Demirtaş: Alevilerin büyük desteğini aldım

Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, "Alevi toplumundan önemli ölçüde destek aldığımızı düşünüyorum. Çok pozitif çok sıcak mesajlar alıyorum" dedi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - Cumhurbaşkanı Adayı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı makamını halkla birlikte yönetmek için "kadınların cumhur meclisi, engellilerin cumhur meclisi, kimliklerin cumhur meclisi" gibi katılım mekanizmalarını savunduklarını belirtti. Demirtaş, kadınların temsiliyeti konusunda da net konuştu; “Türkiye genelinde kadın hareketleri, kadın örgütleri kendi içinden seçeceği bir temsilciyi fiili olarak eşcumhurbaşkanı ilan ederse, bu kadın arkadaşla birlikte çalışmaya hazırım.” 

Seçim çalışmaları kapsamında İstanbul'da olan HDP'nin Cumhurbaşkanı Adayı Selahattin Demirtaş, ANF'nin sorularını yanıtladı.  Demirtaş'ın açıklamaları şöyle: 

"Adaylığımız egemen kesimlerde tedirginlik yarattı"

Cumhurbaşkanlığı seçimi vesilesiyle ilk defa bizim ilkesel duruşumuz Türkiye siyasetinde bu kadar belirleyici duruma geliyor. Bu ezilen kesimlerde umut yarattığı kadar egemen kesimlerde de büyük bir tedirginlik yaratmış durumda. Dolayısıyla sürekli adaylığımız üzerinden spekülasyon pompalanıyor. Bu spekülasyonu hem AKP hem de CHP çevreleri körüklüyorlar. Bizim sanki ucuz bir pazarlık içerisine girerek, son derece çıkarcı bir yaklaşımla ilkelerimizden vazgeçip ikinci turda AKP adayını destekleyeceğimiz duygusu ve hissiyatı ile hem ilkelerimiz sorgulanır hale getiriliyor, hem de adaylığımız tartışmalı hale getirilmek isteniyor. Daha önce de belirttik biz ilkesel duruşu en zor koşullarda bile korumuş, ayakta kalmış bir mücadelenin temsilcileriyiz. Ne birinci turda ne ikinci turda ilkelerimizi zora sokacak bir politika asla izlemeyiz. Hele hele Recep Tayyip Erdoğan adına ikinci turda çekilmemiz söz konusu olamaz. Diğer aday için de böyle bir tutumumuz asla olamaz. Biz her iki turda da kendi ilkelerimizin toplumsal kabulünü artıracak bir çalışmayı sürdürmeye devam edeceğiz. 

"İlkelerin verdiği özgüven ve iddia"

Biz savunduğumuz çözüm projeleri, savunduğumuz ahlaki ilkeler ile bugüne kadar yürüttüğümüz demokrasi mücadelesi göz önünde bulundurulduğunda hiç mütevazı olmaya gerek yok, diye düşünüyoruz. Çünkü rakiplerimizin siyasi geçmişleri, pratikleri, bizim temsil ettiğimiz gelenekle boy ölçüşemeyecek kadar kirli ve bozuktur. Bu sicile sahip insanlar özgüvenle Çankaya'ya, cumhurun başkanlığına aday olacaklarsa bizim onlardan çok daha özgüvenli olmamız lazım. Bu mesele sadece koltuk kazanma melesinden öte ilkelerimizin meşruiyetinin bize verdiği özgüvendir. Bu özgüveni halkımızın bu meşru mücadelesine dayanarak ifade etmeye devam etmeyi doğru görüyoruz. 

Süreç nasıl etkilenecek?

Elbette müzakere süreci dediğimiz Türkiye'deki bütün ezilen kesimlerin daha fazla demokrasi ve özgürlüğe kavuşmasını sağlayacak bir mücadele sürecidir. O nedenle bu mücadele sürecinde elimizin güçlenmesi için oylarımızın ciddi derecede artması gerekiyor. Hedefimiz sadece yüzde 10'u aşmak değil, Türkiye siyasetinde etkili bir merkez, yön veren bir siyasi merkeze dönüşmek. Oy oranı, Türkiye siyasetini etkileyecek bir düzeyde artış gösterirse, müzakere sürecinin gelişme sağlamasının önünü açar.” 

