İmalat sanayinin istihdam yaratma kapasitesi aşınıyor
B. ALİ EŞİYOK / Türkiye Kalkınma Bankası
İmalat sanayi ticarete konu olan sektörlerin başında gelip, rekabet gücünün (ihracatın) en temel bileşenini oluşturuyor. Ancak son yıllarda finansal birikime dayalı politikalar sonucunda imalat sanayinin katma değer payı düşerken, istihdam kapasitesinde de önemli aşınmalar izleniyor. Sabit yatırımların konut gibi getirisi ancak uzun yıllarda mümkün olan ticarete konu olmayan sektörlerde yoğunlaşması, ekonominin en temel dinamiğini oluşturan imalat sanayinin giderek istihdam ve üretim kapasitesi üzerinde son derece olumsuz etkiler yaratıyor. Türkiye’de 2000’li yıllarda gündeme gelen değerli kur ile birlikte 1990’lı yılların sonunda gündeme gelen Gümrük Birliği Anlaşması (özellikle Çin’de yapılan ithalat başta olmak üzere genel olarak Doğu Asya ülkeleri) ithalatı hızla artırırken, 2000’li yıllarda artan dış ticaret açıklarını ve cari açık sorununu gündeme getiriyor. Artan ithalat yerli üretimi, dolayısıyla istihdamı olumsuz etkiliyor ve Türkiye giderek daha fazla dışa bağımlı hale geliyor.
İmalat sanayiinin yıllar itibariyle toplam istihdam ve işyeri sayısı içerisindeki payını gösteren Tablo incelendiğinde, 2009 Şubat ayında %30.2 olan imalat sanayinin toplam istihdam içerisindeki payının zaman içerisinde aşınarak 2014 yılı Şubat ayında %27.9’a gerilediği anlaşılıyor. İmalat sanayinde benzer bir aşınmayı işyeri sayısında da görmek mümkün. Buna göre 2009 yılının Şubat ayında imalat sanayi işyerlerinin toplam işyeri içerisindeki payı %19.1 iken, izleyen yıllarda önemli ölçüde aşınarak 2014 yılının Şubat ayında %16.5’e geriliyor. Bu bulgular imalat sanayinin istihdam yaratma kapasitesindeki aşınmayı açıkça ortaya koyarken, işyeri sayısında da önemli düşüşe işaret ediyor. Sonuç olarak, genel olarak sanayi sektörünün özel olarak da imalat sanayinin önceliklerini gözeten iktisat politikalarının hayata geçirilmesi gerekiyor. Kaynakların son yıllarda ticarete konu olmayan sektörlerde yoğunlaşması ekonomik kalkınma açısından önemli riskler içeriyor. Bu bağlamda konut sektöründe gözlenen balonlaşma riski göz önüne alındığında (İktisat ve Toplum Dergisi’nin son sayısında konut sektöründe olası balonlaşmaya ilişkin uyarıcı yazılar yer alıyor) kaynakların yeniden sanayinin önceliklerine göre dağıtılması gerekiyor. İmalat sanayi yatırımlarında meydana gelecek tempolu sabit yatırım artışları, istihdam başta olmak üzere, ülkemizin rekabet gücünü (ihracatını) yükselterek, cari açık gibi yapısal sorunların çözümünde de en temel (en sağlıklı) çıkış yolu olarak gözüküyor.