GSMH sorgulanıyor!
Turgay AYTEKİN / CPA, MA - SMM
2009 yılının ikinci çeyreğinden itibaren global krizde dip seviyelerin geride bırakıldığına dair olumlu görüşler ağırlık kazanmaya başladı. Nisan ayından itibaren hisse senedi piyasalarında başlayan iyileşmeler, ardından emtia piyasalarında ve yakın vadede, konut piyasalarında göstergelerin pozitif yönlü olması sayesinde iyimser hava giderek güçlendi ve kötümser hava yerini olumlu beklentilere bıraktı.
Kriz döneminde yaygın hale gelen alışkanlıklardan birisi de ekonomik performans göstergelerinin takibine ilişkin. Genel olarak ekonomik performanslara ilişkin göstergeler bu dönemlerde daha sıklıkla takip ediliyor. Haftalık bazda yayınlanacak veriler (yerel veya uluslararası) düzenli olarak ilan ediliyor, hangi gün hangi verinin açıklanacağı aynı gün hisse senedi piyasalarına ilişkin tahminlerde mutlaka dikkate alınıyor, kısacası performansa ilişkin verilerin aylık ve/veya dönemsel gelişimi eskisinden çok daha hassas bir şekilde izlenmekte ve bu verilerde oluşan beklenti dışı dalgalanmalar anında piyasalara tesir etmekte. Piyasaların kırılgan bir konumda olması ve yönü ile ilgili belirsizlik bu olguyu desteklemekte. Zira süregelen iyimser havanın sürekliliği hakkında devamlı bir kuşku var ve tüm oyuncular kötü haberlere karşı erken pozisyon alabilmek maksadı ile açıklanan verileri sürekli izleme ihtiyacı içindeler.
Bu bağlamda iktisat literatüründe son bir yıldır sıklıkla tartışma konusu yapılan bir noktayı hatırlatmakta fayda var. Düzenli yayınlanan ve ekonomik performansın temel ölçütü olarak kullanılan parametrelerin güvenilirliği sorgulanmakta. Burada ilk akla gelen kullanılan yöntemlere ilişkin eleştiriler olabilir, ancak tartışma bunun çok ötesinde söz konusu parametrelerin içeriğinin gerçek performansı yeterince yansıtmadığı üzerine yoğunlaşıyor.
Bu konuda üzerinde en fazla konuşulan parametre GSMH (GDP) olarak kısaltılan, bir yıl içerisinde bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin toplamını ifade eden endeks. GSMH hem yıllık bazda değişim olarak hem de diğer ülkelerle mukayese açısından en sık kullanılan performans ölçüm parametrelerinden biri. Genel olarak bu parametrenin hesaplanması esnasında birçok ülke benzer yöntemleri kullanmakta ve bu veri seti en kolay ulaşılabilir ve en yaygın kullanılan genel performans kriteri konumunda. Ancak başta Joseph Stinglitz olmak üzere bazı önemli iktisatçıların özellikle son bir yıllık periyotta sıklıkla bu parametreyi tartışma konusu yaptıklarını gözlemliyoruz. Bu grup, GSMH'nin gerçek performansı yansıtmaktan uzak olduğunu, bazı kısıtları olduğunu iddia etmekte ve önemli tespitler yapmaktalar. Bu ve benzer eleştiriler nedeni ile GSMH yerine kullanılacak daha sağlıklı parametreler ve ölçüm metotları üzerinde tartışmalar süregelmekte.