“Yüzde 10'un altında kalması durumunda, devletin muhataplık ile sürece bakış algısında değişiklik olur mu?” sorusu üzerine Demirtaş, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Kısmen zorlanacağımız ihtimali ortaya çıkar. Ama bu her şeyin bittiği anlamına gelmez. HDP seçimler için kurulmuş bir parti, tek hedefi bu olan bir hareket değiliz. Elbette seçimler her zaman önemlidir bizim için ama her şey değildir. Cumhurbaşkanlığı seçimi de çok önemlidir ama her şey değildir. Hedeflerimizi tutturamazsak, mücadele eksikliklerimizi gözden geçirerek, eksikliklerimizi tamamlayarak devam edeceğiz tabii. Bizim için bitiş olmaz. Ama bu ortaya çıkan ciddi fırsatı değerlendirmek için de şu anda başarısızlığa değil, başarıya kilitlenmek zorundayız.” 

"Asla hiç kimsenin yedeği olmayacağız"

“İkinci tura kalamadığınız durumda boykot olabilir mi? Partiniz bunu tartışıyor mu?” sorusuna da yanıt veren Demnirtaş, şu açıklamalarda bulundu: 

“Elbette seçeneklerden biri boykottur. Bütün seçenekleri tartışıyoruz ama birinci turun ne götüreceğini görmeden bu konuda siyasi taktik belirlemek doğru bir tutum olmaz. Öncelikle birinci tur sonuçlarını görmemiz gerekir. Oy dağılımını, seçime katılım oranını seçmen reflekslerini ölçmek gerekir. Adayların süre zarfında izledikleri performansı ve verdikleri mesajları görmek gerekir. Toplumun bu konudaki şekillenişini izlemek gerekir. Peşinen bir tutum belirlemek siyaseten intihar olur. Ama şu konu nettir, asla hiç kimsenin yedeği olmayacağız. Biz ilkelerimizi ikinci turda da koruyacak uygun bir pozisyonu mutlaka hayata geçireceğiz. Boykot da bu seçeneklerden biri. 

Bizler şu anki cumhurbaşkanlığı makamını kapalı ve dört duvar arasında halkla bağlarının kopuk olduğu bir makam olduğunu düşünüyoruz. Halkla oluşturulacak yeni katılım mekanizmaları ile desteklenmesi gerektiğini düşünerek bu çalışmayı yürütüyoruz. Adına cumhur meclisleri ya da halk meclisleri diyoruz. Cumhurbaşkanlığı ile halk arasında doğrudan teması sağlayacak yeni katılım mekanizmaları savunuyoruz. Kadınların cumhur meclisi, engellilerin cumhur meclisi, çevrecilerin cumhur meclisi, inanç kesimlerinin cumhur meclisi, kimliklerin cumhur meclisi. Bütün bu grupların temsilcilerinin içinde yer aldığı ve periyodik cumhurbaşkanı adayı ile seçildikten sonra Cumhurbaşkanı ile toplantılar yaparak görüş, eleştiri ve önerilerini yüz yüze anlatacağı, ara formül, katılımı sağlayacak bir formül öneriyoruz. Bunun dışında cumhurbaşkanının bir halk başkanı olarak, Çankaya'da köşke oturup olup bitenleri izlemesini bizim açımızdan çok doğru bir yönetim tarzı değil. Sürekli halkın içinde olan, yoksullarla, ezilenlerle birlikte olan onların duygularını, düşüncelerini görünür hale getiren, sorunlarının çözümü için mücadele eden cumhurbaşkanı modeli ortaya çıkarmamız lazım. Daha katılımcı bir model ile aslında halkın kendini cumhurbaşkanı aracılığıyla devlet yönetme mekanizmasına katıldığı bir durumu ortaya çıkarmak istiyoruz. Bu nedenle Çankaya'ya halk gelecek. 

