İktisadi darbe ve önlemler

Dr. Hamit BOZKURT - Emekli Maliye Müfettişi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Darbe sözcüğü şiddetle vurmak, sarsmak, hasar vermek gibi anlamlara gelir. Bugün ülkemizde ciddi bir darbe vardır, ancak askeri değil, şiddetli bir iktisadi sarsılma, hasar, iktisadi darbe vardır.  

Anayasal temel  yapıyı, ilkeleri dönüştürmek çabaları sonucu toplumun ve kurumların kutuplaşması zirveye çıkartılmıştır. Ancak buradaki konumuz, bunlar birbiriyle ilişkili olmakla birlikte, sadece iktisadi darbedir. Elbette zihinler, zaman, enerjiler ve kaynakların önemli bir kısmı, ekonomik problemlere çözüm yerine, bu sivil dönüşümleri hızlandırmak, önündeki engelleri tasfiye etmek, seçmen oy tabanını genişletmek için harcanmış iktisadi darbeyi derinleştirmiştir.

Türkiye,  tarihinin  en şiddetli küçülmesini görmüştür. Türkiye'deki gerçek işsizlik %23'in üzerine çıkmıştır.  Çalışan nüfusun toplam nüfusa oranı Avrupa Birliği ortalamasının  yarısı civarındadır.  Bunların da büyük çoğunluğu yoksulluk sınırları içinde çalışmaktadır. Bir çoğu kayıt dışı sigortasız çalışmaktadır. İşçi emeklilerinin  emekli aylıkları yoksulluk sınırı altındadır.

İşçilerin ve emeklilerin fedakarlıkları ile üretim maliyetleri düşürülerek dış rekabet gücü korunmaya çalışıldı. Halbuki teknolojik üstünlükler, tasarım üstünlükleri, enerji ucuzluğu ile verimlilik artırılarak rekabet üstünlüğü sağlanması gerekirdi, işçiyi-emekliyi süründürerek değil. Yerli yeşil enerji ile cari açık, dış borç belaları azaltılabilirdi.  Bu anlamda yenilenebilir, yeşil enerji üretimi ihmal edilmiş, teşvik programının dışında  tutulmuştur.

Sonsuz enerji kaynağımız güneş ve rüzgar zengini bir ülke olduğumuz halde her yıl 40 milyar dolar enerji ithaline ödemekteyiz. Teşvik programı yanlıştır.  Teşvike ayrılan tüm kaynakların yeşil enerji üretimi teşvikine yöneltilmesi gerekirken teşvik programına  dahil bile edilmemiştir. Yıllardır güneş enerjisinden elektrik üretimi teknolojisi  gelişmiş olduğu halde, petrol şirketlerinin ve Türkiye'deki uzantılarının, rafinericiler ve petrol yakıtı dağıtım zincirlerinin çıkarları bozulmasın diye rüzgar ve güneş enerjisinden elektrik üretimine geçilmemektedir. Obama bu zinciri kıracağını söylemiş ve programını ortaya koymuştur. Bizde ise bir şekilde Meclis'e ulaşabilen yeşil enerji  teşvik paketi beklenmedik bir şekilde Ekonomi Bakanı tarafından durdurulmuş ve geri çekilmiştir. Petrolümüz yok diye ağlaşırlar, başarısızlıkları petrol rezervi yokluğuna yüklerler. Gelişmiş ülkelerin hiçbirinin petrolü yok.  Petrol yerin dibinden çıkar ve batının sondaj ve kuyu işletme makine- teçhizatçılarını, petrol şirketlerini  zengin eder.  Halbuki güneş ve rüzgar yerin üstünde ve sonsuz, tükenmez bir enerji rezervi.

Krize tedbirler diye aynı hatalara tekrar devam edilmektedir. Krizin ve özellikle bizim ekonominin çökmesinin kök nedeni tükettiğimizden az üretmektir. Üretmeden tüketmektir. Ekonominin canlanması için ithal otomobil ve elektronik alımları ÖTV indirimi ile teşvik edildi ve halen edilmekte.  Gerekçesi ise talep eksikliğini harcama yaparak gidermek.  Harcamalar, harcama talepleri karşılığında üretim ve verimlilik yarattığı sürece bu doğrudur.  Ama bizimkiler üretim ve verimlilik artırıcı harcamalar değil, ya ithalata ödenen ya da neredeyse sadaka türünden, gerekli olmadığı halde uydurma, üretim (gelir) yaratmayan türden kamu, devlet istihdamları. Üretim olmadan yapılan harcama gelir olmaz, geleceği tüketmek olur,  seçmen ve oy avlama istihdamları olur.  

Özelleştirip, satıp, borçlanıp döviz kurunu düşürüp, böylece ithalatı ucuzlaştırıp, bütün bunlarla ucuz ithalat tüketip kalkınıyor gibi göründük. Özelleştirme bedellerini ve borçlanmaları, (güneş, rüzgar ve nükleer enerji santralleri kurmak yerine) yabancıların mallarına, cari açığa harcayıp, tüketip boğazımıza geçirdik. Yerli sanayiyi de rekabet edemez hale  getirip çökerttik. Rekabet için işçilerin düşük ücretle ve hatta sigortasız kayıt dışı çalıştırılması,  sonucunda emeklilerin sürünmesi yetmedi. Neden bu harcamalar ve  istihdamlar sözünü ettiğimiz üretken enerji ve diğer alt yapı yatırım ve dönüşüm projelerine harcanmıyor. Petrolcüler, rafineciler, ithalatçılar kızar diye mi? Onlara ortak değilsek neden? Öyle olsaydı talep, harcama yaratılır, ancak boğazımıza geçirmek yerine, karşılığında yatırım, üretim ve değerde yaratılır ve ekonominin rekabet gücü artırılırdı.  Her yıl 40 milyar dolarlık değil,  daha az, 10 milyar dolarlık kirli, dumanlı enerji ithal edilirdi.  Çoğunluğu temiz, dumansız enerjiden,  güneşimizden  ve rüzgarımızdan üretilebilir. Teknoloji yıllardır bunlara rantabl bir şekilde gelişmiş ve müsaittir. Diğer üretken  teknoloji yatırım örnekleri de verilebilir. Burada en önemlilerinden birisi örnek verilmiştir.

Türkiye'de bugün  yaşadığımız darbe  iktisadi ve sivil darbedir. Bu reel darbedir.  Bir de sanal darbe yaşıyoruz.  O da "cambaza bak cambaza" türünden dikkatleri reel darbeden uzaklaştırmak için yaratılan sanal askeri darbe sakızı. Son yıllarda yandaş medyada ve yetkililerin ağzında Türkiye'nin  gündemini bloke eden  sündürülmüş ergenekon ve askeri darbe hikayeleri  bu vahim durumu, reel darbe olan iktisadi ve sivil darbeyi örtülemekte, cambaza bak cambaza diyerek dikkatleri başka yöne kaydırmakta kullanılan hikayelerdir.