konudaki dirayetli tavrımızı geçen hafta görüştüğüm Hamas siyasi liderliğine açıkça ifade ettim. İsrail'in saldırılarında evlatlarını, torunlarını, akrabalarını şehit veren bu kardeşlerime acılarını paylaştığımızı çok net bir şekilde söyledim.
7 Ekim'den bu yana 13 uçak ve 9 gemi ile Gazze'ye gönderdiğimiz insani yardımların toplamı 50 bin tona yaklaştı. Vefakatçileriyle birlikte 900 Gazzeli hastayı tedavilerini yaptırmak üzere ülkemize getirdik. İnsani yardımların yanı sıra Refah'taki Kızılay Aşevi aracılığıyla günlük 10 bin kişilik sıcak yemek dağıtımını da yapıyoruz. Gazze'nin temiz içme suyu ihtiyacını karşılanmasının amacıyla günlük 7 ton içme suyunun Gazze'ye geçişini sağlıyoruz. Ticari açıdan 54 ürün gurubunda İsrail'e ihracat kısıtlaması uygulayan tek ülke yine Türkiye'dir. Gazze katliamlarının çok öncesinde askeri amaçla kullanılabilecek malzemelerin sevkini zaten tamamen durdurmuştuk. 9 Nisan'da aldığımız ihracat kısıtlaması kararıyla bu tavrımızı pekiştirmiş olduk.
Ancak burada samimi bir üzüntümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçen ay ülkemizde mahalli idareler seçimi yapıldı. Seçim sürecinde bu konuda büyük bir haksızlığa ve iftiraya maruz kaldık. Şahsımızın Filistin davasını savunurken ödediği bedeller ortadayken Türkiye düşmanlarının da sağladığı lojistik destekle birileri ülkemizin ve milletimizin Filistin direnişine verdiği güçlü desteği gölgelemeye çalıştı. Bu kirli kampanyayı meselenin aslını bilmediklerinden değil, hırsları akıl ve vicdanlarının önüne geçtiği için yürüttüler. Hatta İsrail'e jet satışı yapıldı iftirası yapacak kadar gözlerini kararttılar. Daha ileri gidiyorum, jet yakıtı gönderdiler diyecek kadar ne yazık ki akıl, vicdan ve ahlak dışı bir sürü iddia gündeme taşındı. Sizin vicdanınız var mı? Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının böyle bir adım atması mümkün mü? Akıl, vicdan, ahlak dışı bir sürü iddia bu seçimlerde gündeme taşındı.
Daha vahimi bu asılsın ithamların İsrail dahil Türkiye'nin dik duruşundan rahatsız olan yabancı odaklar tarafından uluslararası basında ve sosyal medya mecralarında köpürtülerek ülkemiz aleyhine kullanılması çok yaralıyıcıdır. Türkiye'nin çabalarını bilen kardeşlerimiz arasında bile istifham oluşturan bu propagandanın içinin boş olduğu 1 Nisan sabahı itibarıyla görülmüştür. Fakat sel gitse de izi kalmış. Üç kuruşluk siyasi çıkar uğruna Filistin'in Türkiye ile ilişkilerini bilen veya bilmeyen gayet iyi biliyor, Türkiye bizim iktidarımız döneminde böyle bir şey yapar mı yapmaz mı bunu çok iyi biliyorlar. Onlar bu iftiraları atsalar da biz yolumuza aynı kararlılıkla devam ediyoruz.
Gazzelilerin haklarını savunma maskesi altında Filistin'e en büyük desteği veren ülkemiz yıpratılmak, yıldırılmak istenmiştir. Şimdi aynı çevrelerin şu utanmazlığa bakın. Kürecik'teki radar üssüyle ilgili benzer yalanlara sarıldığını görüyoruz. Daha önce defalarca açıkladığımız, tüm yönleriyle pek çok kez açıklığa kavuşturduğumuz bu meseleyi istismar etmeye çalışıyorlar. Kürecik'teki radar merkezinin ülkemizin ve ittifakımızın güvenliği dışında hiçbir devletle herhangi bir ilişkisi, bağı, irtibatı yoktur ve olamaz. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir şeye zaten izin vermez, vermemiştir. Ama bir Müslüman olarak her şeyden önce yalan Allah'ın resulünün en çok nefret ettiği şeydir. Böyle yalan söylenmez, kurtulamazsınız. Bunun hesabını da ebedi alemde vereceksiniz. Yalan, çarpıtma ve manipülasyon üzerinden siyaset yapılmaz. Kendi devletine ve milletine iftira atarak da siyasetçilik oynanmaz. Hukukun da siyasetin de temel kuralı bellidir. Müddei iddiasını ispatla mükelleftir, aksi halde müfteridir. Varsa elinizde bir belgeniz, deliliniz çıkarsınız iddialarınızı ispat edersiniz. Bunu yapmıyorsanız kusura bakmayın ama müfteri damgası yemekten ila nihaye kurtulamazsınız.
