Destekle dış açığın 5 milyar dolarını kapatırız

Kömür, cevher ve hurdayı da kapsayacak şekilde demirçelik sektörüne verilecek destek ve teşviklerle üretimin artırılabileceğini vurgulayan Türkiye Demir Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Yayan, bazı önlemlerle ithalatın da azaltılabileceğini belir

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Hüseyin GÖKÇE / Ferit B.PARLAK
ANKARA - İhracat hacmini geçen yıl 20 milyar doların üzerine çıkaran demir çelik sektörünün örgütlü olduğu Türkiye Demir Çelik Üreticileri Derneği’nin Genel Sekreteri Veysel Yayan, bugüne kadar devlet yardımı almayan sektöre verilecek destekle cari açığa 5 milyar dolarlık pozitif katkı yapılabileceğini söyledi. 
Halen dünyada 10’uncu sırada bulunan Türk çelik sektörünün, en geç 2015 yılında Avrupa’nın lideri olabileceğini ifade eden Yayan, Türk şirketlerinin başarısını çekemeyen yabancı üreticilerin "Türkler bizi parmağında oynatıyor" diye yakındıklarını bildirdi. Ankara Sohbetlerine konuk olan Veysel Yayan, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe’nin sorularını cevaplandırdı.
-Türkiye’demir-çelik sektörü dünya ve Avrupa’nın neresinde yer alıyor?
Türk çelik sektörü 34 milyon tonluk üretimiyle dünya çelik sektöründe 10’uncu sırada yer alıyor. 2000 yılında 17’nci sıradaydık. Aradan geçen sürede hızlı şekilde Türk çelik sektörü büyüdü. Son üç yıldır dünyada 10’uncu Avrupa’da ise Almanya’dan sonra ikinci sıradayız. 
-Hızlı büyümeden bahsettiniz peki Almanya’yı yakalayabilir miyiz?
Tabii Almanya’nın ihracatı bize kıyasla çok büyük. Bizim 134 milyar dolar, onların 1.2 trilyon dolar ihracat var. Onların ihracatında başta otomotiv olmak üzere çelik ürünlerini kullanan sektörlerin ağırlığı fazla. Ne kadar otomotiv ihraç ederseniz o kadar çelik kullanırsınız. Buna rağmen aramızdaki fark 9 milyon ton civarında. İnanıyorum ki bu fark da birkaç yıl içinde kapanır. Tabi yurtiçi talepte ciddi daralma sözkonusu olmazsa. Türk çelik sektörünün üretimi bu yıl 34 milyon ton seviyesinden 37-38 milyon ton seviyesine 2012 yılında çıkabilir. Almanya’nın çelik üretimi 43 milyon ton civarında. Onların kaliteli üretimleri de fazla. Ancak onların üretimindeki artış yüzde 1.5, bizim üretim artışımız yüzde 17 civarında seyrediyor. Yani 9 milyon tonu yıllık yüzde 10’luk farklarla düşünürseniz 3 yılda kapatılır. Daha hızlı büyürsek 2 yılda kapatırız, onlar biraz hızlanırsa 4 yılda kapatırız. 2015 yılında onları yakalama düşüncemiz var.
"Kişi başına tüketim 500 kg'a çıkar"
Bu yıl tüketimdeki artış oranı yüzde 14 civarında. Bu aynı oranlarda olmasa bile gelişmiş ülke seviyelerinden daha hızlı artmaya devam edecek. Kişi başına ham çelik tüketimimiz 380 kg civarında Avrupa’da ise 340-350 civarında ancak onlar bu seviyelerde stabil hale geldiler. Bizim daha potansiyelimiz var. Mesela Güney Kore’de bazı Arap ülkelerinde bin kg’a kadar çıkanlar oluyor.
Çünkü yatırımlara çok hızlı devam ediyorlar. Bizim de önümüzdeki birkaç yıl içinde 500 kg seviyesini rahatlıkla aşabileceğimiz bir durum sözkonusu. Yeter ki istikrarlı büyüme devam etsin. İhracatımızın yöneldiği ülkelerdeki daralma eğilimlerini başka ülkelere ihracatla kısmen de olsa dengeleyebilelim. Geçtiğimiz yıllarda Ortadoğu’ya ihracatımızda ciddi daralmayla karşı karşıya kaldık, bunu Kuzey Afrika ile dengeledik. Sonra Afrika pazarı daraldı,  BAE’ye olan ihracatımız arttı. Bunu da kısmen AB ve Güney Amerika’ya olan ihracatımızla dengeledik. Son dönemde AB’ye olan ihracatımızda bir daralma eğilimi var. Artık herhalde kutuplara kadar gideceğiz. 
