Dişişleri ve Davutoğlu

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Dr. Mustafa AŞULA / Em. Büyükelçi

Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu son defa yapılan operasyonla Parlamento dışından Dışişleri Bakanlığı'na getirildiğinde, hemen herkes Dışişleri'nin durumunu merak etmiştir. Buna, meslek heyecanını hiç bir zaman kaybetmeyen ve kendilerini bir bakıma eski muharipler olarak gören emekli diplomatlar da dahildir.

Dışişleri, demokratik hukuk devletinin icaplarını geçmiş icraatı boyunca tümüyle benimsemiş ve özümsemiş bir kurumdur. Bu yönüyle Dışişleri, siyasi iktidarın Anayasa ve yasalar çerçevesinde aldığı kararlara elbette saygılıdır. Dış politikanın oluşturulmasında yıllara ve günün gerçeklerine dayalı deneyimlerini değerlendirir, görüşlerini belirler, fakat verilen görev talimatını da eksiksiz yerine getirmeye azami özen gösterir.

Kabul etmek gerekir ki, Sayın Davutoğlu'nun bakanlık görevine atanmasiyle, siyasi iktidar aşikar bir tercihte bulunmuştur; dış politika kararları bundan böyle Başdanışman sıfatı yerine, bakan olarak Davutoğlu'nun kaşesini taşıyacaktır.

Davutoğlu'nun icraatını şimdiden değerlendirmek için şüphesiz çok erkendir. Ancak başta ' Stratejik Derinlik 'adlı eseri olmak üzere, önceki tercihlerine bakıldığında, Sayın Bakan'ın Türkiye'yi en azından bölgedeki gelişmelere yön veren merkezi bir konumda görmek istediğini anlıyoruz. Bu elbette hepimizin arzu edeceği bir düzey olacaktır. Fakat şunu da hemen belirtmek gerekir ki, Türk diplomasisi açısından önemle dikkat edilmesi gereken hassasiyet, Türkiyeye, bölgedeki ve dünyadaki gerçeklerden soyutlanmış, abartılı misyonlar yüklememektir. Böylesi bir uygulama, beklenmedik zamanlarda Türkiyeye hayal kırıklıkları yaşatabileceği gibi, esasen kazanılmış hak ve hukukunu korumakta bile zaman içinde zorluklar yaratabilir.

İç politika mülahazalarının ağır bastığı ortamlarda iktidarlar başarı hanelerini dış politikada kulağa hoş gelecek atılımlarla doldurmak isteyebilirler. Halbuki diplomasi tribünlere oynamak nedir bilmez, ağır ve derinden gider. İşte Dışişleri'ne düşen rol burada kendisini gösterir. Dışişleri bu dengeleyici ve istikrardan yana olan rolünü mutlaka oynayabilmelidir, Dışişlerine bu fırsat herhalde tanınmalıdır.

Aksi halde, ' derinlik ' adına bir çok ahvalde satıhta kalmak, ' çok boyutlu olalım derken, hiç boyutlu olmak ' riski vardır. Bir kaç misal vermek gerekirse, denilebilir ki;

Gazze'de Arap ve Müslüman dünyası dururken, Türkiye'nin İslam'ın savunculuğuna soyunması özellikle Batılı çevrelerde ' acaba geriye dönüş mü ' diye algılanmıştır. Ayni tehalük, Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliği'ne itiraz edilirken, şaşılacak derecede İslami motiflerin öne çıkarılmasiyle gösterilmiştir.

2003'ten bu yana Irak'ı işgal altında tutan Amerikanın bu defa tedrici olarak çekilmeye karar vermesi üzerine acaba Türkiye bir transit hizmeti görebilir mi düşüncesi ilke itibariyle reddedilmemiş, aksine, ayrıntıları ileride konuşulmak üzere şimdilik bir kenarda tutulmuştur.

Nükleer silahlara sahip olmak emeli kimse için sır olmayan İran ile ABD arasındaki gerginlikte Türkiye ne yapacağını bilemez olmuştur. Türkiye komşuluk deyip, ne İran'ı uyarabilmiş ve ne de, mensup olduğu Batı blokuna yaraşır biçimde açık bir vaziyet alabilmiştir.

Türkiye, son zamanlarda Kafkaslar'da ürküttüğü Azerbaycan'ı teskin etme çabasına düşmüştür. Bu halin Ermenistan'la başlatılmak istenen, ancak sonunun ne olacağı belirsiz açılımlara ne faydası olur, doğrusu bilinmez. Halbuki Türkiye her şeyden evvel Azerbaycan'da kaybedemez. Bu, ilginin her gün biraz da azalmakta olduğu Orta Asya Cumhuriyetleri'nin de iyice kaybı olur.

Türkiye, NATO bünyesinde kuvvet bulundurduğu ve fiili görev aldığı Afganistan'la da ilgilenememektedir. Afganistandaki sorun kangren olmuş, Pakistanı da etkisi altına almıştır. Amerika Taliban'ı takip adına sık sık Kuzey Batı Pakistan'da operasyonlar düzenlemekte ve masum sivillerin hayatına kastetmektedir. Taliban'la savaşta Pakistan'ı yeterli bulmayan Amerika'nın baskısı altında Pakistan Hükümeti, ülkenin en gözde turistik bölgesi olan Swat vadisinde şeriat uygulamalarına göz yummak zorunda kalmıştır. Bu tavizle yetinmeyen Taliban bölgede Buner'e girmiş ve İslamabadı tehdide başlamıştır.

Pakistanın varlığını tehlikeye sokma istidadı taşıyan bu tehdit karşısında dost ve kardeş Türkiye ne yapıyor? Derin dış politika Pakistan'ı bu zor zamanında gündemine alsa acaba çok mu dağılmış olur?

Türkiye'nin tarihsel satvetini durup dururken dosta düşmana hatırlatmak bilançoya fazla bir şey katmaz, olsa olsa, bindiğimiz kayığımız, kabarttığımız sularda epeyce sallanır.