İhracatçının artık sabrı taşıyor…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Mehmet ÇARDAK / Gümrük Müşaviri

Ak Parti'nin ilk iktidarı döneminde, 1932 yılında yürürlüğe giren 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun yürürlükten kaldırılarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) kabul edilen 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu 19.07.2007 tarihinde yürürlüğe konuldu. Bu kanun ile 'ihraç eşyasının yapılan beyan ve eki belgelere göre miktarı veya cinsinde yüzde ondan fazla farklılık çıkması' fiili kaçakçılık sayılmış; ihraç eşyasının yapılan beyan ve eki belgelere göre kıymetinde farklılık çıkması fiili ise kaçakçılık olarak kabul görmemişti.

Ancak ihraç eşyası için gerçeğe aykırı belge ibrazı suretiyle ihracat vergilerini ödememek veya eksik ödemek veya devletçe uygulanan teşvik veya sübvansiyonlardan veya parasal iadelerden yararlanmak şeklinde haksız menfaat temin etmek fiili kaçakçılık olarak sayılmış ve bu fiilleri işleyenler hakkında eşyanın beyan edilen FOB kıymetinin beş katından az, on katından fazla olmamak üzere ağır para cezasına çarptırılması öngörülmüştü.

Bu uygulamanın sağladığı rahatlıkla ve 59'uncu Hükümet'in Dış Ticaret ve Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in de verdiği coşkuyla Türkiye'nin ihracatı 2007 yıl sonu itibariyle 132 milyar dolara kadar tırmanmıştı. Ancak son yıllarda dünyada ve Türkiye'de yaşanan ekonomik kriz nedeniyle ihracatımız hızla düşüşe geçti ve en az %30 oranında azalma ile 100 milyar dolar seviyesine geriledi.

Son iki yıldır Türkiye'nin üreticileri ve imalatçıları can çekişiyor. Uluslararası nakliyecilerin tekeri dönmüyor. Çalışanlar işini kaybediyor, işsizlik %17'ler seviyesinde seyrediyor. İktidar da, muhalefet de Türkiye'nin ekonomisini tartışmaktan kaçıyor. İşsizlikten ve yoksulluktan bunalan halka bu darboğazdan çıkış yollarını gösteren yok. Üniversite mezunu genç işsizler ordusu gelecekten umudunu kesmiş; internet veya televizyon başında ya da kahvehane köşelerinde ömrünün en güzel zamanlarını tüketiyor.

Gümrükler ise, ihraç eşyasının satış bedelinden şüpheleniyor. İhraç eşyasının gümrük kıymeti belirlenirken, ihraç eşyasının fiilen ödenen veya ödenecek fiyatına itibar edilmiyor. Sanki ülkenin döviz girişine ihtiyacı yokmuşçasına ihracatçıların bağlı oldukları İhracatçı Birlikleri'nce de ihracat eşyasının FOB birim kıymetini 'yüksek' veya 'düşük' olarak belirleniyor. İhracat eşyasının rayicine göre FOB ihraç birim fiyatı değer olarak tespit edilmiyor. İhracatçı Birlikleri'nce sorumsuzca yapılan kıymet araştırmaları yüzünden, ihraç eşyasının gümrüğe beyan edilen kıymetinin kabul edilmeyecek ölçüde yüksek veya düşük olduğunun tespit edilmesi halinde;  ihracatçılar kaçakçılıkla ve sahtecilikle itham ediliyor.

Oysaki ihracat, Türkiye için büyük önem arz ediyor. İhracat yoluyla Türkiye diğer ülkelere mal veya hizmet satıyor; bunun karşılığında da ülkemiz döviz elde ediyor. Devlet, elde edilen bu döviz gelirinin devamı ve yenilerinin ortaya çıkması için ihracatı geliştirici bir takım imkânlar da sağlıyor. Elbette ki Devletin sağladığı bu olanakları bazı kişiler suistimal edebilirler ve bu olanaklar adeta haksız kazanç kapısı haline de gelebilir. Böylesine durumlarda hem Devletin itibarı sarsılır hem de ciddi ekonomik kayıplar meydana gelebilir.

Ancak Gümrük Teşkilâtı'nın denetim görevlileri denetim görevini yerine getirirken yürürlükteki kanunlara sadakatle bağlı kalmak zorundadırlar. Gümrük Müfettişlerinin, kanunun saç saymadığı bir fiilden dolayı ihracatçılara suç isnat etmelerinin denetim görevi ile ilgisi olabilir mi? Satış faturasının sahteliği belgelenmeden ihraç eşyası için gerçeğe aykırı belge ibraz edildiği ileri sürülebilir mi?

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu (KDV) uyarınca, mal ve hizmet ihracatı vergiden müstesnadır. Hal böyleyken, ihraç eşyasının FOB ihraç birim fiyatının yüksekliği iddia edilerek, KDV iadesinden yararlanan her ihracatçıyı haksız çıkar sağlamakla suçlamak doğru mudur?

Devletin merkezi denetim elemanları ve Cumhuriyet savcıları, ihracatçılara iade edilmesi gereken KDV'nin; ihracatçının mal satış bedeline göre değil de mal alış bedeline göre hesaplandığını ve ihracatçı tarafından yüklenilen KDV'nin ancak iade edilebileceğini nasıl olur da bilemezler? Allah aşkına bilenler söylesin, ihraç eşyasının kıymetinin yüksek gösterilmesi suretiyle parasal iadelerden haksız çıkar sağlanması mümkün müdür?

İhracatçı Birliklerince ihraç eşyasının kıymetinin 'yüksek' veya 'düşük' olarak ifade edilmesi doğru mudur? İhraç eşyasının beyan edilen kıymetinin doğruluğunun tespiti yönünden kıymeti araştırılan eşyanın ihraç birim fiyatının mukayese edilecek şekilde ve mutlaka 'değer' olarak tespit edilmesi gerekmez mi?

Şimdilerde ise; İstanbul, İzmir, Antalya, Gaziantep, Mardin, Tekirdağ ve Mersin illerinin ve daha birçok ilin adliyesinde, görevinde uzmanlaşmamış gümrük denetçileri ve gümrük dernekçilerince muhteviyatı itibariyle yanıltıcı olarak düzenlenmiş soruşturma raporlarına dayalı olarak iddianame hazırlayan Cumhuriyet savcıları yüzünden birçok kahraman Türk ihracatçıları 'gümrük kaçakçılığı', 'sahtecilik' ve 'dolandırıcılık' suçlarından yargılanıyor.

24 Ocak 1980'den beri 'İhracat Seferberliği'ni sürdüren Türkiye; acaba nasıl oluyor da kahraman Türk ihracatçılarının telef edilmesine seyirci kalabiliyor? Bu ekonomik kriz ortamında ihracat yapmak kadar dünyada daha zor başka bir iş var mıdır acaba?

Yeter artık! Hak ve hukuk bilmeyen, çok yetkili ve sorumsuz bazı kamu görevlileri yüzünden kahraman Türk ihracatçılarının sabrı taşıyor. Türkiye'nin acilen dövize, yatırıma, istihdama ve ihracata ihtiyacı var.

Bu konularda ilginizi çekebilir