Demokrasi, monarşi ve cumhuriyet
Erdoğan KUTLU / Makine Mühendisi
Ülkelerin yönetim usulleri birbirlerinden farklı özellikler göstermektedir. İncelendiğinde Demokratik kuralları tercih edenlerle etmeyenler arasında gelişmişlik açısından çok büyük farklar olduğu görülmekte. Demokratik kuralları tercih eden ülkelerin, diğer ülkelere nazaran daha güçlü bir ekonomiye sahip oldukları, daha çağdaş ve mutlu oldukları görülmektedir.
Demokratik kurallar;
1) Yasama, yürütme, yargı bağımsızlığının, laikliğin, bilim ve sanat özgürlüğünün ve insan hakları ile özgürlüklerinin güvence altına alındığı “Demokratik Anayasa”
2) Adil ve demokratik seçim sistemi; Örneğin seçim barajlarının olmadığı, eşit seçmen sayılı dar bölge ve iki dereceli seçim sistemi,
3) Demokratik Siyasi Partiler Kanunu,
4) Demokratik hukuk kuralları,
ile bir bütündür ve zorunludur. Hepsinin beraberce gerçekleşmesi gerekmektedir.
Demokratik kurallar monarşi ile yönetilen ülkelerde de, Cumhuriyet ile yönetilen ülkelerde de uygulanabiliyor.
Örneğin;
Monarşi ile yönetilen ve demokratik kuralları benimsemiş olan bazı Avrupa ülkeleri (İsveç, Norveç,
Danimarka, Finlandiya, Belçika, Hollanda, Lüxemburg ve İngiltere) bilim, teknoloji, ekonomi, kültür ve sanat alanlarında son derece gelişmiş oldukları çağdaş, güçlü ve mutlu oldukları görülmektedir. Demokratik kurallar bu ülkelerde o kadar benimsenmiş ki, monarşi yönetimi de buna uyum göstermiş ve krallık sadece büyük oğula değil kız evlatlara da geçmektedir. Ayrıca; Laiklik sistemi de son derece çağdaş bir biçimde uygulanmaktadır. Dini inanışlara saygı gösterilmekte ve kadın-erkek ayırımı yapılmamaktadır. Pazar günleri kiliselerde yapılan dini ayinlere baba, anne ve çocuklar beraberce katılabilmektedirler. Kiliselerde görev yapacak papazların felsefe ve pedogogluk eğitimleri yanında özel eğitimleri de almış olmasına dikkat ediliyor.
Kiliselerde ayrıca, nikah törenleri, yemin törenleri düzenleniyor ve konserler bile veriliyor. Monarşi ile yönetilen ve demokratik kuralları uygulayan Japonya’da gelişmiş ülkeler düzeyine bu sayede yükselmiştir.
Monarşi ile yönetilen ancak demokratik kuralları uygulamayan ülkelerde ise örneğin; Arap Yarımadası'nda ki ülkeler babadan büyük oğula geçen şeyhlik sistemi uygulanmaktadır.
Tek söz sahibi şeyhtir. Petrol gelirleri ile milli gelirleri yüksek gözükse de milli gelirin dağılımı adil değildir. Asıl gelir şeyh ve hanedanına dağıtılır.
Cumhuriyet rejimi ile yönetilen ülkelerde ise ABD ve Fransa, Almanya gibi bazı AB ülkeleri dışında genelde demokratik kurallar tercih edilmemektedir. Halk seçim sandığına gidiyor. Ancak seçme şansı sınırlı ve adil olmayan seçim sistemleri uygulanıyor.
Örneğin; Afganistan, Pakistan, İran, Irak, Suriye, Mısır, Libya, Sudan, Nijerya....... vb. gibi cumhuriyet rejimi ile yönetilen ülkelerde demokratik kurallar, laiklik ve çağdaş eğitim sistemleri ile insan hakları ve özgürlükleri reddediliyor. Cumhuriyet rejimi ile yönetilen Çin, Rusya, Orta Asya Ülkeleri, Orta ve Güney Amerika ülkeleri ile Afrika Ülkelerinde de; bazılarında kominizm sistemi, bazılarında ise başkanlık sistemi adı altında tek adama dayalı yönetim sistemleri uygulanmakta ve demokratik kurallar reddedilmektedir. İnsanlar çağdaş yaşam kültüründen, gelecek güvencesinden yoksun ve mutsuz bir şekilde yaşamlarını sürdürmektedirler.
