Kırmızı ette fiyat artışını önlemede ithalatın çözümsüzlüğünün ekonomi politiği
Prof. Dr. Havva TUNÇ
Türkiye, 1960’lı yıllarda temel tarım ürünlerinde kendi kendine yeterli dünyanın yedi ülkesinden biri iken 2000’lerde temel tarım ürünlerinde ithalatçı olmuştur. Birçok tarım ürününde arz yetersizliği ile karşı karşıyadır. Arz yetersizliği artan talep dönemlerinde fiyat artışı olarak piyasada yansıma bulmaktadır. Her Ramazan ayında et fiyat artışları, bu duruma örnek olarak verilebilir. Et arzının talep karşısındaki yetersizliği diğer faktörleri harekete geçirdiği için et fiyatı yüksek seviyelere çıkmaktadır. Et fiyatındaki artışın sosyo-ekonomik etkileri nedeniyle fiyat artışını önlemek için “et ithalatında vergi oranının düşürülmesi ve/veya sıfırlanması” politika aracı olarak uygulanmaktadır. Et ithalatı, fiyat artışın giderilmesinde çözüm olmayıp, tam tersi çözümden giderek uzaklaşılmasına yol açmaktadır. Zira dengeye varılmak istenirken dengesizlik de ulaşılan denge, çözüm olarak sunulmaktadır.
Etin birim fiyatındaki artışı belirleyen etmenler altı başlıkta özetlenebilir:
1.Girdi maliyetlerindeki artış,
2. Spekülatif eğilimler,
3. Piyasanın monopolleşmesi,
4. Arz talep dengesizliği,
5. Üreticilerinin örgütlenememesi,
6. Yapısal ve coğrafik koşulları.
Hayvancılık sektöründe, saman, mazot gibi temel girdi fiyatlarındaki artış ürünün birim maliyetini artırır. Girdi birim maliyetteki artış, ürünün fiyatının artmasına bu da doğal olarak et satış fiyatının artmasına yol açar. Ürünün üretimi, fiyatın oluşumu, denetim ve kontrolü piyasanın iç dinamikleri yanı sıra aracı, tüccar gibi aktörler de rol oynarsa fiyat artışı kat be kat fazla olur.
Hayvancılık sektörü, hayvan sayısı olarak değerlendirildiğinde 1990’da büyük baş hayvan sayısı 5-12 milyon iken 2011’de 8-10 milyon olmuştur. 1990’da küçükbaş hayvan sayısı 60 milyon adet iken, 2011’de bu sayı 30 milyona inmiştir. Koyun sayısı 1980’de 48 milyon 630 bin adet iken, 2011’de 25 milyon 431 bin adette inmiştir. Aynı yıllarda keçi sayısı 15 milyon 40 bin iken 6 milyon 772 bine inmiştir. Keza sığır sayısı da 1985’de 12 milyon adet iken 2011’de 10 milyon 851 bin adet olduğu tespit edilmiştir. Anlaşılacağı üzere toplam hayvan sayısında azalış, et arzının yetersizliğini açıklamaktadır. Diğer bir deyişle toplam et tüketimin 1 milyon 200 bin ton olduğu bir ekonomide, mevcut hayvan sayısının talebi karşılamada yetersizliği fiyat artışı olarak yansıma bulmaktadır. Buna hayvancılıkla/besicilikle uğraşan üreticilerin küçük işletme olmaları fiyat artışının şiddetini artırmaktadır.
Diğer bir deyişle, sektördeki arz yetersizliği yanı sıra üreticilerin kurumsal kimliklerinin olmaması hem fiyat artışının sadece arz yetersizliğinden kaynaklanmadığı hem de üreticinin gelir düzeyinin düşük olduğu ve etin pazarlanmasında aracının-tüccarın devreye girdiği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, uygulanmakta olan tarım politikasında destek ve teşvik politikaların yetersiz ya da az oluşu nedeniyle hayvan üreticisini piyasa iç dinamiklerine terk edilmekte ve dış piyasanın rekabetine açık korumasız bırakılmaktadır.
