Görünmeyen tehlike; kanserojen radon gazı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

İhsan KAVSAT / Makina Y.Mühendisi DPT Emekli Uzmanı

Şehircilik ve Çevre Bakanlığı kentsel dönüşümün hızla gerçekleşmesi için yasal alt yapı çalışmalarını sürdürüyor. Kentsel dönüşümün en önemli hedefi yapıların depremde yıkılma tehlikesini en aza indirmek. Şüphesiz bu sırada şehirlerin kısmen çağdaş bir görünüme sahip olması da sağlanacaktır.

Diğer taraftan iç ve dış gelişmelerin etkisiyle binalarda enerji verimliliği ve güneş gibi yenilenebilir enerjinin yapılarda üretilip, kullanılması konusunda da bazı ilerlemeler gözlenmekte. Kentsel dönüşüm yapılırken bu konu da ele alınırsa ülkemizin deprem ve enerji gibi çok önemli iki sorununa ciddi çözümler getirilmiş olacaktır.

Ancak enerji verimli yapılarda yalıtım ve sızdırmazlık iki önemli özelliktir. Sızdırmazlık sağlanan yapılarda ise yeterli havalandırma şarttır. Havalandırma yetersiz kalırsa ve radon gazının yapı içine sızması önlenemezse yapı içinde ciddi sağlık sorunları oluşabilir. Bu yazıda radon gazının tanımı, yapılarda oluşma şekli, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ve önleme yöntemleri ele alınacaktır. Kentsel dönüşüm sırasında yeniden yapılacak konutlarda alınacak çok az bir maliyetli önlemler asrın vebası olarak kabul edilen kanser belasından içinde yaşayanları koruyacaktır. Sorun müstakil konutlarda önceliklidir. Çok katlı yapılarda ise zemin ve bodrum katları için sorun ağırlık taşımaktadır.

Önce radon gazını biraz tanıyalım. Radon gazı doğada hemen her yerde az veya çok bulunur. Radyoaktif bir maddedir. Uranyumun bozunarak önce radyuma dönüşmesi sonucu radyumun oluşturduğu kokusuz, renksiz, ağır bir asal gazdır. Radon gazının birim ağırlığı (9,73 kg/m3) aynı hacimdeki havaya göre 8 kat fazladır. Toprak altındaki katmanların yapısına bağlı olarak uranyum ve radyum yoğunluğu farklılık gösterir. Buna bağlı olarak topraktan havaya yayılan radon gazı yoğunluğu da( )10-20 Bq/ m3 arasında değişir. Atmosfere yayılan radon gazının sağlık üzerinde olumsuz bir etkisi bulunmamaktadır. Radon gazına karşı korunmuş bir yapıda bu değer 100 Bq/ m3 civarındadır.

Ülkemizde özellikle yapı sektöründe radon gazı ve olumsuz etkileri maalesef çok az bilinmektedir. Oysa ABD ve AB bu konuda standartlarını oluşturmuş ve yapılarda insan sağlığını koruyucu ve yerine getirilmesi gereken bir özellik olarak belirlemiştir. Konut yapımında zemin etüdü gibi radon ölçümlemesi aranmakta ve kullanıma hazır konutlarda radon gazının sınır değerler altında kaldığının belgelenmesi istenmektedir.

Radon gazının bulunması 100 yıl önceye dayanır. Gazın yapı içinde biriktiği ise 1950'li yıllarda bulunmuş, etkileri ve önlemler üzerindeki araştırmalar 1970'li yıllarda başlamıştır. 1985 yılında ise bu birikimin yapılarda yüksek oranda radyoaktif kirliliğe neden olduğu anlaşılmıştır. Radon gazının sağlık üzerindeki etkileri konusunda yapılan araştırmaların sonucunda gazın akciğer kanserine neden olduğu belirlenmiştir. Özellikle kış aylarında iç-dış hava sıcaklıkları arasındaki farkın en üst seviyeye çıkması sonucu yapılar adeta bir baca gibi çalışarak zemin ve çevresinden yükselen radon gazını yapı içine doğru çekmektedir. Bu gaz şayet uygun yolla boşaltılamaz ise yapı içinde birikerek yoğunlaşmakta ve sağlık üzerindeki olumsuz etkisi artmaktadır.

