Japon büyüsü bozuluyor mu?
Türkiye'nin de üyesi olduğu Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı (OECD) yılda iki kez dünya ekonomisindeki gelişmeleri özetleyen bir bülten yayınlıyor. Ekonomik Görünüm adlı bültenin son sayısında, ekonomilerdeki kırılganlıklara rağmen büyümenin devam ettiği; dünya toplam gayrisafi yurtiçi hasılasının bu yıl yüzde 4.2, gelecek yıl ise yüzde 4.6 oranında artacağı görüşüne yer verilmiş. OECD ülkelerindeki beklenen büyüme oranları ise, söz konusu yıllarda sırasıyla yüzde 2.3 ve 2.8 olarak açıklanıyor. Sadece OECD bölgesinde 50 milyondan fazla kişi işsiz. Rapora göre, yüksek oranlı ve yaygın işsizliğin azaltılması için çalışanlar üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi, geçici işçilerin koruma altına alınması ve iş paylaşımının özendirilmesi zorunlu. Özellikle, ekonomik kriz döneminde Almanya ve Hollanda'da başarıyla uygulanan iş paylaşımının, bu ülkelerde işsizliğin AB ortalamasının oldukça altında kalmasındaki payı büyük.
İş paylaşımı, işçi çıkarma durumuyla karşı karşıya kalan işletmelerin bunun yerine çalışma saatlerini azaltması demek. Örneğin, 10 işçi çıkarmayı düşünen bir işletme, işçi çıkararak yapacağı tasarrufu 50 işçinin çalışma saatlerini yüzde 20 oranında azaltarak da gerçekleştirebiliyor.
Geçen yılın son çeyreğinde yüzde 0.4 oranında büyüyen Almanya'da bu yılın ilk çeyreğinde büyüme yüzde 1.5 oranında gerçekleşti. Alman ekonomisi büyürken işsizlik de geriliyor. Mart ayında yüzde 7.6 olan mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranı, mayısta yüzde 7'ye kadar geriledi. Bu aynı zamanda, 1990'da Batı ve Doğu Almanya'nın birleşmesinden bu yana geçen zaman zarfında sağlanan en düşük işsizlik oranı. Almanya'nın yüzde 7'ye gerileyen işsizlik oranı ekonomi çevrelerinde büyük başarı olarak nitelendirilirken, Japonya'da nisan ayında yüzde 4.7'ye yükselen işsizlik dikkatleri üzerine çekti. Yüzde 4.7 de yüksek mi, demeyin.
Çünkü, bu ülkenin tarihinde işsizliğin yüzde 5'lere kadar yükseldiği dönemler çok nadir. Geride bıraktığımız kriz döneminde bile birçok ülkede işsizlik çift haneli rakamları görürken, Japonya'da yüzde 6'ya bile ulaşmamıştı. Son altmış yıllık dönemde ortalama işsizlik oranının yüzde 2.6 olduğunu söylersek, bu daha iyi anlaşılır.
Japon işgücü piyasasını diğer ülkelerinkinden farklı kılan, konjonktürel değişimlerden ve dış şoklardan fazlaca etkilenmemesi. ABD ve Avrupa ülkelerinin petrol fiyatlarındaki artıştan dolayı ekonomik krize sürüklendikleri 1970'lerde bile Japonya işsizliği yüzde 3'lerin altında tutmayı başarmıştı. Peki, bu derecede düşük işsizlik nasıl başarıldı ? Nedenleri muhtelif. Diğer gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında nispeten geniş bir tarım sektörü, yaygın küçük işletmeler, esnek ücretler ve işgücü piyasasının ikili yapısı akla ilk gelenler. Tarım sektörü ve küçük işletmelerin yarattıkları aşırı istihdamla, işsizlik oranının olduğundan düşük görünmesindeki payları büyük.
İşgücü piyasasının ikili yapısı ise işçilerin düzenli ve düzensiz şeklinde iki gruba ayrılmasına yol açıyor. Yüksek ücretler, iş güvencesi ve iyi çalışma koşullarına sahip çalışanların, bir başka deyişle düzenli işgücünün karşısında düşük ücretlerle, çok uzun saatler çalışmak zorunda kalan düzensiz işçiler yer alıyor. Sosyal güvenceden yoksun olarak yaşamlarını sürdürmek zorunda olan bu durumdaki kişiler, bir ekonomik krizde işlerini kaybetmekle kalmıyor; aynı zamanda, iş aramaktan da vazgeçiyorlar. İşgücüne katılım oranında azalmaya yol açan bu durum, işsizlik oranını da aşağıya çekiyor. Ekonomik büyümenin yavaşladığı 1990'lardan bu yana sürekli istihdam ve kıdeme dayalı ücret politikası gibi geleneksel uygulamaların giderek önemini yitirdiği; işletmelerin üretim maliyetlerinden tasarruf etmek için düzensiz işçi alımlarına ağırlık verdikleri görülüyor. Bu kategoride yer alan işçilerin toplam işgücü içindeki payı bugün itibariyle yaklaşık yüzde 40. Bu yüksek oranla, Japonya ileri derecede sanayileşmiş ülkeler arasında Hollanda'dan sonra geliyor.
Japon işletmelerinin eski özelliklerini tam olarak koruduğu söylenemez. Ama yine de, özellikle büyükler Avrupa ve ABD'deki rakipleriyle kıyaslandıklarında pek kolay işçi çıkarmıyorlar.
Ülkedeki kurumsal yönetim sistemi bunun önemli bir nedeni. Sistemin özelliği, büyük işletmelerin çalışanlarına emekli olana kadar istihdam garantisi vermeleri. İkinci Dünya Savaşı sonrasında geliştirilen bu yönetim tarzı, işçiler ve işverenler arasında karşılıklı sadakate dayanıyor. İş güvencesine sahip, işten çıkarılma endişesi olmadan çalışan işçilerin mensubu oldukları işletmelere bağlılıklarının ve verimliliklerinin yüksek olacağını söylemeye gerek yok. İş, bu tür işletmelerden birine kapağı atmak. İyi eğitimli, yüksek motivasyonlu Japon gençleri bunun için birbirleriyle kıyasıya rekabet ediyorlar. Ancak son yıllarda tarım sektörünün giderek küçülmesi ve küçük işletmelerin sayısının azalması dışında, büyük işletmelerin de emekli olanlar yerine yeni işçi alımlarında daha temkinli davrandıkları bir gerçek Bu gelişmelere bakınca, insan Japon büyüsü acaba bozuluyor mu, diye sormadan da edemiyor.