-Devletin sektöre yönelik desteklerinde sıkıntı var galiba? 
Bu sektör gayretler gösterirken devletten bir destek almıyor. 2001 yılından bu yana AKÇT amir hükümler gereği devlet yardımları zaten yasak.  Biz 2001 yılından bu yana devletten bir destek istemedik. Ancak “bize destek vermiyorsanız da köstek olmayın. Avrupa’da hiç olmayan hurda ithalatından çevre katkı payı almayın” diyoruz. Örneğin elektrikte hafta sonları uygulanan gece tarifesi vardı bunu kaldırdılar. Bütün sektörler için bu tarifeyi istedik. Hafta sonları ucuz satmak zorunda kaldıkları için elektrik üretim tesisleri kapatıyorlardı. Yaz aylarında puan saatleri dediğimiz uzun zaman diliminin kısaltılmasını istiyoruz. Bunların hepsinde bize haklı olduğumuzu söylediler. 2008’de  5 bakan ve müsteşara sorunlarımızı anlattık. En kısa zamanda çözüleceği bildirildi. Aradan 3 yıl geçti halen demir ve demir dışı metaller strateji dokümanı hazır ama ortada yok.
Hazine ve Maliye’de her zaman muhafazakarlık var, esneklikler konusunda hesap yapıyorlar, getiri ve götürüyü değerlendiriyorlar. Biz de şunu söylüyoruz en azından 3 ay deneyin, başarılı olmazsa yine eskiye dönün. 
Bugün elektriği 100 kilovat tüketenle, 1 milyar kilovat tüketen arasında birim fiyat farkı kalmadı. Bu eşyanın tabiatına aykırı, siz elektrik enerjisini bireylere çok ucuza verip, onlara bazı sosyal söylemlerle dikkatli kullanmalarını istiyorsunuz. 
-Sektördeki ithalat konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir yandan yurtiçi imkanların değerlendirilmesi konuşulurken, diğer yandan yurtiçinde üretilebilen  ürünlerin ithalini cazip kılan şartlara devam ediliyor. Söylem yurtiçi imkanları değerlendirmek ama uygulama böyle değil. Sektörümüz 10 yıl öncesine göre çok daha iyi durumda. Yassı üründe atıl kapasiteler bile var. Diğer ürünler dahil ortalama yüzde 75 kapasite ile çalışıyoruz. Yassı üründe ithalat 12 milyon ton civarında ve bunu hemen yarın tümüyle durdurmamız kolay değil. Ancak ciddi bir kısmının, ilk kalemde 1 milyar dolar, birkaç yıl içinde birkaç milyar dolar azaltmamız mümkün. Sadece çelik sektöründe bu kadar sonuç alınabilecek durumdayken, tedbir alınmaması zaman ve imkan kaybıdır.
"Dış açığa 5 milyar dolarlık katkı"
-Devlet desteklerinden yararlanamayan sektöre önümüzdeki dönemde bir esneklik uygulanacak  değil mi?
Evet teşvikle ilgili bir değişiklik var. AB ile aramızdaki AKÇT (Avrupa Kömür ve Çelik Birliği) de çelik tanımı var. Devlet yardımı yasaklanan ürünler listesinde demir çelik yanı sıra, hurda, cevher, kömür gibi girdiler de vardı. Avrupa’da bu konuda tarif değişti. Artık kömür, cevher, hurda, çelik tanımı dışına çıkarıldı ve teşvik verme imkanı doğdu. Örneğin Malatya, Sivas Kayseri de düşük tenörle cevherleri zenginleştirecek hurda üretiminde teşvikler verilirse üretim çok artar.