Hayvancılık sektöründe devletin teşvik ve desteklerin yetersizliği ve sektörün finansman sıkıntısı içinde olması, aracı-tüccar bu durumu kendi yararına kullanarak, piyasa dinamiklerinde manipülasyon yapma gücü olduğundan et fiyatındaki artış piyasanın doğal işleyiş sürecine dönüşmektedir. Besicilerden kilogramı 15-16 TL’ye alınan et, marketteki fiyatı 35 TL olmaktadır. Demek ki aradaki fiyat farkı tüccarın cebine gitmektedir. 2012 yılında toplam et tüketimi 1 milyon 200 bin ton olup birinci etapta ithal edilecek et miktarı 23 bin tondu (mayısta yapılan ilk ithalat). Ve yapılacak ithalat ile etin fiyatının 5-6 ve hatta 10 TL kadar düşeceği hesaplanmıştır. Yapılan ilk ithalatta et üretici fiyatında düşüş gerçekleşmiştir. Ancak bu fiyat düşüşü tüketiciye ulaşan satış fiyatından çok, üretici fiyatında olmuştur.
Geçmişten uygulamalar günümüz hayvancılık politikasına rehberliği göz ardı edilmemelidir. Örnek vermek gerekirse, Et ve Balık Kurumu (EBK) tarafından Mayıs 2010’da yapılan Sekiz bin tonluk et ithalatı fiyatlarda beklenen düşüşü yaratmadığı gibi çok kısa bir süre içinde fiyatlarda artışa yol açtı. Ve bu artış ithalat öncesi fiyatların kat be kat üstünde oldu. Daha açıkça ifade edersek ithalat öncesi dana etinin karkas kilogram fiyatı 14 TL iken ithalat ile bu fiyat 12 TL düşmüştür. İki TL’lik fiyat düşüşü tüketici fiyatı (perakende et fiyatı) üzerindeki etkisi düşük ve geçici olmuştur. İthalat öncesi 33-35 TL olan tüketici et fiyatı ithalat sonrası 40 TL dolayına çıkmıştır. Aradan geçen çok kısa bir süre içinde et fiyatı 3-6 TL artmıştır. Bu durum üzerine tekrar et ithalatı yapılmasına karar verilmiştir ve 2010 Temmuz ayı itibarıyla ithal edilecek olan 100 bin ton etin 30 bin tonun ihalesinin yapıldığı kısa bir süre içinde bu etin gelmesiyle fiyatın düşeceği Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker tarafından açıklanmış ama beklenen düşüş gerçekleşmemiştir. 2013’ün Ramazan ayında yapılacak olan et ithalatının, önceki yıllarda yapılan et ithalatına benzer etki yaratacağı sorunu çözemeyeceği bilinmesine rağmen, neden et ithalatında ısrar edildiğini anlamak oldukça zordur.
Türk hayvancılık piyasasında küçük işletme niteliğinde olan et üreticilerini korumamak, uzun vadede hayvancılığın yok olmasına ve/veya hayvancılıkta dışa bağımlı hale gelinmesine yol açacaktır. Et ithalatında, geçici bile olsa ısrarcı olunmamalıdır. Diğer taraftan, et fiyatındaki artışı önlemek, tüketicinin uygun fiyatlardan et tüketmesini sağlamak, et üreticisinin gelir ve refah artışını sağlayabilmek tarımda, özellikle hayvancılıkta, izlenmekte olan politikaların yeniden yapılanmasını sağlamakla olasıdır. İthalat çözüm olmadığı gibi sektörde haksız rekabet ve kazançların oluşumuna imkan verebilir.
Hayvancılık sektörünün yapısal özelliği nedeniyle, ister spekülatif, ister arz-talep dengesizliği ister her ikisinden kaynaklanan fiyat artışını minimize etmek, et üreticisini destekleyici, teşvik edici ve koruyucu politikaların belirlenmesi ve uygulanması ile olasıdır. Sadece hayvancılık sektöründe değil, tarımsal üretim kapsamına giren ürünlerde koruma ve destekleme temel politika olmalıdır. Tarım ve devamı niteliğinde olan hayvancılık, balıkçılık sektörlerde rekabetçi değil korumacı politikalar uygulanmalıdır.
Hayvancılık sektöründe üreticiler girdileri eksik rekabet piyasalarından satın alırken, ürünlerini tam rekabet piyasalarında satışa sunmaktadırlar. Dolayısıyla sektöre koruma ve müdahale kaçınılmazdır. Aksi takdirde ürünün fiyat artışı kaçınılmaz olup ithalat fiyat artışını önlemediği gibi önce sektörün küçülmesine daha sonrada dışa bağımlılığa ve daha da kötüsü bağımlığın kalıcılığı kaçınılmaz olabilir.