Irak petrol ihracatında Rusya'nın önüne geçebilir
Atlantik Konseyi 5. Enerji ve Ekonomik Zirvesi'nin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Gül, enerji denkleminde önemli rol oynamaya hazırlanan Irak'ın 2030'larda Rusya'nın önüne geçerek dünyanın ikinci büyük petrol ihracatçısı olmasının beklendiğini açıkladı
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Grand Tarabya Oteli'ndeki Atlantik Konseyi 5. Enerji ve Ekonomik Zirvesi'nin açılışına katıldı. Açılışta konuşan Cumhurbaşkanı Gül, Uluslararası Enerji Ajansı'nın, 2035'e giden süreçte Irak'ın, dünya petrol üretimindeki toplam artışın yüzde 45'ini gerçekleştireceğini tahmin ettiğini aktararak, "Irak'ın, 2030'larda Rusya'nın önüne geçerek, dünyanın ikinci büyük petrol ihracatçısı olması beklenmektedir."dedi.
Enerji güvenliğinin devletler arasındaki ilişkileri, ittifak ilişkilerini, savunma politikalarını etkileyecek bir nitelik kazandığını söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, "Enerji güvenliği uluslararası gündemde öncelikli maddelerden birisi olmaya devam edecektir. Yenilenebilir ve kaya gazı gibi konvansiyonel olmayan enerji kaynaklarının vaadettiği büyük potansiyele rağmen insanoğlunun orta vadede hidrokarbon kaynaklarına olan bağımlılığının da süreceğini anlıyoruz ve bunu görüyoruz. Yapılan projeksiyonlar, en azından 2040'lı yıllara kadar bütçelerimizin temel girdisini fosil yakıtların oluşturacağına işaret etmektedir. Bu şartlar altında fosil yakıtların güvenilir ve sürdürülebilir farklı kaynaklardan olabildiğince çeşitlendirilmiş güzergahlar üzerinden uygun fiyatla ve kesintisiz olarak akışının, enerji güvenliğinin ana hedefi olmayı sürdüreceğini göstermektedir." dedi.
Gül, bu durumun Orta Doğu, Rusya, Kafkasya, Orta Asya ve OPEC merkezli enerji üretiminin önemini koruyacağına da işaret ettiğini söyledi.
Irak 2. ihracatçı olacak
Cumhurbaşkanı Gül, diğer önemli bir hususun, nükleer enerjiye olan ihtiyacın süreceğinin olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
"Fukushima'da yaşanan son facia, bazı ülkeleri nükleer santrallerini kapatma kararı almaya sevketmişse de genel eğilim, yeni nesil teknolojilerle nükleer enerjiye yatırım yapmayı sürdürmek yönündedir. Bununla beraber, son yıllarda küresel enerji görünümünde büyük çaplı değişimlere de şahitlik ediyoruz. Bu kapsamda dünya enerji haritası değişmekte ve enerji alanında yeni aktörler ortaya çıkmakta, talebin hızla arttığı görülmektedir. Ayrıca, oyun değiştirici büyük gelişmeler meydana gelmektedir. Daha önce çeşitli vesilelerle dile getirdiğim üzere, komşumuz Irak, küresel enerji denkleminde çok daha büyük bir rol oynamaya hazırlanmaktadır."
Uluslararası Enerji Ajansı'nın, 2035'e giden süreçte Irak'ın, dünya petrol üretimindeki toplam artışın yüzde 45'ini gerçekleştireceğini tahmin ettiğini aktaran Gül, "Irak'ın, 2030'larda Rusya'nın önüne geçerek, dünyanın ikinci büyük petrol ihracatçısı olması beklenmektedir. Geliştirilmesi ciddi şekilde ihmal edilen doğal gaz kaynakları bakımından da Irak, son derece önemli bir ülkedir. Irak'taki doğal gaz kaynakları, aynen petrolde olduğu gibi, paralel şekilde geliştirilmeli ve dünya enerji güvenliğine daha çabuk katkı verecek hale getirilmelidir" diye konuştu.
Kaya gazı, küresel enerji jeopolitiğinde yeni bir milat teşkil edecek potansiyelde
ABD ve Kanada'da, konvensiyonel olmayan enerji kaynaklarının en önemlilerinden kaya gazının yaygın şekilde kullanımının önünün açılmasının önemli bir gelişme olduğunu belirterek, Latin Amerika, Meksika, Çin ve Avusturalya'da devasa rezervler bulunduğunun tahmin edildiğini anlattı.
