Hayal üzerinden alınan vergilere ilişkin çözüm önerileri
Dursun Ali YAZ / Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Yeditepe Üniversitesi, MBA
Kanun koyucu tarafından son yıllarda istihdam ve dolaysız "vergi oranlarında" önemli derecelerde fedakârlıkta bulunulduğunu görmekteyiz. Sigorta primleri ile gelir ve kurumlar vergisi kalemlerinde indirime gidilmesine rağmen, reel sektör temsilcileri vergilerini öderken ciddi şekilde finansal sıkıntılara düşmektedir.
15.09.2010 tarihinde DÜNYA Gazetesi'nde yayımlanan "Hayal Üzerinden Alınan Gerçek Vergiler" başlıklı yazımıza gelen destek mesajları bu düşüncemizi desteklemektedir. Bu makalemizde ise, katma değer vergisi ve geçici vergideki finansman sorununa ilişkin çözüm önerilerimiz yer almaktadır.
Hayal üzerinden alınan vergilere yönelik çözüm önerilerimiz
Dolaysız vergiler olarak adlandırılan gelir ve kurumlar vergilerinin özü "Tahakkuk esasına" dayanmaktadır. Tahakkuk esası, vergi mükellefleri, ilgili dönemde beyan ettikleri gelirlerinin müşterilerinden tahsil edilip edilmediğine bakmaksızın, dönem kârı üzerinden hesaplanan gelir veya kurumlar vergilerini ödemek zorunda olduğunu ifade eder. Aynı durum aylık beyan sistemi uygulanan Katma Değer Vergisi (KDV) içinde geçerlidir.
Öte yandan, günümüzde ticari işletmelerin ödeme ve tahsil vadeleri ortalama 6 ay ile 1 yıl arasında geniş bir süreye yayılmıştır. Ortalama 6 ay sonra tahsil edilecek bir satış bedeli üzerinden yüzde 20 oranında gelir veya kurumlar vergisi ile yüzde 18 oranında KDV istenmesi matematiksel olarak gerçekçi gözükmemektedir.
Çözüm 1: KDV sisteminde gerçek yükümlünün nihai tüketici veya son alıcı olduğu göz önüne alındığında, aradaki safhalarda taşıyıcı konumunda olan tüm firmaların doğrudan maliyeye borçlu veya alacaklı olacağı bir yapı oluşturulabilir. Cari hesap mantığı ile çalışacak sistem uyarınca, kişi veya kurumlar mal veya hizmet satın aldığında, her bir fatura bazında karşıdaki satıcı firma yerine doğrudan devlete borçlanırken, mal veya hizmet satışında bulunan mükellefler ise, müşterisinden sadece mal veya hizmetin KDV'siz bedelini tahsil ederken, kestiği faturada yer alan KDV miktarını ise devletten alacaktır.
Bu yaklaşıma göre, her firma otomatikman kendi beyanını vermiş olacağından beyan yönünden mevcut sistem ile arasında bir fark bulunmamaktadır. Öte yandan, tahsil etmediği KDV için devlete borçlanan veya satıcısına ödemediği KDV'leri üzerinden indirim imkanı kazanmış şirketlerin çelişkili durumları ortadan kalkacak olup tarafların durumu gerçeğe daha yakın olacağından, sistemden şikayet eden bir çok mükellefin sıkıntısı çözülmüş olacaktır.
Çözüm 2: KDV sisteminde beyan döneminin aylık usulde devamında sakınca olmamakla birlikte, KDV'ye ilişkin ödeme vadeleri, 3 aya çıkarılabilir. Zaten katma değer vergisinin ilk uygulamaya konulduğu 1985 yılından beri geçerli olan, "Vergilendirme Dönemi" başlıklı 39'uncu maddesinde yer aldığı üzere, KDV'nin beyan tarihi üç aylık periyotlar halinde uygulamaya müsait bir yapı arz etmektedir.
Çözüm 3: İkinci önerimizin uygulanmadığı durum için geçerli olabilecek diğer çözüm önerimiz şudur; gerçek vergi yükümlüsünün, gerçek vergi borçlusu olmasına imkan tanıyan bir sistemin oluşturulması ki bunun için yürürlükteki tevkifat sisteminin biraz daha genişletilmesi yeterlidir.
Bu günkü ticari sistemde KDV'nin asıl yükümlüsü, ilgili malın veya hizmetin son kullanıcısıdır. Bu zincirin halkalarında imalatçı, toptancı veya perakendeci olan tüm işletmeler katma değer vergisinin emanetçisidir aslında. Mal veya hizmet sağlayan şirketlerin tahsil etmediği KDV yükünü anında devretmesini sağlayacak anahtar ise "tevkifat" sistemi olacaktır.