Sivil toplum, basın ve siyaset fark etmeksizin ülkemizdeki tüm aktörleri özellikle Filistin konusunda daha özenli bir dil kullanmaya davet ediyorum. Gündeme gelmek uğruna hiç kimsenin Türkiye'nin Filistin davasındaki örnek duruşuna gölge düşürme lüksü yoktur. Gazze'de kalıcı ateşkesin sağlanması amacıyla ilk günden beri diplomatik çabalarımızı devam ettiriyoruz. Vahdet olmadan rahmet olmayacağı inancıyla Filistin hükümetiyle Filistinli gruplar arasındaki tefrikanın giderilmesi için temaslarımızı artırdık. Hali hazırda 140 ülkenin tanıdığı Filistin devletinin tanınırlığının artırılması konusunda çabalarımızı yoğunlaştırdık. İspanya hükümetinin ve Başbakan Sayın Pedro Sanchez'in Filistin'in tanınmasıyla ilgili duruşunu takdir ettiğimizi burada vurgulamak istiyorum. Filistin devletini tanımaya hazırlanan diğer ülkeleri de baskılar karşısında kararlı tutumlarını sürdürmeye çağırıyorum.
Burada şunu çok net ifade etmek durumundayım. Filistin halkının Birleşmiş Milletler'e tam üye bir devletlerin olmaması hem büyük bir ayıp hem de çok ciddi bir haksızlıktır. Bu adaletsizliğin süratle giderilmesi gerektiğine inanıyoruz. Geçen hafta Güvenlik Konseyi'nde bu yönde atılan adım, Amerika Birleşik Devletleri'nin vetosuyla karşılanmış ve engellenmiştir. Amerika bu kararıyla sadece Filistin halkının değil, Güvenlik Konseyi üyesi diğer devletlerin iradesini de yok saymıştır. İsrail'in daha fazla şımartılmasına sebep olan bu kararı kabul etmiyoruz. Amerikan yönetimi, İsrail'e verdiği koşulsuz asker verdiği koşulsuz askeri ve diplomatik destekle çözüme katkı sunmuyor. Sorunun daha da büyümesine vesile oluyor.
Gazze'de 35 bin insan acımasızca katledilmişken Amerikan Senatosu'nun İsrail'e 25 milyar dolarlık askeri yardım paketi onaylaması bunun en net göstergesidir. Adil bir hakemlik yerine İsrail'e hamilik yapmak, bölgemizdeki krizlerin derinleşmesi ve yayılmasından başka hiçbir işe yaramaz. 1915 olayları üzerinden Türkiye'ye yönelik asılsız ithamları tekrarlamak yerine Amerikan yönetimi Gazze'ye bakmalı, İsrail'in Gazze'deki soykırım girişimlerini görmeli, bunun engellenmesi için gayret etmelidir. Filistin meselesini batılı ülkelerin artık sabır taşımızı çatlatan ikiyüzlü politikalarını reddediyoruz. Amerikan vetosu bizim dünya beşten büyüktür tespitimizin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Bundan bir asır önce topraklarını işgal eden emperyalist güçlere karşı bağımsızlık mücadelesi yürüten kahraman bir milletin evlatları olarak haklı davalarında yanlarında olduğumuzu dile getirdim. İnşallah bundan geri adım atmayacak 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen, toprak bütünlüğü haiz bir Filistin devletinin kurulması için samimiyetle çaba harcamayı sürdüreceğiz. Gazze'de 203 gündür aralıksız olarak devam eden soykırımı hiçbir sebep maruz gösteremez. 