Demirtaş, “Hem geldiğiniz siyasi hareketin hem de HDP'nin ayırt edici özelliği, eş başkanlık sistemi, kadınların eşit temsiliyeti oldu. Bunu Cumhurbaşkanlığı makamına nasıl taşıyacaksınız? Bahsettiğiniz kadın meclisinin yanı sıra başka mekanizmalar işletilebilir mi?” sorusu üzerine de şu ifadeleri kullandı: 

“İşletilebilir tabii ki. Eşbaşkanlık modeli çok özgürlükçü bir modeldir. Kadın eşitliği temelinde de atılmış en ileri adımlardan biridir. Resmen olmasa bile fiilen cumhurbaşkanlığı makamında eş cumhurbaşkanlığı tartışılabilir. Şayet ben seçilirsem, Türkiye genelinden, kadın hareketlerinin, kadın örgütlerinin kendi içinden seçeceği bir temsilci, fiili olarak eş cumhurbaşkanı olarak ilan ederlerse, bu kadın arkadaşla çalışabiliriz. Bu durum resmileşsin diye de uğraşabiliriz. Partide de eş genel başkanlık fiili, de facto başladı ve sonra resmileşti. Cumhurbaşkanlığında da bu olabilir, olması gerekir. Bunun dışında cumhurbaşkanının her durumda kadın özgürlüğüne, kimlik mücadelesine, sosyal ekonomik siyasi yaşama katılım mücadelesine katkı sunması buna açık olması, fikirlere açık olması ve yaşamında bunu pratikleştirmesi çok önemli. Bizim cumhurbaşkanlığı modelimizde, kadın özgürlük mücadelesinin eksik de olsa temsili olacak. Çünkü doğru temsil, bir kadının temsil etmesidir. 

"Alevi toplumunun büyük ölçüde desteğini aldım"

Bir kişinin hak ve özgürlükleri savunması insanların temel haklarına sahip çıkması için illa o kimlikten olması gerekmiyor. CHP-MHP adayının Sünni bir Türk olması herhangi bir problem değil. Ben de Sünni bir Kürt'üm. Mesele kendi kimliğinizle, kendi özgürlük ve haklarınızla birlikte başkalarının haklarını aynı derecede savunabiliyor musunuz, savunamıyor musunuz? Onlara sahip çıkıyor musunuz, çıkamıyor musunuz? Mesele budur. Burada çatı adayının ciddi eksiklikler taşıdığını görmek gerekir. CHP ve MHP de çizgi olarak ciddi sıkıntılar yaşayan çizgilerdir, özgürlükler ve haklar konusunda. Bizim temsil ettiğimiz çizgi sadece, halk olarak Kürtlerin değil, bütün etnik kimliklerin hak ve özgürlüklerini savunan, bütün inançların ve cinsiyetlerin özgürlüğünü savunan bir hareket olduğu için biz bunu temsil etmekte elbette ki asla zorlanmadık, zorlanmayız da. Ben tek başıma kendimi asla Alevilerin temsilcisi olarak ifade etmedim. Etmem de. Bunu Sünni olduğum için söylemiyorum. Alevi de olsaydım da, 'Tek başına Alevileri temsil ediyorum' demezdim. Alevilere haksızlık olurdu. Yeryüzünde ya da Türkiye'de tek bir kişi Alevileri temsil ediyor, Alevilerin bir tek temsilcisi var; o da benim demek, Alevi yaşam felsefesine, Alevi toplumunun boyun eğmeyen kültürüne aykırı olur. Biz bu özgürlük anlayışı ile birlikte Aleviliğin, Kızılbaşlığın yaşam felsefesi ile çok örtüştüğümüzü düşünüyoruz. Bizim bu çizgimiz Alevi mücadelesi ile örtüşüyorsa, karşılıklı ideolojik ve yaşama bakış açılarının benzeşmesinden kaynaklıdır. Ben inanıyorum ki, bütün Alevi toplumu da bu farkı görecektir. Kendi özgürlük anlayışını Alevi halkının taleplerini dile getirebilmenin, bunu görünür kılabilmenin bu seçimdeki tek yolunun bizim çizgimizi desteklemek olduğunun farkında olacaktır. Alevi toplumundan önemli ölçüde destek aldığımızı düşünüyorum. Çok pozitif çok sıcak mesajlar alıyorum. Şimdiye kadar bizi destekleyenlerin yanında çok daha büyük Alevi kitlelerinin cumhurbaşkanı adaylığı etrafında kenetleneceğini biliyorum. 

