Finans merkezi 'fırsatı' kaçıyor
Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince, bankacılık sektörünün artık 'sıçrama noktası'na geldiğini anlattı.
Ece CEYHUN
İSTANBUL - Türk bankacılık sektörünün önemli bir eşiğe geldiğini ve 2011 yılında da hiç tereddütsüz büyümeyi hedefleyerek yoluna devam edeceğini söyleyen Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Başkanı ve Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, "Türkiye'de mali sektör büyüme potansiyelini realize etmeye istekli.
2011 yılının İstanbul Finans Merkezi düşüncesinde toplantılarla değil bilfiil aksiyonlarla hareket edeceğimiz bir yıl olması gerektiğini düşünüyorum. Bizim artık yörede mali sektörü en gelişmiş, en gelişmeye namzet ülke olarak bu sermaye üzerine bazı politikalar kurmamız lazım" dedi.
Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince, 2011 yılı beklentilerini DÜNYA'ya anlattı. Türk bankacılık sektörünün gelecek vizyonunu aktaran Özince, hükümetin en somut şekilde ve gecikmeden İstanbul Finans Merkezi projesini ülke gündemine çok önemli bir unsur olarak oturtmasını dilediklerini belirtti. Türkiye'nin önüne konjonktürel olarak böyle bir fırsatın çok az çıkacağına inandığını kaydeden Özince, Türk bankacılığının sermayesinin sıçrama noktasına gelindiğini gösterdiğini söyledi. Özince, "Madem ki bu ülkede bankacılık yüzde 20 sermaye ile yapılıyor bence derhal sıçramak ülke politikası yapılmalıdır. Çünkü böyle fırsatlar çok az çıkar önünüze. Çıktığı zaman da kaçırmamak gerekir" diye konuştu.
Dünya bunalım içindeyken biz kendi örneğimizi sunalım
Ersin Özince, bankacılık sektörü olarak işin özünü İstanbul Finans Merkezi düşüncesi ile ifade ettiklerini fakat 2010 yılında günün gereği bazı gelişmelerle karşılaştıklarını anlattığı konuşmasında, dünyada finans merkezlerinin bir çoğu çok büyük bunalımlar içine girmişken, sektör olarak Türkiye'nin kendi örneğini, 'en iyi örnek, en rekabetçi örnek' olarak ortaya koyması gerektiğini işaret ettiklerini bildirdi. Türkiye'nin eline geçen fırsatı henüz kullanamadığını ve tam tersine izlenimler verilmeye devam edilmemesi kanaatinde olduklarını kaydeden Özince, "Türkiye'de mali sektör büyüme potansiyelini realize etmeye istekli" dedi.
Mali sektör üzerindeki Tobin benzeri bütün vergileri kaldıralım
Özince şöyle devam etti: "Bir kere bunun önünü açmak lazım. Siz bunun önünü açmak içinde önce şuna karar vereceksiniz. Kim üretecek, kim tüketecek. Büyüme olacaksa özel sektör üzerine bina edilmelidir. Özel sektöre, tüketiciye, 'sen tüketme ağır hareket et' derken kamu sektöründe tasarruf açığını artıran politikalar gütmemeliyiz. Bilakis, değil kendi özel sektörümüze, uluslararası niyetli özel sektörü de ülkemize daha kalıcı yatırımlarla çekebilme fırsatını kullanmalıyız.
Türkiye'nin bu denli güvenilir bir piyasa olarak öne çıkma şansı yakaladığı dönem azdır.
Dolayısıyla sizin burada hemen önündeki engelleri kaldırmanız lazım. Bakın ne kadar güzel. Bazı düşünen insanlar diyor ki; 'biz Tobin vergisi koymayız'. Ne güzel. Kaldırın o zaman bütün Tobin vergilerini, Tobin'e benzeyen bütün vergileri, harçları kaldırın. Tobin Vergisi'ni koymayacaksak, niçin sürekli bir vergi koyduk henüz gelişme aşamasında olan bir bankacılık sektörüne. 2011 yılının İstanbul Finans Merkezi düşüncesinde toplantılarla değil bilfiil aksiyonlarla hareket edeceğimiz bir yıl olması gerektiğini düşünüyorum.
Hükümetimizin de bence en somut şekilde seçim öncesinde hatta şimdiden ülkemiz gündemine çok önemli bir unsur olarak oturtmasını diliyorum. Çünkü Türkiye'nin burada çok büyük menfaati vardır. İFM projesinin arkasında, Türkiye'yi yörede rekabet gücüne sahip bir ülke olarak ortaya koyacak bir vizyon vardır. Orta Vadeli Program ne kadar önemliyse bu da önemli bir projedir, somut bir hedeftir."