7 Ekim'de yaşananları tasvip edersiniz veya etmezsiniz. Bu tamamen sizin bakış açınızla ilgili bir konudur. Ama bunu öne sürerek küvezdeki yeni doğmuş bebekleri öldürmeyi, sivillerin üzerine tonlarca bomba yağdırmayı, şehit naaşlarına dahi eziyet etmeyi, bir adet ekmek almak için sıra bekleyen insanları katletmeyi, camileri, kiliseleri, okulları, hastaneleri bilerek hedef almayı, Gazze'yi toplu mezarların olduğu büyük bir kabristana dönüştürmeyi, velhasıl savaş hukukunun asgari şartlarına bile riayet etmemeyi haklı çıkaramazsınız. Çok açık söylüyorum, çocuğunun doğum gününü Gazzeli sabileri öldürerek kutlayan bir zihniyetin insanlıkla, en temel insani değerlerle bağı kalmamış demektir. İsrail yönetimi bize laf söylemeden önce bu vahşetle yüzleşmeli, terör örgütü gibi değil hukukla mukayyet bir devlet mantığıyla hareket etmeyi öğrenmelidir. Bunu yapmadıkları müddetçe bizim de İsrailli yöneticilere karşı tavrımız değişmeyecektir. Son olarak daha yeni açıkladım. İsrail'le artık ilişkilerimizi ticari anlamda başta olmak üzere bunu Dışişleri bakanım da açıkladı kestik, kesiyoruz. Şunun da özellikle altını çiziyorum, Türkiye iki bin yılı aşan tarihinin hiçbir döneminde asla soykırım yapmamış, sömürgeci olmamış, savaşta bile olsa masumlara dokunmamış bir ülkedir. Bugüne kadar kimsenin inancına, kökenine, kimliğine bakmadan başı dara düşen herkese biz kapımızı açtık. Engizisyondan kaçan Musevilere de, Nazi zulmünden kaçan Yahudi bilim adamlarına da biz sahip çıktık ey Netanyahu. Kafkaslar'dan Balkanlar'a, Afrika'dan Asya'ya kadar kim zulme uğramışsa hiç düşünmeden biz imdadına koştuk. 13 yıl önce çatışmalar başlayınca Suriyeli komşularımızı nasıl bağrımıza bastıysak, Ukrayna'dan kaçan mültecilere de biz güvenli liman olduk. Milli gelire oranla en fazla insani yardım yapan ülkelerden biriyiz. Nerede bir istikrarsızlık ve çatışma varsa menfaat hesabı gütmeden ateşi söndürmeye çalışıyoruz. Bölgemizde barışın, huzurun, refahın ve güvenliğin hakim olması için samimiyetle gayret gösteriyoruz. Gazze'ye yardımlarda ilk sırada Türkiye yer alıyor.
7 Ekim'den bu yana 13 uçak ve 9 gemi ile Gazze'ye gönderdiğimiz insani yardımların toplamı 50 bin tona yaklaştı. Vefakatçileriyle birlikte 900 Gazzeli hastayı tedavilerini yaptırmak üzere ülkemize getirdik. İnsani yardımların yanı sıra Refah'taki Kızılay Aşevi aracılığıyla günlük 10 bin kişilik sıcak yemek dağıtımını da yapıyoruz. Gazze'nin temiz içme suyu ihtiyacını karşılanmasının amacıyla günlük 7 ton içme suyunun Gazze'ye geçişini sağlıyoruz. Ticari açıdan 54 ürün gurubunda İsrail'e ihracat kısıtlaması uygulayan tek ülke yine Türkiye'dir. Gazze katliamlarının çok öncesinde askeri amaçla kullanılabilecek malzemelerin sevkini zaten tamamen durdurmuştuk. 9 Nisan'da aldığımız ihracat kısıtlaması kararıyla bu tavrımızı pekiştirmiş olduk.
Ancak burada samimi bir üzüntümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçen ay ülkemizde mahalli idareler seçimi yapıldı. Seçim sürecinde bu konuda büyük bir haksızlığa ve iftiraya maruz kaldık. Şahsımızın Filistin davasını savunurken ödediği bedeller ortadayken Türkiye düşmanlarının da sağladığı lojistik destekle birileri ülkemizin ve milletimizin Filistin direnişine verdiği güçlü desteği gölgelemeye çalıştı. Bu kirli kampanyayı meselenin aslını bilmediklerinden değil, hırsları akıl ve vicdanlarının önüne geçtiği için yürüttüler. Hatta İsrail'e jet satışı yapıldı iftirası yapacak kadar gözlerini kararttılar. Daha ileri gidiyorum, jet yakıtı gönderdiler diyecek kadar ne yazık ki akıl, vicdan ve ahlak dışı bir sürü iddia gündeme taşındı. Sizin vicdanınız var mı? Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının böyle bir adım atması mümkün mü? Akıl, vicdan, ahlak dışı bir sürü iddia bu seçimlerde gündeme taşındı.