Dünyaya örnek olan Türkiye Cumhuriyeti'nin 29 Ekim 1923 tarihinde kuruluşu ise 19 Mayıs 1919 tarihinde başlamıştır. Babadan büyük oğula geçen ve 600 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa’da ki Rönesans ve reform hareketlerini, demokratik sistemi, laiklik uygulamasını, bilim ve teknolojideki gelişmeleri, sanayilerindeki gelişmeleri, ekonomilerindeki gelişmeleri, kültür ve sanat alanlarındaki gelişmeleri dikkate almamasının faturasını önce Duyun-u umumiyeyi, sonra Mondros’u daha sonra da Sevr’i imzalayarak ve tüm topraklarını kaybederek ödemiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde başlatılan Milli Mücadele’nin ilk hedefi Emperyalistlerin işgal ettiği topraklardan kovulması, ikinci hedef ise tam bağımsız, Anti - Emperyalist, Çağdaş Türkiye'nin kurulması idi. Atatürk’ün üstün askeri dehası ile ilk hedef başarıldı ve ikinci hedefin çalışmalarına başlandı. 600 yıl ümmet olarak yaşayan insanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile beraber millet ve vatandaş oldular. Öncelikle çalışmalara çok düşük olan okuma - yazma oranı ve fert başına düşen milli gelirin arttırılması ile başlandı. Bu amaçla yapılması gereken Çağdaş devrimler ile Milli Kalkınma Projesi'nin uygulanması çalışmaları başlatıldı. Çağdaş devrimler olarak laiklik ve çağdaş eğitim sistemine geçildi. Köylerin kalkınması için, üretim amaçlı ihtisas köyleri “Cumhuriyet Köyleri”nin kurulması, kooperatifleşmelerin sağlanması, topraksız köylüye toprak verilmesi ve eğitimleri içinde “Köy Enstitüleri”nin kurulması çalışmaları başlatıldı. Sanayileşmek içinde; önce milli bankalar (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Türkiye İş Bankası, Sümerbank, Etibank, Denizcilik Bankası ve Halk Bankası) kuruldu. Sonra özkaynaklara dayalı tasarruflar ile sanayiler kurulmaya başlandı. Karabük Demir-Çelik Fabrikası, Kırıkkale Silah Fabrikası, Kayseri Uçak Fabrikası, Nazilli Bez ve Basma Fabrikası, Bursa Merinos Yünlü Mamuller Fabrikası, İpekiş İpekli Mamuller Fabrikası, Alpullu Şeker Fabrikası, Turhal Şeker Fabrikası, Paşabahçe Cam Fabrikası, Seka Kağıt Fabrikası, Sivas Çimento Fabrikası, Bitlis Sigara Fabrikası .....vb. gibi tesisler ülkemizin dört bir tarafına kurulmaya başlandı. Ulaşım alanında da karayollarına ve özellikle demiryollarına ve limanlar ile bağlantılarına önem verildi. Ayrıca üretilecek ürünlerin Uluslararası pazarlarda pazarlanabilmesi için dünyada bir ilk olan “ Fuar Gemisi” projesi hayata geçirildi. İçinde İş Bankası'nın şubesinin de bulunduğu gemi 1926 yılında Karadeniz ülkeleri ile Akdeniz ve Kuzey Avrupa ülkelerinin limanlarına gönderildi. Amaç yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti'nin tanıtılması idi ve çok etkili oldu.
Atatürk'ün en büyük hedefi; Çağdaş eğitim sistemleri ile çağdaş bir toplum yaratmak ve öz kaynaklara dayalı 'milli ekonomi'yiü oluşturarak tam bağımsız, Anti-Emperyalist, çağdaş, güçlü ve mutlu Türkiye'yi kurmak ve demokrasiye geçmek idi.
Ancak 10 Kasım 1938 tarihinde Atamızı kaybetmemiz ile beraber heyecanımızı da kaybettik. Çağdaş eğitim sistemi ile halkın eğitim düzeyi yükseltilmeden ve fert başına milli gelir artırılmadan çok partili sisteme geçilmesi sonucu Tam Bağımsız, Anti-Emperyalist, çağdaş ve güçlü Türkiye hedefinden vazgeçildi.
Önce toprak reformu iptal edildi ve Köy Enstitüleri kapatıldı. Sonra NATO’ya girildi ve yabancı sermayeye önemli teşvikler verildi. Köyler üretim merkezleri olmaktan çıkarıldığı için köyden - kente iş için göç başladı. Kentlerin etrafı önce ticari rant sonra siyasi rant merkezleri haline dönüştü. Milletin efendisi olan köylülerimiz milletin hizmetçisi olmaya başladı. Özelleştirme adı altında milletin tasarrufları ile yapılan tüm milli tesisler satıldı.
Çağdaş devrimlerden, Milli Kalkınma Projesinden ve Karma Ekonomiden vazgeçildi. Sonuçta geldiğimiz noktada “ Cari Açıklar” nedeni ile Dış Borçlar sürekli artmaya başladı. Oysa; 1923 - 1938 tarihleri arası 15 yıl ekonomideki büyümesi ile de dünyaya örnek olan yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı İmparatorluğu’nun borçlarını da ödemiş ve hiç borç bırakmamıştı. Çeşitli zamanlarda yapılan askeri müdahalelerin de etkisi ile demokrasiye geçiş maalesef mümkün olamadı.
***
“ İktisadi bağımsızlık sağlanmadan
tam bağımsızlıktan söz edilemez.
Çalışmadan, Yorulmadan, Öğrenmeden
rahat yaşamayı adet etmiş ülkeler
Önce Haysiyetlerini,
Sonra İstikballerini,
Daha sonra da İstiklallerini
Kaybetmeye mahkumdurlar.”
***
K.Atatürk