Gazın insan vücuduna geçişi solunum yoluyladır. Havada asılı statik yüklü parçacıklarla gaz molekülleri birleşmekte ve solunum yoluyla alınan hava içindeki bu parçacıklar akciğerin iç yüzeyine yapışmaktadır. Yarı ömrünü( ) burada tamamlayan gaz radyoaktif alfa ışıması yapmakta ve bu da dokudaki DNA zincirini bozmaktadır. Vücut bozulan dokuyu onarmakla birlikte radon gazının yoğunluğu ve sürekliliğine bağlı olarak onarılamayan hücreler ise kansere dönüşmektedir. Aktif ve pasif sigara içicilerinde gazın olumsuz etkisi daha da artmaktadır.

ABD Çevre Koruma Ajansı'nın belirlemelerine göre radon gazı sigaradan sonra akciğer kanserinin ikinci büyük nedenidir. ABD'de yılda 21.000 kişi radon gazının indüklediği akciğer kanserinden ölmektedir. Bunların arasında yaklaşık 3.000'i hayatı boyunca hiç sigara kullanmamış kişilerden oluşmaktadır. Ülkemizde ise meme kanserinden sonra en çok akciğer kanserine rastlanmaktadır.

Radon gazına uranyum madeninde, granit gibi metamorfik ve fosfat kayalarda, şistli ve kalkerli tabakalarda rastlanmaktadır. Dünya ölçeğinde yılda atmosfere salınan gazın miktarı 2,4 milyar kuri (90 TerraBq) olmaktadır. Bazı yapı malzemelerinin yapımında kullanılan topraklarda uranyum ve toryum izleri bulunmaktadır. Özellikle bazı granit ve kaya tabakalarında bu yoğunluk fazladır. Radon yoğunluğu mevsime ve atmosferik şartlara bağlı olarak büyük değişiklik gösterir. Örneğin havanın basık ve rüzgârsız olduğu bölgelerde radon gazı yoğunluğu artmaktadır. Suya doymuş topraklarda radon gazı miktarı daha fazladır.

Konutlarda yapının üretim şekline ve havalandırma durumuna göre radon gazı temel ve/veya yapı içinde birikmektedir. Yapıya temel ve duvarlardaki kılcal çatlaklardan, birleşme yerlerindeki boşluklardan, tesisat için açılmış deliklerden girmektedir. Yapı içindeki gaz yoğunluğu saatlik değişim gösterebileceği gibi odalar arasında da büyük farklılıklar gösterebilir.

Yapılarda radon gazının etkisinde kalmanın sebepleri olarak yapının oturduğu zemin altında belirli kaya oluşumları ve tabakaların bulunması ve yapıda granit gibi malzemelerin kullanılmış olması gösterilmektedir. Sızdırmazlığı yüksek ve yetersiz havalandırması olan yapılarda temelde gaz girişini önleyecek önlemler alınmamışsa yoğun radon gazı etkisi kaçınılmazdır. ABD'de yapı içinde kabul edilebilir radon gazı yoğunluğu 74 Bq/ m3 iken AB'de bu değer eski yapılarda 400, yeni yapılarda 200 Bq/m3 olarak belirlenmiştir. 2010 yılında İngiltere, standardını yenileyerek kabul edilebilir en yüksek radon miktarını 100 Bq/ m3 seviyesine indirmiştir. Ülkemizde Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Radyasyon Güvenliği Yönetmeliği'ne göre konutlar için bu değer halen 400 Bq/ m3'dir.