“Müzakere yasası Meclis Genel Kurulu'nda. Sürece ilişkin görüşmeler çok yoğun. Hükümetin bundan sonraki adımı ne olmalı?” sorusunun da yöneltildiği Demirtaş, “İlk olarak, cezaevinde bulunan hasta tutuklular ve diğer tutuklular ile ilgili bir düzenleme olmalı. TMK'nın kaldırılması ve bir an önce hasta tutukluların hepsinin serbest kalacağı bir düzenlemenin yapılması gerekli. Yargılananlar, dosyası Yargıtay'da olanlar ya da yurtdışında yaşamak zorunda kalanların da özgürce siyaset yapacağı bir düzenlemenin acilen çıkarılması gerekir. Bununla birlikte ilk adımdan sonra özellikle Siyasi Partiler Yasası, seçim barajı, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ile ilgili kapsamlı bir özgürlükler paketinin hazırlanması gerekiyor. Sonrasında yeni bir anayasa çalışması kaldığı yerden devam etmeli ya da küçük bir paket de olarak da olsa eğitim, kültür ve kimlik hakkının serbest bırakıldığı bir düzenleme gerçekleştirilmeli. Sonraki aşamada güvenlik ve silahsızlanma meselesi ile ilgili düzenlemeler yapılabilir. Bunların hepsi istenirse 6 ay içerisinde peşi sıra gerçekleştirilebilir. Hükümet elini çabuk tutup 5-6 ay içerisinde böyle düzenlemeler yaparsa Kürt sorununun çözümünde kısa sürede kalıcı barışa gidebilir” ifadelerini kullandı. 

Demirtaş, “Hükümette bu yönde bir irade görüyor musunuz?” sorusuna karşın da “Tamamında demeyelim ama hükümet içerisinde bazı kesimlerde böyle bir arayışın olduğunu görüyoruz. Bu kolektif bir isteğe dönüşür mü AKP'nin tek söz sahibi kişisi Tayyip Erdoğan buna 'Evet' der mi, bunları bilmiyoruz. AKP içerisinde bunu isteyen bazı kesimler olduğunu biliyoruz ama bu henüz AKP iradesine, Başbakan iradesine dönüşmüş değil” cevabını verdi. 

Önümüzdeki günlerde açıklanacak “tutum belgesi” hakkında Cumhurbaşkanı adayı Demirtaş’ın verdiği bilgiler ise şöyle: 

“Bugüne kadar duyulmamış hiçbir şey söylemeyeceğiz. Fakat cumhurbaşkanlığı vesilesiyle nasıl bir cumhurbaşkanlığı, nasıl bir gelecek Türkiye vizyonu, bu tutum belgemizde daha derli toplu anlatılacak. Çünkü savunduğumuz ilkeler geçmişte savunduğumuz ilkelerden farklı değil. Dün ne diyorsak, bugün aynı şeyi söylüyoruz. Dün söylediğimizi asla bugün inkar etmedik. Bugün söylediğimizi asla yarın inkar etmeyeceğiz. Biz temel hak ve özgürlükler, evrensel insan hak ve standartları konusunda her zaman hassas olduk ve savunduk. Tüm kimliklerin, inançların, anlayışların mezheplerin, eşit yurttaş hakkını savunduk. Şimdi de bunları savunuyoruz. Halkların, kadınların, gençlerin, kendini yönetme hakkını dün de savunduk. Cumhurbaşkanı adayıyken de bunları savunuyoruz.”