İşsizlik meselesi! Ve çözümünde “seçilmişlerin” önemi (I)

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Süleyman DİLSİZ

Ülkemizin en esaslı stratejik zenginlik kaynağı "insan" hoyratça israf ediliyor bugün. Çünkü; 2009 yılı ve 2010 istihdam rakamları en değerli kaynağı ciddi oranda işsizliğe terk ettiğimizin kanıtı.

İşsiz sayısının 2009 yılında 860 bin artarak üç buçuk milyona ulaşması, çalışan sayısındaki artışın sadece 83 binle sınırlı kalması ve gelecek yıl iş arayanlara en az 900 bin kişi daha eklenecek olması en acı gerçek. Maalesef çalışma çağında olan, iş yapmaya hazır olan her 100 kişinin 18'i, her 100 gencin 26'i işsiz.

Bugün, yatırım ve üretim artışı olunca işsizlik sorunu biter diyebilir miyiz? Sorun krizden kaynaklandı. Kriz geçer işsiz sayısı azalır diyebilir miyiz?

Tabi ki hayır!.

Hükümetlerin yıllardır sanayi ve ticaret politikasızlığı, seçilmişlerin temsil ettiği nüfusun fırsat ve tehditlerinden, ihtiyaçlarından, dünya ekonomisinin eğilimlere tepkisizliğiyle artık "memleket meselesi işsizlik meselesi!" İşsizlik meselesinin çözümünde en kritik görevlerden birisi de seçilmişlere düşüyor.

Örneğin; Devlet Bakanı Sayın Çağlayan, siyaset kararı sonrası yönetimini devrettiği fabrikasında bugün hala nitelikli eleman bulmakta zorlandığını, 27 yıllık sanayici hayatı boyunca, 27 yıldır eleman arayıp bulamadığını belirtiyor. Diğer tarafta binlerce üniversite mezunu işsiz olduğu ortamda;

Sanayicinin ihtiyaçlarına göre işgücüne nitelik kazandırılması çok önemli. İşsizliği ekonomik krizlere bağlayıp, yılda üç-beş eğitim düzenlemek, evrak tasdik olarak gören anlayış temsil ettiği kitlenin ihtiyaçlarına tepkisiz kalmamalı.

Acaba ilin meslek, ticaret ve sanayi odaları üyelerinin talep ettiği nitelikli işgücünü sağlamak için işgücü arz-talep analizi yapmakta mıdırlar?

Örneğin, kadınların yani her dört işsizden birisinin kadın olduğu ülkemizde, Uşak'ta kadın nüfusu toplam nüfusun yüzde 53'ünü oluşturduğu ortamda;

800 yıllık miras Çin'de, Pakistan'da üretilerek, bölgenin kadın işsizliğinin artması seyr edilmekte. Dünya kültür mirası olan Uşak halısının "ev tipi" üretim olarak sahip çıkarak Fransa'nın Goblen ve Savarona halıları örneği gibi değer zincirinin üretildiği bölgede kalması ve sürekli istihdam sağlamak için sorgulanmalıdır. Ülkemizin dünya markası olabilecek yerel değerlerinin gün ışığına çıkarılması sürdürülebilir istihdam için stratejiktir.

Acaba il genel ve belediye meclisi, il ticaret odası, dernek ve vakıflar temsil ettiği kitlelerin kültürel miraslarına sahip çıkarak, kırsal işsizliğini ve göçü azaltılabilir mi?

Örneğin; Türk otomotiv sektörünün bir aracın neredeyse tamamını yapabilecek yetkinliğe sahip olmasına rağmen ithal malzeme oranı hala yüzde 60 olduğu ortamda;

İşsizlik belki de sanayimizin yapısal sorunu. Yerlileştirme stratejisiyle sürdürülebilir ana sanayinin yan sanayisinin de yan sanayisini geliştirerek istihdam potansiyeli etüt edilmelidir.