2011 seçimle odaklı değil büyüme odaklı geçmeli
Türkiye'nin mali sektörün gelişimi konusunda geçmişte çok zaman kaybettiğini ama bundan sonra adımların daha düzenli ve sık şekilde atılması gerektiğini vurgulayan Özince, sadece bankacılık sektörünün değil sermaye piyasalarını ve borsaların alt yapısını da şimdiye kadar geliştirmesi ve yurtdışına açması gerektiği üzerinde durdu.
Özince, "2011 yılının 'Finans Merkezi' konusunda başarılı geçmesini diliyorum. Diliyorum diyorum çünkü biraz kaygılıyım. 2011 geçmişte gördüğümüz örneklerde olduğu gibi -seçim öncesi, seçim ve seçim sonrası- ile geçecek bir yıl olacaksa o zaman işte biz 2000'li yılların ikinci 10'lu yıllarına da 'yerinde say' ile devam ederiz. Yerinde saymak çok kötü bir şey değil hele eskiye bakınca geriye gitmiyorsanız yerinde saymak iyi bir şey de görünebilir. Ama madem ki Türkiye bu kadar öne çıkmıştır. Madem ki Türkiye'nin geleceği bu kadar iyi görünen bir ülkedir, 2011 yılında ben İstanbul'un Finans Merkezi olmasını diliyorum" diye konuştu.
Bankacılık sermayesi büyümek için fırsat kolluyor
"Türk bankacılığının sermayesi sıçrama noktasına gelindiğini gösteriyor" diyen Özince, "Madem ki bu ülkede bankacılık yüzde 20 sermaye ile yapılıyor bence derhal sıçramak ülke politikası yapılmalıdır" dedi. İstanbul Finans Merkezi Projesi ile, bu sermaye ile, yörede hakim ve etkin bir bankacılık sektörü olma arzusu içinde olduklarını kaydeden Özince, "Gelmiş sermaye getirmişsiniz, bu sermayeyi kullanamamak yani ısındık, yandık, yanıyoruz diye kaygı duyacağımıza biz şimdi peki tamam içeriyi ısıtmayalım kapasiteyi daha fazla geniş nasıl kullanırız buna bakmamız lazım. Biz sermayenin önünü açtığımız takdirde fırsat bekliyor. Çevreye gidin dediler, tamam bizde gidiyoruz. O ülkelerin kimisinde ahbaplık görüyoruz ama bizim artık yörede mali sektörü en gelişmiş, en gelişmeye namzet ülke olarak bu sermaye üzerine bazı politikalar kurmamız lazım.
Bunu yabancılar nasıl yapmışlardır mütekabiliyet demişlerdir. Türk bankacılık sektörü gerçekten bir eşiğe geldi. Sermayesiz bankacılık yapan bir ülkeden şimdi ekstra ekstra sermaye ile bankacılık yapan bir ülke haline geldik. Yüzde 20 sermaye yeterlilik rasyosu sektörde tabii ki tüm bankalara homojen ayılmış değil ama ekstra ekstra sermaye iyi bir şey değildir. Siz bunun önünü açmazsanız bu bir şekilde kendisi bir çareler bulup ya önünü açmaya çalışır ya da alternatif arar" diye konuştu.
BDDK'nın bu konuda atacağı adımları bekliyoruz
Özince, BDDK'nın yurtdışına yatırım yapmak isteyen bankalara destek olacaklarının sinyalini verdiğinin hatırlatılması üzerine de şu ifadeleri kullandı: "Sayın BDDK Başkanımızın bu konuda bazı sinyalleri oldu. Doğrusu inceledikleri ve sonucunu da Türk bankalarının yörede önünü açmak açısından tez elden ilan edecekleri düşüncesindeyim. Bankacılık sektörünün öz kaynak karlılığı bugün sadece Avrupa'da değil çok iyi bir gelişme trendinde olan Ortadoğu ve Körfez ülkelerinde dahi en yükseklerden biridir. Yanılmıyorsam Türk bankacılık sektörünün karlılığı Ortadoğu'ya bakılacak olursa Suudi Arabistan ile eşit. Suudi Arabistan ile Türkiye piyasalarının mahiyet farkına da bakılacak olursa birinin son derece perakende ötekinin son derece toptancı olduğu görülür ki bu açıdan baktığınızda Türkiye son derece rakipsiz ve karlı bir piyasadır. Türkiye bankacılığa doymamış ülke olduğu için karlıdır."