Bu yeni gelişmenin, dünya sıvılaştırılmış doğalgaz piyasasını doğrudan etkileyeceğine işaret eden Gül, "Bu durum, şimdiye kadar doğu-batı ve güney-kuzey istikametinde şekillenen enerji denklemini uzun vadede kapsamlı bir dönüşüme tabi tutmaya adaydır. O kadar ki kaya gazı devrimi olarak da nitelendirilen bu yeni kaynak, çevresel ve teknolojik sınamalar karşısında rüştünü ispat edebildiği takdirde küresel enerji jeopolitiğinde yeni bir milat teşkil edebilecek potansiyeldedir" diye konuştu.
Gül, böyle bir dönüşüm olduğu takdirde, stratejik anlamda öneme sahip enerji kaynaklarının, değerini kaybetmediğinin hatırda tutulması gerektiğini vurgulayarak, kömürden petrole geçildiğinde kömürün önemini tamamen kaybetmediğine dikkati çekti.
Cumhurbaşkanı Gül, küresel ve bölgesel dinamikler karşısında, Türkiye'nin istikrar, sürdürülebilir kalkınma ve enerji güvenliğine yaptığı katkılara değinerek, şunları söyledi:
"Türkiye, dünyanın en büyük 17'nci ekonomisine sahiptir. Dünya ortalamasının neredeyse 3 katı hızla artan enerji talebinin, 2023 yılında şimdikinin 2 katına çıkması beklenmektedir. Bu nedenle Türkiye, dünya enerji güvenliğini geliştirerek, sürdürülebilir ve kapsayıcı ekonomik büyümenin teminine yönelik çalışmalara kararlılıkla katkı sağlamaktadır.
Müzakerelerde tıkanan fasıllardan birinin enerji olması büyük çelişki ve talihsizlik
Başta Azeri gazı olmak üzere, orta ve uzun vadede Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu kaynaklı doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa'ya nakli konusunda Türkiye'nin dahil olduğu ve geliştirdiği stratejik projeleri şüphesiz yakından takip ediyorsunuz. Bu projelerin, kendi enerji güvenliğimizin sağlanmasının yanı sıra, Avrupa'nın da güvenlik, istikrar ve refahının pekiştirilmesine yardımcı olacağına inanıyoruz. Bu konudaki tüm katkılarımıza rağmen, AB ile üyelik müzakerelerimizde tıkanan fasıllardan birinin de enerji olmasının ne kadar büyük bir çelişki ve talihsizlik olduğunu vurgulamakta yarar görüyorum. Bu çelişkiyi gidermesi gereken taraf, kuşkusuz AB'dir ve AB'li dostlarımızın bu gerçeğin farkında olduklarına inanıyorum."
Doğu Akdeniz'de keşfedilen ve 3,5 trilyon metreküp civarında tahmin edilen doğal gaz kaynakları konusunun önem taşıdığını dile getiren Gül, şöyle konuştu:
"Bu kaynakların, bölgede süregelen istikrarsızlıkların ve Kıbrıs dahil bölgesel problemlerin çözümüne katkı sağlayacak şekilde çıkartılmasını ve refah ve karşılıklı bağımlılık yaratacak projeler temelinde istifadeye sunulmasını arzu ediyoruz. Şüphesiz, bu kaynakların Avrupa pazarlarına nakli için en makul ve gerçekçi alternatif Türkiye güzergahıdır. Bu itibarla, Doğu Akdeniz'deki kaynaklar meselesini, bölgeyi gerçek bir istikrar, refah ve işbirliği havzası haline getirebilecek, bölgesel ve küresel ekonomi ile enerji jeopolitiğini olumlu yönde etkileyecek bir perspektifle ele almamız gerektiğini düşünüyorum. Bu vesileyle, Türkiye'nin etkin, kapsayıcı, kapsamlı ve hukuki bakımdan bağlayıcılığı olan uluslararası bir iklim değişikliği rejimi oluşturulmasına yönelik taahhüdünün de altını çizmek isterim. Tüm aktörlerin bu yöndeki taahhütlerine dünyamızın ihtiyacı vardır."