Acaba sektörünü temsil eden seçilmişler; meslek örgütleri, odalar, sektör dernek ve komiteleri, ithal girdi yoğun sektörlerde yerlileştirme politikasının oluşturulması için lobi girişiminde bulunmuşlar mıdır?

Örneğin; Kalkınmada öncelikli bir Ege ilinde iplik üreticilerinin ipliği 2.8 dolara mal edebildiği, 0.8 dolardan Hindistan'dan ithal edildiği için anti-damping davası açan biri ilin sanayi odasının yöneticilerinin dünya ekonomisindeki gelişmelerden habersiz olduğu ortamda;

Dünyaya hitap eden Türk konfeksiyon firması diğer ülke rakiplerinin 0.8 dolardan iplik aldığı anda, 2.8 dolardan iplik alması ciddi rekabetçi dezavantaj. Küresel etkiyle birçok sektörde iflasların yaşanmasıyla işsizliğin artacağı birbirini tekrar eden anlayış (yaratıcı yıkım) ekonomimizin yapısal sorunu. Bu durumda değer zinciri yaklaşımıyla birlikte üretim altyapısının geliştirilmesi mutlak.

Acaba ilin sanayi ve ticaretini temsil eden seçilmişlerin, küresel gelişmelerden haberdar olarak, kümelenme altyapısını geliştirmeli midirler?

Örneğin, İç Anadolu'nun birçok köylerinde geçimini hububat hasadı ve süt besiciliğiyle devam ettiren köylerinde gelirin azalmasıyla son beş yılda 20-29 yaş neredeyse yüzde 50'si şehir merkezine göç etmiş. Kırsalda azalan gelir ve hızla kente göçün artması, işgücünü vasıfsız hale getirdiği ortamda;

Yereli yönetenler kırsaldan kente göçü durdurmak ve işgücü piyasasında neredeyse hiçbir talibi olmayan vasıfsız işgücünü azaltmak için, kırsalın nüfus, fiziki ve sosyal yapılarına göre yeni ürünler geliştirmelidir. Sürdürülebilir istihdam için yerelin potansiyellerini, fırsatlarını tehditlerin sorgulayarak, alternatif yatırım alanlarıyla, illerin sadece merkezine odaklanmadan ilçe ve köyleriyle, potansiyellerini, nüfus ve birikimleriyle geleceğini tasarlanması şart.

Kırsal istihdamı artırıp, göçü azaltacak cazibe merkezi öbekler (köy enstitüsü modeli) oluşturularak, alternatif iş alanları sorgulanarak, fiziki ve sosyal dokusuna uygun ürünlerin geliştirilmesi için il ve belediye meclisleri, başkanlar ve vekiller planlama yapılmasında öncülük etmekte midirler?

Özetle seçilmişler temsil ettiği kitlenin;

Sadece üyelerinin evraklarının tasdiki, belediyeler taş döşemek, ilin sosyal ve ekonomik yapısına göre genel bütçeden bütçelenen hastane, yol, su yatırımlarını gelen yatırımları başarısı olarak görür. Kızının, damadının yandaşlarını tayinini yapmayı beceri sanan meclis üyeliği ve vekillik anlayışının hala varlığı ve sosyal yara işsizliğe dair somut projeler geliştirmemeleri çok düşündürücü,

İleri demokrasi söylemiyle iktidarların seçilmişlerini hala "bizden olsun yandaşımız olsun" anlayışıyla temsil ettiği kişilerden bihaber kişileri uzaktan atayarak, işsizlik çözülemez!

Bu "ciddi" memleket meselesini sadece hükümetlerin politikası olarak görmek, alternatif çözümler sunamayan muhalefetlerin de suçu. Muhalefet, sorunu hükümetlerin sorunu diyerek, iktidarların da dünyada ki krizi bahane etmesi çözümsüzlüğün özü değildir de nedir?

Bu konularda ilginizi çekebilir