Bankacılık 2011'de reel olarak yüzde 10-15 büyüyebilir
"Bankalar hiç tereddütsüz yatırım yapmaya devam edecek" diyen Özince, "Türkiye'de mali sektörün büyüme potansiyeli ve bankacılığın da buna ayak uydurma potansiyeli o kadar güçlü ki hangi alanların önünü kapatmazsanız onlar büyür" dedi.
Özince şu ifadeleri kullandı: "Türkiye'de bankacılık sermayesi bir çok ülkede şu anda gördüğümüz gibi bir yeterlilik endişesi ile artırılmamıştır. Ticaret arzusu ile gelmiştir. Bankacılık hangi alanlarda büyümesi devlet tarafından münasip görülürse o alanlarda büyümeye devam ediyor. Örneğin, devletimiz bazı alanları teşvik ediyor. Enerjide olduğu gibi. Bazı alanları, 'biraz daha ihtiyatlı gelişsin' diyor. Tüketici kredilerinde olduğu gibi. Dolayısıyla Türkiye'de mali sektörün büyüme potansiyeli ve bankacılığın da buna ayak uydurma potansiyeli o kadar güçlü ki hangi alanların önünü kapatmazsanız onlar büyür. Hiç birini kapatmazsınız, hepsi büyüyecek.
Türkiye'de bankacılık katlana katlana büyüyecek bir sektör. Ama ekonomide ısınma diyoruz, bankacılık risk prensipleri diyoruz bu kurallar nedeniyle biraz daha ihtiyatlı bir gelişme olur ama hiç tereddütsüz 2011 yılında reel anlamda bilanço büyümeleri devam eder. Yüzde 10-15'lik reel olarak büyüme olması lazım. Hele hele marjların daraldığı bir piyasada nominal rakamlarınızı sürdürebilmek için büyümeden başka çareniz yoksa o zaman büyüme üzerine kuracaksınız sermayeyi tatmin etme planlarınızı.
BDDK her yıl olduğu gibi bu yılda uyarısını yaptı. Ben yaşadığımız 2001 dahil deneyimlere baktığımda sektör genelinde bir sıkıntı görmüyorum. Kaldı ki sektör karşılık politikaları açısından aktif kalitesi, kredi kalitesi açısından da çok net göstergeler veriyor. Yani siz Türkiye'yi her zaman yüzde 20 sermaye yeterlilik rasyosu (SYR) ile bankacılık yapılacak bir ülke olarak götüremezsiniz."
Avrupa bankacılığını endişe ile izlemeye devam ediyoruz
Avrupa bankacılığındaki gelişmelerin Türk bankacılığını da etkileyeceğini ve oradaki konsolidasyonun yansımalarının bir şekilde görüleceğine işaret eden Özince, "Avrupa bankacılığının alacağı şekli, ilgiyle ve endişeye benzer bir hassasiyetle takip ediyoruz. Ben bunun Türk bankacılığını da etkileyeceği kanaatindeyim. Avrupa bankacılığının konsolidasyonu devam edecekse bu ülkemizi de bir şekilde etkiler. Hem bazı oyuncuları biraz daha ağır davranmaya yönlendirebilir. Bazı oyuncuları da bu konsolidasyonun ortaya çıkartacağı fırsatları değerlendirmeye itebilir. Türkiye'de bazı bankaların örneklerinde görüldüğü gibi sahiplikleri değişebilir. Avrupa bankalarından bazıları Türkiye'de değil ama Türkiye ve Türkiye dışındaki aktiflerini satmak zorunda kalabilir veya satmak arzusuna varırlar" değerlendirmesinde bulundu.
Sermaye piyasalarımızı da büyütmemiz lazım
Yurtdışından gelen sıcak paradan şikayet edildiğini ama yurt içindeki kaynağında bir anlamda 'sıcak' para olduğunu ifade eden Özince, bunun da ancak vade uzatarak soğutulacağını söyledi. Vade uzatmak için de mutlaka sermaye piyasasından yararlanmak gerektiğine işaret eden Özince, "Hem içerinin ihtiyacı hem dışarının ihtiyacı açısından bir an önce sermaye piyasası kurallarımızı da uluslar arası açıdan örnek hale getirmemiz lazım. Yani bizim piyasamızda Türk bankası Türk şirketi tahvil satmalı, orada Azerbaycanlı yatırımcı da Suudi Arabistanlı yatırımcı da istekle gelip tahvil almalı" değerlendirmesinde bulundu.
