Kırılganlık kıskacında cari açık

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

A.Levent ALKAN / Araştırmacı-Yazar

1980 sonrasının fon fazlası veren ülkeleriyle fon açığı veren ülkeleri arasındaki saadet zinciri sona eriyordu. Çünkü, güçlü bir küresel sistemik kriz patlak vermişti. Bu zincir, önceleri için-için çürüyor, ardından 2005 CDS (kredi temerrüt takası) türbülansıyla çatırdıyor, Eylül 2008 Lehman Brothers batışıyla da kopuyor. CDS işlemleri tezgah üstü pazarlarda gerçekleştiği için, düzenli piyasalar "orası tezgahüstü" diyerek ötekileştirmeyi tercih ediyor. 2005'teki bu önemli sinyalden hiç birşey öğrenilemeden, bildik hatalar sürdürülüyor. Dünyanın ödemeler dengesindeki çarpık gidiş Arjantin, Brezilya, Meksika, gelişen Asya, Rusya, Türkiye krizleri bile kapitalist sisteme proaktif adımlar için öncülük edemiyor.

Küresel adaletsizlik

Gelişen ülkelerin gelişmiş ülkelerce sömürülme hikayesini dünyaya en iyi tanıtan, Nobel ödülülü ekonomist Joseph Stiglitz oluyor. Stiglitz, Asya krizindeki gelişimi gelişmişlerin gelişenler üzerindeki yönlendirmesiyle açıklıyor. Gelişmişler uyguladıkları politikalarla gelişenlere yapılan haksızlıklar, George Akerlof-Robert Shiller ikilisinin hayvansal güdü kitabındaki "adaletsiz" parametresiyle destekleniyor.

Finanstan çıkıp günlük hayata girelim. Birkaç çocuğu olan bir ailede, bir çocuk özel ilgi ile kayırılsın. Diğerlerine bariz adaletsizlik yapılsın. İstisnasız ebeveynler, o kayırdıkları çocuğun kişilik sorunlarıyla yıllarca uğraşacaklardır. Gaddarlık yapana en büyük ceza, koruduğundan gelecektir. Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçişte, ilk hilafet ve saltanatın kaldırılması, Arapların kız çocuklarına yönelik acımasızlıkları, 3 savaşıda kaybetmeleriyle sonlanıyor. Gelelim ekonomiye: Yerküre, ilk fırsatta ötekileştirdikleri gelişen ülkeleri, gelişmişlerin politikalarıyla sömüre adaletsizlik, krize kadar uzanan bir mimarinin yapı taşlarını örüyor. Küresel dengenin adaletsizliği, güçlülerle güçsüzleri bir pazarda karşılaştırıyor. Cari işlemler dengesi ve bunun finansmanı, bütçe açıkları ve dışa kaynağa olan bağımlılık; en sonunda ABD'nin tahtını sallıyor.

Cari açık dış ticaret, hizmetler ve transferler toplamından oluşuyor. Hizmetler dengesindeki turizm, krizde Türkiye'yi Akdeniz havzasının ucuzcusu yapıyor. Böylece turist sayısı artıyor, turizm gelirleriyse düşüyor. Taşımacılık gelirleri her ne kadar tasarrufa ağırlık veriyor olsa da, maliyetleri petrole endeksli olunca karlılıkları hızla düşüyor. Cari işlemler hesabı, kendini oluşturan hizmetler ve transfer kalemleri bir yana, en çok dış ticaret dengesinden etkilenerek şekilleniyor.