Daha vahimi bu asılsın ithamların İsrail dahil Türkiye'nin dik duruşundan rahatsız olan yabancı odaklar tarafından uluslararası basında ve sosyal medya mecralarında köpürtülerek ülkemiz aleyhine kullanılması çok yaralıyıcıdır. Türkiye'nin çabalarını bilen kardeşlerimiz arasında bile istifham oluşturan bu propagandanın içinin boş olduğu 1 Nisan sabahı itibarıyla görülmüştür. Fakat sel gitse de izi kalmış. Üç kuruşluk siyasi çıkar uğruna Filistin'in Türkiye ile ilişkilerini bilen veya bilmeyen gayet iyi biliyor, Türkiye bizim iktidarımız döneminde böyle bir şey yapar mı yapmaz mı bunu çok iyi biliyorlar. Onlar bu iftiraları atsalar da biz yolumuza aynı kararlılıkla devam ediyoruz.
Gazzelilerin haklarını savunma maskesi altında Filistin'e en büyük desteği veren ülkemiz yıpratılmak, yıldırılmak istenmiştir. Şimdi aynı çevrelerin şu utanmazlığa bakın. Kürecik'teki radar üssüyle ilgili benzer yalanlara sarıldığını görüyoruz. Daha önce defalarca açıkladığımız, tüm yönleriyle pek çok kez açıklığa kavuşturduğumuz bu meseleyi istismar etmeye çalışıyorlar. Kürecik'teki radar merkezinin ülkemizin ve ittifakımızın güvenliği dışında hiçbir devletle herhangi bir ilişkisi, bağı, irtibatı yoktur ve olamaz. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir şeye zaten izin vermez, vermemiştir. Ama bir Müslüman olarak her şeyden önce yalan Allah'ın resulünün en çok nefret ettiği şeydir. Böyle yalan söylenmez, kurtulamazsınız. Bunun hesabını da ebedi alemde vereceksiniz. Yalan, çarpıtma ve manipülasyon üzerinden siyaset yapılmaz. Kendi devletine ve milletine iftira atarak da siyasetçilik oynanmaz. Hukukun da siyasetin de temel kuralı bellidir. Müddei iddiasını ispatla mükelleftir, aksi halde müfteridir. Varsa elinizde bir belgeniz, deliliniz çıkarsınız iddialarınızı ispat edersiniz. Bunu yapmıyorsanız kusura bakmayın ama müfteri damgası yemekten ila nihaye kurtulamazsınız.
Sivil toplum, basın ve siyaset fark etmeksizin ülkemizdeki tüm aktörleri özellikle Filistin konusunda daha özenli bir dil kullanmaya davet ediyorum. Gündeme gelmek uğruna hiç kimsenin Türkiye'nin Filistin davasındaki örnek duruşuna gölge düşürme lüksü yoktur. Gazze'de kalıcı ateşkesin sağlanması amacıyla ilk günden beri diplomatik çabalarımızı devam ettiriyoruz. Vahdet olmadan rahmet olmayacağı inancıyla Filistin hükümetiyle Filistinli gruplar arasındaki tefrikanın giderilmesi için temaslarımızı artırdık. Hali hazırda 140 ülkenin tanıdığı Filistin devletinin tanınırlığının artırılması konusunda çabalarımızı yoğunlaştırdık. İspanya hükümetinin ve Başbakan Sayın Pedro Sanchez'in Filistin'in tanınmasıyla ilgili duruşunu takdir ettiğimizi burada vurgulamak istiyorum. Filistin devletini tanımaya hazırlanan diğer ülkeleri de baskılar karşısında kararlı tutumlarını sürdürmeye çağırıyorum.
