Euro Bölgesi ülkelerin problemleri

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Prof. Dr. Vefa TARHAN / Loyola Üniversitesi, Chicago; CHP Başbakanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Ekonomi Danışmanı

Euro Bölgesi 27 AB ülkesinden 17'sini kapsamakta. Bu sistem 10 yıl kadar problem yaratmadı. Ancak Yunanistan'in borcunu ödeyememe problemi, İrlanda, Portekiz ülkelerine yayıldı, üstelik Yunanistan'ın şu anda ikinci bir kurtarma paketine ihtiyacı var.  Şu anda İtalya, İspanya, ve Belçika'nın da aynı hastalığa yakalanma riski yüksek olarak görülüyor.  Euro Bölgesi sıkıntıları şu iki soruyu tetikliyor: 1. Niçin Euro ülkelerinin, sistemin ilk 10 yılında problemleri olmadı da problemler bir-kaç yıl önce ortaya çıktı? 2. Şimdi bile, niçin Euro Bölgesi'nin bir parçası olmayan 10 AB ülkesi aynı problemleri yaşamıyor? 

Önce şu gerçekler kabul edilmeli: Ülkeler ekonomik şoklardan aynı zamanda ve aynı boyutta etkilenmiyor. İkinci bir gerçek ise, Euro Bölgesi dışındaki ülkelerin ekonomik şoklara karşı uygulayabilecekleri 3 makro ekonomik politika varken, bir Euro bölgesi ülkesi bu politikaların çoğunu kaybediyor. Benim görüşümce her iki gerçek de Euro ülkeleri problemlerinden sorumlu. Tek para sisteminde olmayan ülkeler, bir ekonomik şok durumunda şu 3 ekonomik politikayı  kullanabiliyor: 1. Para politikası (Merkez Bankası (MB)nin  para arzı/faizleri ve zorunlu karşılıkları değiştirmesi). 2. Kur politikası (MB'nin döviz değerlerini etkilemesi). 3. Mali politika (vergi/devlet harcamaları).

Örneğin, bir Yunanistan, eğer Euro Bölgesi'nin bir parçası olmasaydı, borç problemini bahis konusu makro politika araçlarını şu şekilde kullanarak çözmeye çalışabilirdi: 1. Enflasyon yaratıcı çok gevşek bir para politikası uygulayıp, borcunun piyasa değerini düşürerek, ya da büyüme hızını yükseltici limitli bir gevşek politika uygulaması ile, vergi gelirlerini artırıp, ek bir borç servis etme olanağı yaratabilirdi. Ama bir Euro ülkesi olarak Yunanistan'ın bir para politikası opsiyonu yok. Tüm bölge için para politikasını Avrupa Merkez Bankası (ECB) belirliyor.  Aslında para politikasi konusunda bir başka problem daha var.  İspanya'nın işsizlik oranı  yüzde 22, Hollanda'nın ise yzğde 5'in altında. ECB yüzde 22'lik işsizliğe uygun bir para politikası mı, yoksa yüzde 5'lik işsizliğe yönelik bir politika mı uygulasın?

2. Yunanistan drahma'yı devalüe edip enflasyon yöntemiyle olduğu gibi, borcunun gerçek değerini düşürerek de problemini çözebilirdi. Ayrıca, bu politikanın ihraç ürünlerinin döviz fiyatını düşürüp ülkenin ihracatını artırarak, cari açığını, dolayısıyla finansman ihtiyacını (borcunu) azaltıcı olumlu yan etkisi de  problemini çözmesine yardımcı olur. Ama, ülke bu makro politika aletini de kullanamıyor, çünkü drahma diye bir para birimi yok.

3. Yunanistan, bir Euro ülkesi olmasaydı, mali politika araçlarını (vergi ve devlet harcamaları) da kullanabilirdi. Bir alternatif, ilk etapta, büyümeyi destekleyici vergi indirimleri, ve harcama artışlarını  gerçekleştirip, büyüme sonrası ikinci etapta ise, artacak vergi tahsilatları ve kısılabilinecek  harcamaların olması, bütçe dengesindeki olumlu gelişme yaratıp, ülkenin borç ödeme yeteneğinin artması durumunu yaratır.  Bazı ekonomistler, mali politikanın yukardaki şekilde değil de, "IMF reçetesine" uyumlu olarak, yani vergi artırıcı/harcamaları kısıcı bir şekilde uygulanmasını savunur. Ancak bu "kemer sıkma" politikası büyümeyi kısıtlar, ve günün sonunda ülkenin uzun vadede borç probleminden kurtulması ancak büyümeyle mümkün olacağı için, ilk alternatifi daha rasyonel bir mali politika olarak görmekteyim. Kağıt üzerinde, Euro ülkelerinin mali politika uygulama opsiyonları hala var.  Ancak, jenerik bir Yunanistan'a yardım paketi ülkenin bir "kemer sıkma" politikasını uygulaması şartıyla verildiği için, pratikte ülkelerin mali politika araçlarını büyümeyi teşvik edici şekilde kullanma opsiyonları olmamış oluyor. Ayrıca,  katı bir şekilde uygulanmasa bile, Euro ülkelerinin büyçe açığının  GSYİH'lerinin yüzde 3'ünden yüksek olmaması kuralı var. Sonuç olarak, Euro bölgesi üyesi olmak, ülkelerin makro politikalarının hemen hemen hepsini kaybetmeleriyle sonuçlanıyor.  Yani, bu ülkeler ekonomik şoklarla ilgili bir savaşı daha az silah kullanarak kazanma durumuna itilmiş oluyor. 