İşte size ödemeler dengesi

Düşünün; lavaboyu açtınız, su akmıyorsa yüzünüzü yıkamanız, dişlerinizi fırçalamanız, traş olmanız mümkün müdür? Pratik kullanım, ne olursa olsun önce suyun akışının kontrol edilmesini zorunlu kılıyor. Mutlaka bir su depomuz vardır. Şehir şebeke suyu kesildiği anda, musluklarınız rezervuarımızdaki suyumuzu kulllanmay başlıyordur. Eğer kullanımımız az, şebekeden gelen su fazlaysa; fazlalık hemen depoda saklanıyor. Şehir şebeke suyu, herhangi bir ödemeler dengesi sistemindeki finansman kaynağını oluşturuyor. Diş fırcalamak, traş olmak ve elimizi yüzümüzü yıkamak ya da çatıdan sızan yağmur sularını toplamış olmak cari işlemler hesabımızın hareketlerini oluşturuyor. Su depomuzsa rezerv hesabımız olunca, bir ödemeler dengesine ulaşıyoruz.

 Böyle gelmiş böyle gider mi?

Küresel sistemik kriz, tüm dengeleri alt üst etti. Malesef hassasiyetlerin artan önem boyutuna işaret ederek, uluslararası politikaların gereksinim duyduğu parametreleri sil baştan yeniden tanımladı. Böylece, yeni tablodaki fırsatları doğru okuyabilmenin önemi arttı. İmalat sanayiinin toplam GSYIH içindeki payı, %24'lerde seyrediyor. İmalat sanayinin beraberinde hizmetler ve ticaret sektörünü de sürüklüyor olduğu düşünüldüğünde; pay birden, %60'a çıkıyor. Toplam ihracatın %90'dan fazlası imalat sanayiince gerçekleştiriliyor. Öte yandan ihracat, uluslar arası dış talebi tüketim segmentinde karşılıyor. Ulusal ithalatımızsa ara-malı talebinde yoğunlaşıyor. Bu kemikleşmiş ithalat yapısıyla, %67'si dahili işleme rejimine dayanan montaj endüstrisinin gelişimine altyapı hazırlanıyor. İthalat ve ihracatımızda geçmişten gelen kırılganlıklar, aynı ivmeyle sürüyor. Yine büyürken açıklarımızı artırıp, küçülürken de azaltıyoruz. Kritik sektörlerimiz enerji, gıda ve tarımda dışa bağlılığımız artırıyor. Bu arada otomotiv montaj endüstrisi bölgesel güç olacak kadar gelişti ve komşularla ticaretle tanıştık. Alt-alta topladığımızda daha kırılgan bir yapıya dönüştük.

Kırılganlıklar

1.İthalat eksenindeki dışa bağımlılık, know-how birikimi oluşturacak adımlarla azaltılabilir. Son 15 yılda ithalatımız ortalama %25-%30 bandında büyüdü. İhracatımız ise %20-%25 bandında arttı. İkiz açık kuramı; Meksika, Arjantin, Brezilya ve Asya krizlerinde, konjonktürel kırılımın açıklamasını üstlenmişti. Bu ispat; tasarruf ve dış ticaret açıklarının [(S-I)-NX] ekonomik döngü içindeki bir zaman dilimi sonrasında bütçe açıklarına (G-T) dönüleceği temeline dayanıyor. Yani ithalattaki dış bağımlılığımız sürdürülemez bir kırılganlık boyutuna işaret ediyor. Brezilya'nın tarım ve hayvancılıkta elde ettiklerine benzer türden politikalar üreterek, dış ticaretteki bağlığı en aza indirmek gerekiyor. Bütçe açığına sıçrayan bir dış açık sarmalı, yüksek faiz demektir. Yüksek faizse, yatırımların azalması, kaynak verimliliğin düşmesi ve istihdamın kaybolması demektir.

2.İhracat ve turizm, bizden mal ya da hizmet talep eden ülkelerin tüketici güvenlerine aşırı duyarlı bir gelişim sergiliyor. Bu krizde öncelikle Avrupa'ya, sonrasında da sınır komşularımız; Karadeniz Ekonomik İşbirliği grubu, İran ve İslami Kalkınma Teşkilatı ülkelerine olmak üzere, geniş bir coğrafyanın tüketim eğilimlerine yüksek bağımlı kalınmıştır. Bu durum, domino etkisiyle gelebilecek bölgesel çöküşlere karşı savunmasızlığımızı artırmıştır.

Bu konularda ilginizi çekebilir