Haberal'ın annesi anne değil mi?

CHP lideri Kılıçdaroğlu, tutuklu vekil Haberal için getirilen ancak yasalaşmayan kanun teklifini, " Sayın Başbakan'ın annesi vefat ettiğinde gözyaşlarını tutamadı. Peki Sayın Haberal'ın annesi anne değil mi? Neden ona izin vermiyorsunuz?" diye yorumladı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

ANKARA - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Silivri'deki yargıçların, siyasi otoritenin emrinde olduğunu iddia ederek, "Silivri toplama kampının olduğu ülkede demokrasiden, adaletten söz edilemez. Onlar yargıç değiller" dedi.
 
Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, İkinci "Ergenekon" davası kapsamında tutuklu yargılanan CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın annesinin Zonguldak'taki cenaze törenine katıldıklarını, milletvekilleri ve çok sayıda Zonguldaklı'nın Haberal'ın acısını paylaştığını söyledi.
 
Haberal'ın isteğinin, annesini ölmeden önce son bir kez görmek olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, "(Göreyim, helallik alayım, sonra hapis mi sürgün mü idam mı hepsine razıyım) diyordu Sayın Haberal. Bir kanun teklifi getirdiler ama çıkarmadılar. Ben merak ediyorum; bir insanın, annenin ne kadar değerli olduğunu bilmemesi mümkün değil. Sayın Başbakan'ın annesi vefat ettiğinde gözyaşlarını tutamadı. Biz de üzüldük. Peki Sayın Haberal'ın annesi anne değil mi? Neden ona izin vermiyorsunuz?" diye konuştu.
 
Mehmet Haberal'ın, her şeyi kabul ettiğini, ancak neden hapiste olduğunu anlayamadığını belirten Kılıçdaroğlu, kendisinin, seçilmiş bir kişi olarak Parlamento'da görevini yapmak istediğini söyledi. "Ancak ortada ne anayasa ne de hukuk olduğunu" savunan Kılıçdaroğlu, "Silivri toplama kampının olduğu ülkede demokrasiden, adaletten söz edilemez. Orada yargıçların adalet dağıttığından söz edilemez. Silivri'deki yargıçlar, siyasi otoritenin emrinde olan yargıçlardır. Onlar yargıç değillerdir. Silivri toplama kampı, 21. Yüzyıl'ın Türkiye'deki Nazi kampıdır. Birileri, 'Vicdanımız sızlıyor, rahat edemiyoruz. Onların da bırakılması lazım" diyor. Sen iktidarsın, vicdanın sızlıyorsa gereğini yaparsın. Protokol imzaladık. Neden gereğini yapmıyorsun. Bir şeyin altına atılan imza, o kişinin namusudur, ona sahip çıksınlar" dedi.
 
Kılıçdaroğlu, Hükümet'in, "AİHM'de rezil olmamak için Silivri Hapishanesi Devlet Hastanesi kurduğunu", bunu bir komedi olarak değerlendirdiklerini söyledi.
 
Yolsuzlukları tescillenmiş bir hükümet
Yargı sistemini eleştiren Kılıçdaroğlu, sahte deliller üretilerek yargılama yapıldığını, avukatlara belgeler verilmediğini, savunma yapanların, yaptıkları savunmadan dolayı mahkum olduğunu ileri sürdü. Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
 
"(Adalet) diyeceksiniz... Bunlarda adaletin A'sı bile yok. Kim 'yargı' diyorsa, yargıda hak arıyorsa başvuracağı ilk yer ya AKP milletvekili ya da AKP il başkanı. Onlara yetkili bir makam daha söyleyeyim, HSYK. Oraya da gidin, rica edin beraatınız için aracılık yapsınlar. Bu rezilliği nasıl görmezsiniz? Deniz Feneri davasına bakın. Böyle bir rezalet, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmedi. 'Yüzyılın soygunu' diyor Almanlar. 'Asıl failler Türkiye'de' deniliyor. Ama onlar Recep Tayyip Erdoğan'ın koltuklarının altında. Bu ülkede hırsızlık yapmak, Recep Tayyip Erdoğan'ın güvencesi altında, serbesttir.
 
Üç tane yürekli savcı olayı soruşturacaklar. Görevden alınıyorlar. Ellerinden dosyalar alınıyor. Şimdi onlar yargılanıyorlar. Bunlar ne yaptı? Yolsuzluk mu yaptılar, kul hakkı mı zekat parası mı hac parası mı yediler? Kul hakkı yiyenlerden, haram lokma yiyenlerden hesap sormak istediler. Bu hükümet yolsuzlukları tescillenmiş bir hükümettir. Takipsizlik verseydiniz üçünüz de Yargıtay üyesiydiniz şimdi. Ama onlar onurlu insanlar. Aldıkları eğitimin hakkını veren insanlar. Yurttaş adına görev yapıyorlardı, onlar Cumhuriyetin savcılarıydı. Diğer savcılar AKP'nin savcıları. Onlar Cumhuriyetin savcıları değil."
 