Zararların bu büyük boyutuna karşı, euronun sağladığı faydalar küçük. 1. Euro tek para birimi olduğu için, üye ülkeler arasında ticaret bir kur riskini içermiyor. Ancak bu risk düşük maliyetli türev ürünleriyle "hedge" edilebileceği için, bu büyük bir fayda değil. 2. Tek para birimi bölgesinde olmayan şirketlerin bir de başka ülke para birimini yerli para birimine çevirme işemleri bir komisyon ödemesini gerektiriyor. Euro sisteminde, para degiştirme işlemi olmadığı için bir komisyon ödemesi gerekmiyor. Ancak bu fayda da çok ufak: en yüksek tahminler, bu komisyonların ülke milli gelirlerinin yüzde 0.2'si olduğu şeklinde. 

Bu analizin ışığında yukardaki 2 soruyu cevaplayabiliriz. İlk 10 yılında Euro ülkelerinin bir problemi olmadı, çünkü küresel konjoktur ekonomik bir "lale devrini" yansıtıyordu: Faizler, enflasyon, volatiliteler düşük, üretkenlik (teknolojik devrim nedeniyle), büyüme hızı yüksekti.  Bir sistemde çatlaklar olup olmadığı, ekonomik olumlu ekonomik ortamlarda değil de, şartların olumsuz ekonomik devirlerde ortaya çıkar (bir binanın depreme dayanıklılığı, ancak deprem olduğunda anlaşılır).  Bu nedenle, tek para birimi sisteminin içerdiği ülkelerin üç makro politikalarının çoğunu kaybetmeleri şeklindeki dizayn hatasının önemi, ancak ekonomilerde şokların hakim olduğu bir ortamda izlenebilinir. Şimdi, ilk paragraftaki "niçin bu problemler euronun ilk 10 yılı yerine, son bir-kaç yılda ortaya çıktı?" sorusunu cevaplayabiliriz: Euronun ilk 10 yılında, küresel ekonomik konjonktür çok olumlu idi ve şimdi biliyoruz ki, böyle bir ortamda ülkelerin tüm üç makro silaha ihtiyaçları olmayabiliyor. Ama demek ki, 2007 ortasında başlayan ve büyük boyutlu bir krizin yarattığı şokların hakim olduğu bir ortamda ise, ülkelerin şokları nötralize edebilmeleri, ancak Euro sisteminin ellerinden aldığı tüm politika araçlarını kullanabilmeleriyle mümkün oluyor. Bu analiz, ilk paragraftaki ikinci soruyu da cevaplıyor "Niçin problemler Euro bölgesinde oluyor da, AB ülkelerinde olmuyor?"sorusunun cevabi: Ekonomik şok savaşlarında Euro ülkelerinin sadece kısmi ve tek bir silahı varken, AB ülkeleri her 3 politikayı da kullanabildikleri için, Euro ülkelerinin problemlerini yaşamıyorlar.

Bu günlerde önerilen ve Euro ülkelerinin birbirlerinin borcunu garantileyen ortak bir Euro tahvili fikri bir çözümü temsil edemez.  Bu durum, Almanya'nın tek başına tahvil çıkardığında ödediği faizi artırıp, Yunanistan gibi ülkelerin faizini düşüreceği için, Almanya'nın problemli ülkeleri kurtarma fonuna katkısı şeklinde sağladığı sübvansiyon ile ortak tahvilin Almanya'ya yükleyeceği ek faiz şeklinde sağladığı sübvansiyon arasında prensip olarak bir fark olamaz. Ortak Euro tahvillerinin, Almanya'ya yükleyeceği ek faiz maliyetinin yılda Alman GSYİH'nin yüzde 1.9'u gibi çok yüksek bir miktar olacağı hesaplanmakta.  Probleme bir başka "çözüm önerisi" ise, mali entegrasyon. Yani merkezi bir Euro kurumunun hem ülkelerin vergi politikalarını belirleyip, vergi tahsillerini yapmasını, hem de her ülkenin devlet masraflarını belirlemesi öneriliyor. Ancak, problemin kaynağı ülkelerin yeteri kadar silahlarının olmaması iken, nasıl olur da, ellerindeki limitli de olsa son silahı da almak, probleme bir çözüm olabilir?

Ne zaman gerçekleşeceğini bilmememe rağmen, benim görüşümce Euro Bölgesi sistemi çökmeye mahkum. Bu nedenle, euro sisteminin tamir edilemeyecek boyutlu dizayn hatalarını düzeltebilmek için zaman harcamak, ve gittikçe artan, kurtarma fonuna katkı boyutlu zararları üstlenmek yerine, "zararın neresinden dönülürse kardır" felsefesini uygulayıp, sisteme en kısa zamanda son verilmeli.