Burada şunu çok net ifade etmek durumundayım. Filistin halkının Birleşmiş Milletler'e tam üye bir devletlerin olmaması hem büyük bir ayıp hem de çok ciddi bir haksızlıktır. Bu adaletsizliğin süratle giderilmesi gerektiğine inanıyoruz. Geçen hafta Güvenlik Konseyi'nde bu yönde atılan adım, Amerika Birleşik Devletleri'nin vetosuyla karşılanmış ve engellenmiştir. Amerika bu kararıyla sadece Filistin halkının değil, Güvenlik Konseyi üyesi diğer devletlerin iradesini de yok saymıştır. İsrail'in daha fazla şımartılmasına sebep olan bu kararı kabul etmiyoruz. Amerikan yönetimi, İsrail'e verdiği koşulsuz asker verdiği koşulsuz askeri ve diplomatik destekle çözüme katkı sunmuyor. Sorunun daha da büyümesine vesile oluyor.
Gazze'de 35 bin insan acımasızca katledilmişken Amerikan Senatosu'nun İsrail'e 25 milyar dolarlık askeri yardım paketi onaylaması bunun en net göstergesidir. Adil bir hakemlik yerine İsrail'e hamilik yapmak, bölgemizdeki krizlerin derinleşmesi ve yayılmasından başka hiçbir işe yaramaz. 1915 olayları üzerinden Türkiye'ye yönelik asılsız ithamları tekrarlamak yerine Amerikan yönetimi Gazze'ye bakmalı, İsrail'in Gazze'deki soykırım girişimlerini görmeli, bunun engellenmesi için gayret etmelidir. Filistin meselesini batılı ülkelerin artık sabır taşımızı çatlatan ikiyüzlü politikalarını reddediyoruz. Amerikan vetosu bizim dünya beşten büyüktür tespitimizin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Yine Gazze krizinde siyonizmin Amerika ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere küresel ölçekteki tahakkümünü bizzat görmüş olduk. Bu süreç siyonist şebekenin ekonomiyi, ticareti, medyayı, sanatı, sinemayı, düşünceyi, akademi dünyasını nasıl esir aldığını ortaya çıkardı. Yıllarca bize demokrasiden bahsedenlerin fikir ve toplanma hürriyetinden dem vuranların söz konusu İsrail olunca İsrail'in çıkarları olunca nasıl faşizan haline geldiklerine hep birlikte şahit olduk. Batının demokrasi, özgürlük, hukuk, ifade, düşünce, basın hürriyeti gibi değerleri işin ucu İsrail'e dokununca unutuldu, hemen rafa kaldırıldı. Son bir haftadır Amerikan üniversitelerinde yaşananları tüm dünya gibi biz de ibretle takip ediyoruz. Gezi Olayları'nda İstanbul'a kamp kuranlar Filistin protestosunu görmüyor. Gazze'deki zulme tepki gösteren aydınlar, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar ve siyasetçiler adeta linç ediliyor. Uluslararası basın kuruluşları Gazze'de öldürülen 140'tan fazla gazeteci meslektaşları hakkında çıkıp tek bir cümle dahi kuramıyor.
Siyonizmin hemen her alanda nasıl korkunç bir iklim oluşturduğunu, siyasetçilere korku saldığı, şantaj yaptığı, devletleri baskı altında tuttuğu geride kaldığımız 7 ay içerisinde çok net anlaşılmıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İsrail'e söz geçirememiş, Gazze'deki katliamların önüne geçememiştir. Toplam 2 milyarlık nüfusu ile İslam dünyası üzülerek söylüyorum Gazze imtihanını başarıyla verememiştir. Bütün insanlığın kaderini 5 ülkenin keyfine bırakan mevcut yapının devam ettirilmesi mümkün değildir. Daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna biz inanıyoruz. Ama bunun için hep birlikte daha fazla mücadele etmemiz gerekiyor. Yüreğinde Kudüs sevgisi taşıyan siz parlamenterlerin de desteğiyle daha adil bir dünya hedefine yaklaşacağımıza ben inanıyorum.
Gazzeli kardeşlerimizin yaşadığı dramların gündemden düşürülmemesi noktasında da hepimiz çok daha çaba harcayacağız. İsrail'in durdurulması, Netanyahu denilen bu kasabın başta olmak üzere sorumluların hukuk önünde hesap vermesi için de gayretlerimizi artırmalıyız. Şu anda arkadaşlarımız Güney Afrika ile müşterek bir çalışmanın içerisinde Lahey Adalet Divanı ile münasebetlerini sürdürüyorlar, biz de takipçisiyiz. Türkiye olarak elimizdeki tüm imkanlarla Gazze'nin ve Filistin'in yanında olmaya devam edeceğiz."