Çözüm 4: Bilhassa yeni kurulan ve sanayi yatırımı yapan işletmelerin sırtında önemli derecede devreden KDV yükü birikmektedir. Bu memlekete yatırım yapan, fabrika açan müteşebbisleri "destekleyen" idari düzenlemelerin sadece muhatabına değil, her kesime faydası olacaktır.
Yatırımcı şirketlerin taşıdığı birikmiş KDV yükü ile muhatap olmasını engellemek amacıyla üzerinde düşünmeye değer gördüğümüz önerimiz şöyledir; süregelen aylık beyan ve ödeme sistemi devam etmekle birlikte mükelleflerin aylık KDV hesabı yapılırken, nasıl ki devlet alacaklı çıktığında hemen talep ediyorsa, aynı şekilde mükellefin devreden KDV'si çıkması halinde ise başka bir ifadeyle mükellef devletten alacaklı durumda olursa, söz konusu alacağın aylık olarak mahsuben veya nakden geri iade edilmesine imkan tanınmalıdır.
Çözüm 5: Mal veya hizmet satışında bulunan işletmelerin, geçici vergi borçlarının ödenmesi aşamasında ortaya çıkan finansal sorunun çözümü, KDV'ye kıyasla çok daha kolay ve uygulanabilir niteliktedir.
Geçici vergi, otuz yıldan beri uygulana gelen peşin verginin günümüze uyarlanmış halini temsil etmektedir. Yüksek enflasyon nedeniyle vergi gelirlerinde meydana gelebilecek aşınmadan korunmak isteyen bir anlayışın sonucu olarak eski adıyla peşin vergi yeni adıyla geçici vergi müessesesi ihdas edilmiştir. Ancak günümüzdeki düşük enflasyon oranının hakim olduğu ekonomik iklim koşullarında, dolaysız vergi gelirlerinin 3 ay yerine 6 ay sonra talep edilmesi halinde hazinenin uğrayacağı vade kaybı geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak derecelerde düşüş göstermiştir.
Ekonomideki olumlu şartların varlığı da göz önüne alınarak, geçici vergi beyan dönemlerinin dolayısıyla ödeme zamanlarının 3 ay yerine 6 aylık dönemlerde talep edilmesi mükelleflerin finansal sıkıntılarını çözmeye yönelik önemli bir adım olarak gözükmektedir.
Mümkün olduğunca yüksek kâr payı alabilmek her şirket ortağının hayalidir. Dönem kârı üzerinden alınan geçici vergi ve kurumlar vergisi, sadece kağıt üzerinde kârlı gözüken hayali gelirler üzerinden alınmaktadır. Bilançoda kârlı gözükmesine rağmen ortaklarına dahi kâr (nakit) dağıtmaktan aciz şirketlerin, vergi daireleri ve müşterileri nezdinde itibar kaybına uğramasının önüne geçilmesi gerekmektedir.
Çözüm 6: Özelleştirmedeki başarılı satışlarına rağmen kamunun ekonomideki payı yüzde 18 civarındadır. Bu oran üzerinden düşünerek,
Genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, il özel idareleri, belediyeler ve bunların teşkil ettikleri birlikler, kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversiteler, emekli ve yardım sandıkları, kamu iktisadi teşebbüsleri ile yarıdan fazla hissesi doğrudan yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlara ait olan kurum, kuruluş ve işletmelerce alınan tüm mal ve hizmetlere ait KDV'nin tamamı tevkifata tabi tutulmalı veya istisna kapsamına alınmalıdır.
Sonuç
Dünya ekonomik liginin 17'nci sırasında yer alan ülkemiz, dünya rekabet sıralamasında 60'ıncı sırada yer almaktadır. Bu sıralamanın beraberinde getirdiği tasarruf açığı ile birlikte düşünüldüğünde, mükelleflerin tahsil etmedikleri gelirleri üzerinden katma değer vergisi ve geçici vergi ödemelerinde ortaya çıkan likidite sorununu çözüm önerileriyle tartışmaya açmanın fayda sağlayacağına inanıyorum.
Yukarıda yer alan önerilerin hiç birinde, hazinenin vergi kaybı yaşamayacağını özellikle belirtirken, "zamanın ruhunu" vergi oranlarını indirerek yakalayan mali idarenin, ödeme vadelerini de uzatarak kalkınmanın sürdürülebilmesi noktasında atacağı değerli adımla hayal üzerinden" vergi ödeyenlerin finansal kâbuslarına son verecek paradigma değişikliğini gerçekleştirecek güce ve yeterliliğe sahip olduğuna inanıyoruz.