Kömürde de yetersiz kapasite var. 5 milyon ton kömür ithal ediliyor. Bu yatırımları teşvik eden sistem şart. Şu anda demir çelik sektörünün 12 milyar dolar girdi ithalatı var. Diğer taraftan ithal girdiler açısından da tasarruf  elde edilebilir. Sektör bazında girdi ithalatı ve nihai ürün ithalatında tasarruflarımız olabilir. Böylece 103 milyar dolar olan açığın 4-5 milyar dolarlık kısmını dengeleyici katkımız olabilir. 
-Bunu nasıl sağlamayı öngörüyor sunuz?
Bizim yassı ürünlerde atıl olan yüzde 30 kapasitemiz var ve 5 milyon ton. Bunun 3 milyon tonunu kullanabilsek ki üretme açısından sorunumuz yok. Bugün uzun süredir Ukrayna ile çalışan tüketicilerden bunu hemen durdurmalarını isteyemeyiz. Geçmişte cazip olmadığı için üretilmeyen pik vardı, bugün ise ihtiyaç var. Örneğin İSDEMİR’in atıl durumdaki iki ünitesinden birisi pik üretimine tahsis edilebilir. Sadece buradan 800 milyon dolar tasarruf sağlanabilir. 
-Taşınması çok zahmetli ürünleri içeren sektörde ithalatın avantajları neler?
Bir kere ithalatın önemli bir kısmı DİR kapsamında yapılmakta. Bunun da olması gereken mantığı şu ‘ithal ettiğin ürünü getirip tamamen onu kullanıp üretimini ihraç edeceksin’. Mevcut sistem, ihraç ettiğimizden daha geniş yelpazede ithalat şansı tanıyor. Bazı ürünleri kalite şartına uymadan ithal edip iç piyasaya satıyorlar, kalite beklentisi yüksek kesimlerin talebini yurtiçinden elde ettikleri ürünle karşılayıp ton başına 20-30 dolar ilave kar sağlıyorlar. 
Gümrük vergisi ödemedikleri için de ithalata yöneliyorlar. DİR’i destekliyoruz ama fiziksel ve kimyasal ölçümlerle beraber kullanılması şartıyla itirazımız yok. Ancak ben bu ihracatı yaptığım için bazı ürünleri getirip vergisiz satma şansı elde ediliyorsa makul karşılamak sözkonusu değil. Gümrük vergileri yüzde 4 zaten, bunların yüzde 9’a çıkarılabilir. Rusya ile Ukrayna ile dış ticaretimize baktığımızda genelde 7 misli açığımız var. Ukrayna’nın ürettiğinin yüzde 20’si  civarında kendi içinde kullanıyor. Cevher dağlarının üzerinde oturan, düşük maliyet şansı olan, elektrik enerjisini çok ucuza alan, üstelik hurda ihracatına uyguladığı vergilerle ilave yüzde 20-30 avantaj sağlayan bir ülkeye herhangi bir vergi koymazsanız, dış ticaretiniz de açık veriyorsa rasyonel bir davranıştan söz edilebilir mi? 
-Mevcut cevher imkanlarından yararlanabilmek için neler yapılabilir?
Cevher hurda gibi günlük değişen bir ürün değil. Düşük tenörlü cevherlerden de üretim yapabilecek fabrikaların kullanılması gibi imkanlar olabilir. Rezervi düşük bölgedeki imkanların bile kullanılması araştırılıyor. Yani mümkün olan her alanda  girdileri yerli olarak tedarik edebilmek için sektörümüz bir arayış içinde. 34 milyon üretimi gerçekleştirebilmek kolay değil. Sadece hurda olarak baktığınızda 39 milyon ton hurdaya ihtiyaç var.
-Demir çelik yeni teşvik sisteminde stratejik olarak ele alınacak, bu kapsamda neler yapılacak?
Burada Türkiye’nin yurtdışından ağırlıklı olarak tedarik ettiği cevher, hurda, kömür gibi girdilerin yurtiçinde üretilme imkanları teşvik edilecek. İki faydası olacak. Bağımlılığın seviyesi azaltılacak, ikincisi Türkiye’de üretildiği ölçüde ithal ikamesi sağlanacak. Daha fazla cevher eğer zenginleştirilip kullanılabilir  hale gelirse, Sivas, Malatya, Kayseri’de daha çok istihdam olacak. Ton başına 130 dolar ödediğimiz parayı Türkiye’ye aktarmış olacağız.
Sektörde, dikey birleşme desteklenmeli
Sektörde dünya genelinde ve Türkiye’de birleşme ve devralmalar öngörüyor musunuz?