İŞ BANKASI İÇİN NELER SÖYLEDİ
İstihdamda İş Bankası'nı kimse geçemez
İş Bankası hakkında da bilgiler veren Ersin Özince, son iki senede banka olarak 3.500 kişiyi işe aldıklarını ve bu alanda Ziraat Bankası'nın bile önünde olduklarını kaydederek "İstihdamda bizi kimse geçemez" dedi. İş Bankası'nın Eylül 2010 verilerine göre personel sayısı 23 bin 653 olurken Ziraat Bankası 22 bin 487 düzeyinde bulunuyor. Şubeleşme açısından ise olağanüstü nedenler ortaya çıkmazsa her hafta en az bir şube açtıklarını söyleyen Özince, "Bu hesaba göre bizim 2011 yılında 1.200 şubeyi geçmemiz gerekir. Şu anda 1.133'lerdeyiz" diye konuştu.
Yurtdışı şubeleşmede Rusya ve Irak öne çıkar
Özince, bankanın yurtdışındaki büyüme planları ile ilgili olarak ise "Dış teşkilatta da Rusya ve Irak'ta bilfiil bankacılık, mevcutların yanı sıra Suriye'de belki Ortadoğu'da bir iki yerde daha, belki Lübnan olabilir bu, çok arzum var; temsilcilik olarak arz-ı vücut ederiz. Irak'ta 2 şube için başvurduk, onların neticesini alır almaz iki tane şube için daha niyetimiz var. Öyle anlaşılıyor ki bizim Rusya'dan sonra en çabuk şube teşkilatıyla yürüyeceğimiz ülke Irak olacak. Biz hangileri daha çabuk gündeme gelirse onları değerlendiriyoruz. Bir telaş içinde de değiliz" dedi.
Azerbaycan-Nahçıvan'da şube açmak için harekete geçtiklerini ve burada daha çok sermayedar olarak davet edildiklerini aktaran Özince, izin konusunda beklediklerini söyledi.
Sorunlu kredi tutarı öngörülenden daha az olacak
Kriz döneminde sorunlu kredilerde artış olduğunu ama bunun sonuçlarının beklendiği kadar kötü olmadığını, yapılandırmalarda iyi neticeler aldıklarını da kaydeden Özince, "Aktif kalitesinin artmasında birinci neden sorunun artmasından çok sorunsuzun büyümesi. Sorunsuz kredi artışı da var. Dolayısıyla gerek sektör genelinde sorunlu kredilerin 4 oranının üstüne çıkmayıp biraz altına indiğini İş Bankası özelinde de hem yapılandırmaların çok iyi, yüzde 75 civarında performans gösterdiğini hem de bütçelediğimiz sorunlu kredi rakamı ile biz 2010'da karşılaşmayacağımızı düşünüyorum. 2009 sonunda şu kadar sorunlu kredi olur diye öngördüğümüz rakamlarla karşılaşmayacağız. Zannediyorum sistemin tamamı da böyle düşünüyor" diye konuştu.
Bunda hiç kuşkusuz müşteri performansının da büyük etkisi olduğunun altını çizen Özince, "Türkiye'de giderek sermayenizle iş yapma alışkanlığı artıyor. En büyük 500, 1000 firmanın verilerine bakıldığında bunların öz kaynak / kredi kullanımının neredeyse birebir olduğu görülüyor. Dünyanın böylesine yanıp tutuştuğu bir dönemde Türkiye'de firmalarımız güçlenerek gitti. Sektörde finansal yönetimin giderek daha iyi yapıldığını görüyoruz. Tabii kredi koşulları da iyileşti, rekabette iyi geldi. Yapılandırma da öğrenildi ama sadece biz öğrenmedik kredi kullanan da öğrendi. Kredi kullanan da banka ilişkilerinde giderek daha selektif oluyor. Özellikle kar marjları, faiz marjları daraldıkça, bankalar da müşteri ilişkisini daha çok somutlaştırır oldular. Finansal yönetim, firmalarımızda da daha iyi kuruluyor. Yapılandırmayı da tabii kurallar artık çok net tanımladı. BDDK'nın kurduğu mevcut sistemde yapılandırılamayacak olan bir şeyi yapılandırmak mümkün değil. Yani bir olasılık göstermesi lazım. İki, yapılandırdıktan sonra da takip var. Yani eskiden biz yapılandıralım da bakalım, kurtulursa kurtulur. Kurtulmazsa da benden sonraki dönem batsın mantığı olabiliyordu bankacılıkta. Şimdi bu mümkün değil" diye konuştu.