GSMH'nin yetersizliğine ilişkin vurgulanan noktaları temel olarak iki başlıkta incelemek mümkün. Bunlardan ilki teknik yetersizlikler olarak sınıflandırılabilecek olan, pazar fiyatındaki ani dalgalanmalar ve fiyatı pazarda oluşmayan mal ve hizmetlerin GSMH hesabı içine alınması gibi ülkeden ülkeye uygulama farklılıkları içeren konular. İkinci bölümde ise tamamen mevcut GSMH içeriğini sorgulayan, mal ve hizmet üretiminde yaratılan çevresel maliyetler, çalışma saatlerinin uzunluğu , sağlık ve eğitim hizmetlerinin kalitesi ve iş sahipliği oranı gibi unsurlar sayılmaktadır. Gerçekten de bir ülkenin GSMH'nin diğerinden daha yüksek olması, düşük gelirli ülke halklarının daha mutsuz ve umutsuz olduğu veya ortalama yaşam kalitesinin daha düşük olduğu anlamına (her zaman) gelmemektedir. Böyle bir karşılaştırma için iki ülke halklarının sosyal hizmetlere erişim olanakları, çevresel koşullar, eğitim hizmetlerinden faydalanma gibi pek çok unsuru da dikkate almak gerekmektedir. Zira tüm bu unsurlar toplumların yaşam kalitesini en az yıllık kişi başına gelir rakamı kadar doğrudan etkilemektedirler.
Konu, krizin de etkisi ile 2009 yılında daha geniş bir platformda takip edilir hale geldi. Ve son olarak Fransız devlet başkanı Sarkozy önderliğinde oluşturulan ve iktisatçılar yanında sosyal bilimciler ve istatistikçilerden oluşan bir komisyon çalışmalara başladı. Eylül ayı ortalarında da ilk raporlarını (GSMH fetişizmi) yayınladılar. Raporda kabaca bir üst paragrafta sayılan eleştiriler detaylı bir şekilde vurgulandı. Bunlara ilave olarak ideal bir performans ölçümüne hem mevcut yaşam kalitesine ilişkin parametrelerin hem de gelecek nesillere yapılan yatırım düzeyinin (eğitim ve araştırma faaliyetleri) dahil edilmesi önerisi getirildi. Son olarak da İstanbul da gerçekleşen IMF-Dünya Bankası toplantılarında bizzat Stinglitz tarafından bu konuda bir sunum yapıldı. Konunun giderek daha fazla ilgi çektiği ve tartışmanın genişleyeceği gözlenmektedir.
Söz konusu faaliyetler eleştirel anlamda çok önemli ve haklı tespitler yapmakla beraber, mevcut GSMH yerine nasıl bir ölçüt kullanılacağı konusunda çok net mesajlar verememektedir. Bir alternatif yaratma bağlamında konunun uzun süre tartışılacağı düşünülmektedir. Zira yaygın olarak kullanılabilecek ve aynı yöntemlerle elde edilmiş ve rakamsal olarak rahatlıkla ifade edilebilecek bir ortak ölçüt yaratmak oldukça sıkıntılı ve uzun bir süreç gerektirmektedir.
Özet olarak, kriz dönemleri bazı alışkanlıkların değişmesi yanında bazı kavramların yeniden tartışmaya açılmasına da vesile olmaktadır. Bu çerçevede özel sektörde üst düzey yöneticilere verilen bonuslar krizin ilk aylarından itibaren tartışılmaya başlandı ve bu konuda bazı düzenlemeler gündeme getirildi. Ardından piyasa değeri ve makul değer (fair value) kavramlarına ilişkin eleştirileri bunun bilançolara etkileri gündeme geldi ve standartların revizyona ihtiyacı olduğu ortaya çıktı. Bugün itibarı ile de GSMH'nin ekonomik performansı ölçme konusundaki yetersizliği üzerine çalışmalar sürdürülmektedir. Makro açıdan GSMH ile ilgili sistematik sorunların mikro bazda şirketlerin de klasik performans ölçüm tekniklerini sorgulamasını gündeme getirmesi olasıdır. Şirketlerin temel olarak başarı veya başarısızlığını sadece yıllık rakamlarla ifade etmek, tamamen kâr-ciro ve pazar payına odaklı politikalar oluşturmak ve buna göre ödül ve cezalandırma sistemleri inşa etmek, hem bireyleri hem de toplumları kısa vadeli düşünmeye yöneltmektedir ki, yaşamakta olduğumuz kriz ortamının ardında bu sistematiğin önemli katkıları olduğu ifade edilebilir.