Güçlü olan ayakta kalabilecek. Bir zamanlar Erdemir’i almaya çalışan Arcelor bugün ayakta kalmaya çalışıyor. Eğer alsaydı herhalde en son kapatacak yer olarak görmezdi. Ortaklıkların avantajları yanında dezavantajları da var. Kuruluşlarımız aile şirketi de olsalar, belirli kurumsallaşmayı zaten sağladılar. Kendi işlerinde birleşme zaman alabilir. Hızlı karar vermeye imkan sağlayan çekirdek kadronun yapısına sahipler. Yapı büyüdükçe, bürokrasi de büyüyor, karar mekanizmaları yavaşlıyor, maliyetler artıyor. Alımlarda belki avantajlı olabilir. Ancak bizim sektörün dikey birleşme yönünde tedbirler alması lazım. Cevher, hurda, gibi yurtiçinde yurtdışında üreten şirketleri satın alabilirler. Çin, Afrika’da büyük çaplı cevher üretim alanlarına sahip olmak istiyor.
Sektörün toplam 'faydası' 38 milyar dolar
Sadece fiyatlardan dolayı büyük tasarruf imkanı olmaz. Dünyanın en büyük ihracatçısıyız ama bunun ağırlığı o kadar değil. Türkiye’nin 9 milyar doları hurda oldu diye haberler çıktı. Bununla 17 milyar dolar ihracat yapıldı. Çelik ürünleri ihtiyacı olan firmalara 21 milyar dolarlık satış yapılmış. Bunun ithal edilmesini istemezseniz, ihracat da yapılmaz. Toplamda fayda 38 milyar doları buluyor.
Katma değeri sorgulayanlar da var. Oysa biz bunu Türkiye’de üretmezsek ne yapacağız? Bunu ithal edeceğiz ama bunu neyle finanse edeceğiz. Merkez Bankası çok fazla parası olan ve harcayacak yeri olmayan bir ülke mi. Ödemeler dengesi açığı itibarıyla bazen birinci olan ülke durumuna bile geliyoruz. Kaldı ki katma değerimiz düşük değil. Şu anki ihtiyacın yüzde 40’ını Türkiye’den karşılıyoruz. Hurda ihtiyacının yüzde 28’ini Türkiye’den karşılıyoruz. 9 milyon ton hurdayı çöp olmaktan kurtarıyoruz. Dünyanın bütün ülkeleri 'bunu nasıl beceriyorsunuz' diye soruyor. 
Biz de aynısını bir zamanlar Japonlar için yapıyorduk. Bütün dünya başarı olarak görürken, bazıları 'yapmasak ne olur' diye soruyorlar. Burada bir kıskançlık mı var bilemiyorum. Sektör yelkenlerini doldurmuş bir şekilde gidiyor. Daha fazla ihraç etmeyi engelleyen önündeki engeller neler içeriden hammadde elde etmenin yolları neler onlara bakmamız gerekiyor.  Bugün çelik tesisi yapmanın ciddi maliyetleri var. Her şeyini yatırıma dönüştüren girişimci grubu var, dünya ile rekabet edebilecek şekilde teknik eleman grubu var ve bunun kullanılamayan kapasitesi kayıp değil mi? O zaman meseleye odaklanıp tam kapasite ile çalışma imkanlarını araştırmak gerekiyor. Dünyada düşük çalışacak bir işletme varsa bu Türkiye’de olmasın. 
Hurda ihracatına ek verginin uygun olmaz
Hurda ihracatına vergi uygulanması uygun olmadığı görüşündeyiz. Türkiye girdi ithalatçısı. 20 milyon ton hurda ithal ediyorsak, çok ihraç etmiyoruz zaten 100 bin ton hurda ihracatına vergi getirmeye kalkarsan, size 20 milyon ton ihracat yapana da aynı imkanı tanımış olursun.
Dünyanın en büyük inşaat demiri ihracatçısıyız ancak şu anda uzun ürün ithalatında yüzde 11 artış var. Tamamen serbest piyasa var. DİR çerçevesinde de ithalat ve ihracat yapıyoruz. Dünyanın en gelişmiş ülkelerini sertifikasyon mekanizmasını geçmiş, her kuruluşumuzun laboratuvarı var. Dolayısıyla bizim kalitede hiçbir sorunumuz yok. 