Radon Gazının Muhtemel Sızma Yerleri

Yapılarda radon gazı belirlemek için kullanılan deney metotları basittir. Ancak bu deneyler radon gazının olması beklenen bölgelerde bile toptan bir usulle belirlenemez. Kısa sürede bir gaz belirlemesi için kullanılan cihazlar pahalı değildir ve bazı ülkelerde devlet bedelsiz vermektedir. Ülkemizde ise radon belirleme deneyini ücreti karşılığı TAEK yapmaktadır. Radon ölçüm cihazı esas itibariyle bir toplayıcıdan ibarettir. Cihaz yapının en çok kullanılan bölümünde yerden 50 cm yükseklikte bir yere yerleştirilir ve 2 ila 7 gün burada tutulur. Sonra bu toplayıcı laboratuara analiz için gönderilir. Toplama süresi 6 ay ila 1 yıl olan uzun dönemli radon gazı ölçüm cihazları da vardır. Açık alan deney cihazları da yapı alanında yapım öncesi radon salımını belirlemek için kullanılır.

Radon seviyesi değişen hava koşulları nedeniyle farklılık gösterebilir. Bu nedenle yapılan tek bir deneyle kesin sonuca gitmek mümkün olmayabilir. Zira temel ile yapı içindeki basınç farkı iç-dış hava sıcaklık farkının en yüksek olduğu en soğuk günlerde en yüksek değerine ulaşır. Bu dönemde meydana gelen yüksek basınç farkı yapı içindeki radon yoğunluğunu da en üst seviyeye çıkaracaktır. Elde edilen sonuç 4 ila 10 pCi/L arasında bir değer gösterirse uzun süreli radon deneyine gidilmelidir. Ölçüm sonucu 10 pCi/L'nin üstünde olursa kısa süreli bir deney yapılarak sonuç doğrulanmalı ve gecikmeden gaz birikimi giderme işlemine başlanmalıdır. Yapılar inşa edilmeden önce gerekli önlemlerin alınması inşasından sonra alınacak önlemlerin maliyetine göre yok denecek kadar azdır.

Radon gazının yarı ömrü 3,8 gün olduğu için giderme işlemlerinin sonucu en geç birkaç hafta sonunda alınacaktır. Gaz yoğunluğun azaltmanın ikinci bir yolu da yapı havalandırmasının artırılmasıdır. İyi havalandırılmış bir ortamda radon yoğunluğu dış ortam değerleri olan 10 Bq/ m3 seviyesine gelecektir.

Yapılarda radon tehlikesini azaltmak için alınabilecek tedbirler olarak TAEK'in önerileri şöyledir;

- Yapı malzemelerinin radyoaktivite analizleri ve doz değerlendirmeleri yapılarak değerlendirme sonuçları tavsiye edilen seviyenin üzerinde olan malzemeler yapımda kullanılmamalıdır,

- Yapıların, özellikle bodrum katlarının toprakla yalıtımı iyi yapılmalıdır . Bodrum ve zemin katlarının tabanına betondan sızıntıyı önlemek amacıyla çatlağı olmayan bir şap dökülmeli, subasman betonunun toprakla irtibatı gaz sızmasına imkân vermeyecek şekilde yalıtılmalıdır.

- Radon seviyesi yüksek olabilecek 20 yıl ve daha yaşlı yapıların temeldeki çatlak, delik ve gaz yalıtım denetimleri yapılmalı ve gerekiyorsa onarılmalıdır.

- Yerden ve duvarlardan yapı içine sızacak radon gazının boşaltılması için kapalı ortamların yeteri derecede havalandırılması sağlanmalıdır.

- Konutlarda enerji verimliliği için kapı ve pencerelerde yapılan hava sızdırmazlığı nedeniyle yapı içinin havalandırılmasına özen gösterilmelidir.

- Radon gazının kanser riskini artırması nedeniyle kapalı ortamlarda sigara içilmemelidir.

Ülkemizde radon gazı ve onun insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin bilinmemesi yapılarda önleyici uygulamaların alınmasını ne yazık ki çok geciktirmiştir. Kentsel dönüşüm ve yapılarda enerji verimliliğinin çokça konuşulduğu bu günlerde kullanılmakta olan yapılarda sağlıklı yaşam koşullarının da göz ardı edilmemesine özen gösterilmelidir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de enerji performans sertifikası gibi radon sertifikası da emlak alım satımlarında yapı değerini artıran ve zorunlu belgeler olarak aranmalıdır.