Bir hurafenin önüne geçmek istemiş
CHP olarak her türlü sorunu çözecek bilgi, birikim ve kararlılığa sahip olduklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, "Ama bir şeye gelince moralim bozuluyor. Siyasetteki yozlaşma..." dedi. Kılıçdaroğlu, siyaset adamının görevinin halka hesap vermek, halkın sorunlarını çözmek, halkla bütünleşmek olduğunu vurguladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Konya'da yaptığı bir konuşmayı anımsatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
 
"İsmet İnönü'nün 1944 tarihinde iki din kitabını yasakladığını söyledi. Kararnameyi buldum. Cumhurbaşkanı olarak İsmet İnönü, doğru, iki kitabı yasaklatmış. 'Bu iki kitap nedir, neden yasaklanmış' diye araştırdık. İsmet İnönü ki dini siyasete alet etmeme konusunda son derece duyarlı bir insan.
Bu iki kitaptan biri, Burdurlu Abidin Karaaslan'ın yazdığı Türkçe Namaz Süreleri isimli kitap. İçeriğine baktım. Namazda okuduğumuz Konut dualarının eksik olduğunu görüyoruz. Ayeti eksik yazarsanız tahrifat yapmış olursunuz. Bir kutsal kitabın ayetini tahrif etmeye hiç kimsenin hakkı da yetkisi de yoktur. İnönü bunu görüyor. Bu sözde din kitabında 'Öbür dünyaya imansız gitmemek için üstadının sözünü tutacaksın' diyor. Buradan söylüyorum. Biber gazı hükümetinin Başbakanı duysun. Senin üstadın Erbakan'dı. Sen sözünü tuttun mu? Tutmadın. Şimdi bu kitap sana 'imansız' diyor.
 
Yine bu kitapta, 'Erkekler bıyıklarını keserlerse öbür dünyaya imansız gider' diyor. Senin milletvekillerinin içinde kaç tane bıyıksız var. Tamamı öbür dünyaya imansız mı gidecek şimdi? Buna 'namaz hocası kitabı' diyorlar. Ben Recep Tayyip Erdoğan'a çağrıda bulunuyorum: Bu kitabı Diyanet İşleri Başkanlığı'na gönderin. Arzu ediyorsan sana da göndereyim oku. Eğer, 'Burada yazılanlar doğrudur' diyorsan bu kitabı yayımla, yayımlayabilirsen. Bu bir hurafe kitabı. Ayrıca, 1920 ile 1955 yılları arasında 70 farklı yazarın namaz hocası kitabı Türkiye'de yayımlanıyor.
 
İnönü, Kur'an ayetlerinde tahrifat yapan kitabı toplatmış
İkinci kitabı Süleyman Dede diye birisi yazmış. Bunu da yasaklatmış İnönü. Süleyman Çelebi'nin Mevlid'ini biliriz. Belli dönemlerde her aile okutur. Hepimiz dinleriz. Zaten Türkçe, güzel bir sesle de okununca, herkes onu huşu içinde dinler. Bu yasaklanan kitap, o kitap değil. Bunda, 'Sarımsaklı yemeği Çinli hiç sevmezdi fakat ev sahibini de hiç kırmak istemezdi', 'Bu iş Mustafa'ya doğrusu oldu merak, acaba 30 lira neden eksik bu tabak' gibi ifadeler bulunuyor.
Bir Mevlid-i Şerif'in bu kadar ucuzlatılmasına senin gönlün razı oluyor mu Sayın Başbakan? İnönü'nün gönlü razı olmamış, 'Yazık, günahtır. İnsanların dini duygularını sömürmeyin' demiş. İnönü, Kur'an ayetlerinde tahrifat yapan kitabı toplatmış. Bir hurafenin önüne geçmek istemiş" diye konuştu.
 
 Allah'tan rahmet dileyin önce
Senarist ve oyuncu Meral Okay'ın ölümüne değinen Kılıçdaroğlu, Okay'ın, ülkesini seven, bilgisini halkla paylaşan bir sanatçı olduğunu ifade etti. Okay'ın ölümünün ardından, arkasından, "kinle bağlantılı" ifadeler kullanıldığını belirten Kılıçdaroğlu, "Bizde bir insanın arkasından, hele de vefat etmişse hep iyi şeyler söylenir. O kadar çirkin laflar edildi ki. Nasıl bir kin taşıyorsunuz? Allah'tan rahmet dileyin önce. Ne noktaya gelmiş? Kin, inançla yoğrulmuş. Böyle bir yerde adalet olmaz. O inanç bizim anladığımız inanç değildir. Bizim inancımızın özünde sevgi ve insana saygı vardır" diye konuştu.
 
Polis haftasına da değinen Kılıçdaroğlu, polisin zaman zaman yaptığı uygulamalar nedeniyle suçlandığını belirterek, "Aslında onlar, en son suçlayacağımız insanlar. Ona talimatı kim veriyor? Biber gazını kim veriyor? Hükümet yetkilileri" dedi. CHP olarak polislerin sorunlarına da sahip çıktıklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, kendilerinin her zaman mazlumun, dertlinin yanında olduklarını ifade etti.
 

 

Bu konularda ilginizi çekebilir