Her fotoğrafıyla ayrı bir öykü yazdı

70 yıla yakın zamandır çektiği karelerle âdeta görsel tarihimizi kaleme alan Ara Güler’i önceki akşam yitirdik. Bir fotoğraf karesine sayfalarca anlatılabilecek hikâyeler sığdıran foto muhabiri...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Nermin SAYIN

Bir fotoğraf karesine neler sığar? Çeken, aramızdan önceki akşam ayrılan Ara Güler’se, “Neler sığmaz!” diye yanıtlanabilir bu soru...

Babası ona ilk makinesini aldığında daha 13-14 yaşlarında olan Güler, 90 yaşında veda ettiği ömrünü âdeta elinin bir uzantısına dönüşen fotoğraf makinesiyle beraber yaşadı; çektiği karelerde yalnızca vizörün arkasında değil, fotoğrafının her yerinde olmayı başardı. Fotoğraf karesine yaşamını sığdırdığı ister Haliç’te sıradan bir balıkçı, ister küçücük bir köydeki hüzün gözlü kız çocuğu, ister dünyanın en meşhur ressamı Picasso olsun; hiç fark etmez, öyküsünü de saklardı o fotoğrafın içine, görülmez harflerle... Bir hamalın alnındaki kırışıklık, İstanbul’un sisler içinde bir silüeti ve ya da bir Mimar Sinan eserinin kuntluğuydu onun karelerine sızan. Hiç kuşkusuz onu çağımızın en önemli fotoğrafçılarından biri yapan da buydu... Hikâyenin kokusunu almak ve onu deklanşöre tek basışla ölümsüz kılabilmek... “Ben kafamdaki fotoğrafı ararım. Benim fotoğraflarımın hikâyesi önceden başlar yani. Sonu belli olduğu için de bulduğumda ‘tamam’ derim” diye anlatıyordu bir röportajında o “tek basış”ın öyküsünü... İşte böyle bir ânı, meşhur “Sinan” kitabın kapağında kullandığı fotoğraf için de yaşamıştı.

Hiç konuşulmayanları dinlemesini ve aktarmasını bilen, yavaş yavaş yitirdiğimiz bir neslin “foto muhabiri”ydi Ara Güler... Evet, “foto muhabiri”, tüm bir ömür kavgasını verdiği gibi “fotoğraf sanatçısı” değil! İlk makinesine kavuştuğu günleri kast ederek “O zamandan beridir hep görselden yana gittim” diyen Güler; çocukluğundaki yönetmen, oyun yazarı olma isteğini, kendi sinema filmini ve tiyatro oyununu fotoğraflara sığdırarak sahnelemişti 70 yıl boyunca. Onu dünyanın en ünlü dergilerinin ve en aktif fotoğraf ajanslarının vazgeçilmezleri arasına sokan da buydu... Daima insanın “dramı”nın peşindeydi. Bu yönünü de “Ben kendimi fotoğraf sanatçısı değil, fotojurnalist saydığım için, bence estetikten daha önemli olan dokümantasyonun kendisidir. Yani benim için daha önemli olan insanların dramlarının gelecek asırlara kalmasıdır. Çünkü fotoğraf bir kayıt aracıdır ve bir dram, bir şey anlatmalıdır ki bir netice çıkarabilsin, işte o zaman fotoğraf çekici olur” diye anlatıyordu.

DÜNYA’nın bastığı kitaplarından “Yüzlerinde Yeryüzü” ve “Yitirilmiş Renkler” yüzlerce insan öyküsü barındırıyordu. “Sinan”sa usta mimara adanmıştı. Bu kitabının kapağı için yaptığı bir esprisi de vardı Güler’in; “Dünyaya üç büyük adam geldi” deyip, kapakta yer alan Sinan’ın, Sultan Süleyman’ın ve kendisinin adlarını gösterirdi...

Yıllarca “okuduğumuz”, her baktığımızda da yeniden “okuyabileceğimiz” 2 milyona yakın fotoğraf bırakarak göçtü bu dünyadan Ara Güler. Güle güle usta...

Bu konularda ilginizi çekebilir