Depreme dayanıklı yapılarda kaliteli çelik kullanılmazsa risk olur. Ancak ithal edilenleri biz kontrol edemiyoruz. Oysa az demir kullanılarak inşaatlarda kazanılan tasarruf yüzde 3-5’i geçmez. Dünyaya verdiğimiz fotoğraflar diğer alanlardaki iddialarımızla pek bağdaşmıyor. Aynı şiddette depremde dünyada kimse ölmezken, bizde binlerce kişi hayatını kaybedebiliyor. Türk demir çeliği depreme dayanıklılığı açısından hiçbir problemi yoktur. Dubai, Singapur, ABD deki gökdelenlerde de Türk inşaat demiri kullanılıyor.
Arap ülkeleri Türk çelikçilerin istilasından yakınıyor
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan sürekli sektörün yurtdışında kendi aralarındaki rekabetten yakınıyor. Bunun ekonomik anlamda sıkıntıya yol açtığı ifade ediliyor…..
Şu anda Ekonomi Bakanlığı GİTES kapsamında yurtdışı kaynakları da garanti altına alabilecek arayış içinde. Çin dünyanın en büyük üreticisi 680 milyon ton üretimi var. 1.2 milyar ton cevher kullanıyor. 700 milyon ton cevher ithal ediyor, bizim 100 misli ithal ediyorlar. Onlar bile 700 milyon tonluk ithalata rağmen fiyatları belirleyememekten şikayetçiler.
Sektörde bir rekabet olduğu doğru. Bunun zaman zaman etkinsizliklere yol açtığı da doğru. Ancak burada çok fazla bir fiyat farkı oluşmaz. Dolayısıyla 340 dolara olanı bir başkası 345 dolara alabilir.
Arap ülkeleriyle yaptığımız görüşmelerde ihracatta devlet bizi korusun, Türk demirciler bizi istila ediyor diyorlar. Onlara neredeyse sıfır maliyetle enerji kullanıyorsunuz, daha ne istiyorsunuz diyoruz. Onlar Türkleri takip etmeye çalışıyoruz, Türkler hurda piyasasını parmaklarına takıp oynatıyor diyorlar. Kuruluşlarımız bir arada olmanın getireceği avantajları dikkate almaya çalıştılar ama bir araya gelemediler. Bu meseleyi rekabet unsuru olarak gördükleri için bir araya gelmiyorlar.
Sektör 10 yılda % 95 büyüdü
Tekrar büyümeye dönersek, Türk çelik sektörü büyümeyi nasıl başardı?
Son 10 yıl içinde yüzde 95 büyüdü. Türk çelik sektöründe belirli girişimci altyapısı oluşturdu. Yani çelik sektörüne kendisini adamış, sektörden kazandıklarını tekrar sektöre yatıran bir kuşak. Sektörde teknik yönden çok iyi know how oluştu. Bununla birlikte Türkiye’de canlı talep var. Uzun ürünlere yatırım yapıldı 90’larda, arkasından vasıflı çelik yapıyoruz ama yassı ürünlerde ciddi boşluk tartışıldı. Bazı kuruluşların 3-5 milyon tonluk yatırım yaptıklarını gözledik. Eskiden yassı çelikte bir tek Erdemir vardı. 
Sonra İSDEMİR, Çolakoğlu ve Tosyalı Grubu girdi. 2008-2009 krizi biraz yavaşlattı ama sırada olanları biliyoruz. Depreme dayanıklı yapılarda kullanılan yapısal çelik alanında da tamamıyla ithalata dayalı üretimde, artık ihracat yapan bir duruma geldik. Çok modern ve çağdaş tesisler yapıldı. Her kazandıklarını yatırdılar. Bundan sonra kazandıklarımız da nereye yatıracağımız belli. Bazı yabancı üreticiler bizim çalışma sistemimize hayret ediyor. “Bizden hurdayı alıp Türkiye’ye de üretip tekrar bize satıyorsunuz bu nasıl oluyor?” Diye soruyorlar.  Çelik işi insanların heyecanla yürüttükleri bir iş. Çelik renginin çarpıcılığı insanları canevinden yakalıyor. 
Bu konularda ilginizi çekebilir