İtalya nereye?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Ender Aykut YILMAZ

Euro Bölgesi'nde borç krizi ile ilgili endişeler her geçen gün artıyor. Henüz Portekiz ve özellikle Yunanistan'ın mali açıdan kendi ayakları üzerinde durabilmelerinin pek fazla mümkün görünmediği ve ikinci yardım paketinin konuşulduğu bu günlerde, borç krizinin İtalya'ya sıçrayacağına ilişkin tereddütler küresel bazda belirsizliği hâkim kılıyor. Zira İtalya'nın borcu, Yunanistan'ın borcunun altı katı seviyesinde. İtalya'nın mali yardıma ihtiyaç duyması durumunda, etkilerinin çok yüksek olacağı açık.

Gelin İtalya'nın bazı makroekonomik göstergelerine şöyle bir göz atalım. Avrupa Birliği'nin, Almanya ve Fransa'dan sonra en büyük üçüncü ekonomisi olan İtalya, aynı zamanda milli geliri ile kıyaslandığında Yunanistan'dan sonra en borçlu ülkesi. Borçların milli gelire oranı yüzde 120'ler seviyesinde. Maastricht kriterlerinin bu oran için en fazla yüzde 60 sınırlamasını getirdiği hatırlandığında, bu oranın yüksekliği daha çarpıcı şekilde ortaya çıkıyor. Toplam kamu borcu 1,8 trilyon euro olan İtalya'nın, 2011 yılının ikinci yarısında ödemesi gereken borç miktarı 178 milyar euro.

Büyüme rakamlarına baktığımızda da durumun çok fazla iç açıcı olmadığını görüyoruz. İtalya'nın son yıllarda güçlü bir büyüme performansı sergileyemiyor. 2008 yılında Euro Bölgesi yüzde 0.4 büyürken, İtalya yüzde 1.3 küçülmüş, yine 2009 yılında Euro Bölgesi yüzde 4.2 küçülürken, İtalya daha fazla, yüzde 5.2 küçülmüş ve 2010 yılında Euro Bölgesi 1.9 büyürken, İtalya yalnızca yüzde 1.3 büyüyebilmiş.

Son dönemde, Avrupa Birliği ekonomi yönetiminin Brüksel'de peş peşe yaptığı toplantılar İtalya'ya yönelik endişeleri biraz daha artırdı. Avrupa Kurtarma Fonu'nun kapasitesinin artırılması gündemde. Fon için 1.5 trilyon euroluk bir büyüklükten bahsedilmekte.  Bu gelişmelerin EUR/USD paritesi üzerindeki baskı da etkili olduğu söylenebilir. Dolar, İsviçre Frangı ve Japon Yeni, talep gören para birimleri konumunda.

Euro Bölgesi'ndeki borç krizinin İtalya'ya sıçrayabileceği endişesinin yansımaları da uygulamalarda kendini göstermekte. Milano Borsası'ndaki büyük çaplı düşüş ve bunun akabinde İtalyan finans piyasalarını düzenlemeden sorumlu kurum olan Consob'un açığa satışa yönelik sınırlama kararı alması ki, İtalya bu uygulamayı finansal krizin en yoğun olarak hissedildiği 2008'in son çeyreği ile 2009'un son çeyreği arasında yine devreye sokmuştu, ilk etapta göze çarpanlardan. Bunlara, İtalya'nın 10 yıl vadeli tahvil faizlerinin son dokuz yılın en yüksek seviyesine ulaşmasını da ekleyebiliriz. Tahvil faizlerinde kısa vadede düşüşün sağlanamaması hali, İtalya'ya borçlanma maliyetlerinde kayda değer bir artış şeklinde geri dönecek.

Görülen o ki, İtalya son derece zor bir dönemeçten geçiyor. Sürecin son derece iyi yönetilmesi artık bir zorunluluk. Her ne kadar siyasi belirsizlik hüküm sürse de, İtalya'nın tasarruf ve konsolidasyon unsurlarını içeren bir bütçeyi, eylem paketini vakit geçirmeden devreye sokması gerekiyor. Aksi taktirde İtalya yalnızca kendisini ve Euro Bölgesi'ni sıkıntıya sokmakla kalmayacak, küresel boyutta yeni problemlerin de fitilini ateşleyecek. Avrupa'da riskler her geçen gün biraz daha artıyor.