Kredi derecelendirme kuruluşları için zor günler
Dr. Ender Aykut YILMAZ
Kredi derecelendirme kuruluşları finansal piyasalarda, özellikle kaynak aktarımı aşamasında, fon talep edenlerin kredi değerlilikleri hakkında yatırımcıları doğru bir şekilde yönlendirmeleri beklenen ve verdikleri notlarla da bu anlamda belirleyici role sahip olan kurumlardır. Fakat küresel krizde göstermiş oldukları performans, derecelendirme kuruluşlarının sorumluluklarını tam anlamıyla yerine getirme noktasında çok da fazla başarılı olamadıklarını ortaya koymuştur.
Kriz esnasında yaşananları kısaca bir hatırlayalım. 2008 yılının son çeyreğinde Amerika'da başlayan ve daha sonra Avrupa'ya sıçrayan küresel kriz, Euro'nun değer kaybetmesine, Avrupa Birliğine üye birçok ülkenin mali sistemlerini gözden geçirmesine yol açtı. Başta Yunanistan, Portekiz ve İspanya olmak üzere birçok ülke borç krizi ile karşı karşıya kaldı. Kredi derecelendirme kuruluşları bu ülkelerin kredi notlarında ani ve büyük çapta düşüşlere gittiler. Örneğin, Standard & Poor's Yunanistan'ın uzun vadeli kredi notunu üç kademe düşürerek, yatırım yapılamaz seviye olan "BB"ye çekti. Kısa vadeli kredi notunu "B"ye indirdi ve not görünümünü de negatif olarak açıkladı. Derecelendirme kuruluşları tarafından ortaya konan bu ve benzeri değerlendirmeler, Avrupa Birliği ekonomisinde mevcut olan ekonomik kırılganlığı bir kat daha artırdı. Notlardaki düşüş, ülke tahvillerinin aşırı değer kaybetmesine ve borçlanma maliyetlerinin büyük oranda artmasına yol açtı.
Bugün itibariyle gelinen noktada görünen o ki, Avrupa Birliği artık kredi derecelendirme kuruluşlarını ekonomileri için bir risk faktörü olmaktan çıkarmak istiyor. Bunu Avrupa Komisyonunun, Aralık 2010 itibariyle yürürlüğe girecek olan düzenlemelerinden anlıyoruz. Düzenlemeler derecelendirme kuruluşlarını kontrol altına almaya yönelik.
İlk önce, "Avrupa Menkul Kıymetler Piyasası Kurumu" adında, derecelendirme kuruluşlarının da denetiminden sorumlu, merkezi bir otorite oluşturulacak. Bunun pratikte birçok faydası olacak. Avrupa genelinde, derecelendirme kuruluşlarına ilişkin kararların tek elden alınmasının sağlanarak, ülke otoriteleri bazında yaşanabilecek yetki çatışmasının önüne geçilmesi, yeni düzenlemeler ve bunlara ilişkin uygulamalarda etkinliğin sağlanması bunlardan birkaçı. Avrupa Menkul Kıymetler Piyasası Kurumu gerekli gördüğü hallerde bazı yetkilerini, örneğin yerinde gerçekleştirilecek incelemelerin ilgili ülke otoritesi tarafından yürütülmesi gibi, ilgili ülkelerin yerel otoritelerine delege edebilecek.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının yetkilendirilmesine ilişkin kararı da verecek olan Kurum, düzenlemelere aykırı hareket etmeleri halinde derecelendirme kuruluşlarının faaliyetlerinin geçici olarak durdurulmasından, yetki iptaline kadar geniş bir yelpazede yaptırım yetkisine sahip olacak.
Yürürlüğe girecek olan yeni düzenleme ile birlikte derecelendirme kuruluşlarına birçok kısıtlama getiriliyor. Aralık 2010'dan itibaren derecelendirme kuruluşları artık;
-Danışmanlık hizmeti veremeyecekler.
-Derecelendirecekleri finansal enstrümana ilişkin ellerinde yeterli kalitede bilgi olmaması halinde bu konuda derecelendirme yapamayacaklar.
-Derecelendirmelerine esas teşkil eden metodoloji, varsayım ve modellerini kamuoyuna açıklayacaklar.
-Şeffaflık kriterinin temin edilmesine yönelik olarak en az yılda bir kez raporlama yapacaklar.
-Yürüttükleri derecelendirme faaliyetinin kalitesini kendi bünyelerinde oluşturacakları bir birim vasıtasıyla değerlendirecekler.
Düzenlemeler, yapılandırılmış finansal ürün ihraç edecek olanlara da bir takım yükümlülükler getiriyor. Bu ürünleri ihraç edecek olanlar, yalnızca kendilerini derecelendiren kuruluşa değil, diğer derecelendirme kuruluşlarına da kendileri ile ilgili bilgilere erişim imkânı sağlayacaklar. Tüm bunlar şeffaflığı ve derecelendirme kalitesindeki artışı beraberinde getirecektir.
Derecelendirme faaliyetine ilişkin bir diğer üzerinde hassasiyetle durulması gereken nokta da, kredi notunu verecek olan kurumun, derecelendirilen tarafından seçilmesi ve yine aynı şekilde derecelendirme kuruluşunun ücretinin, derecelendirilen tarafından ödenmesidir. Bu durumun yürütülen faaliyetin içeriğine, özüne gölge düşürecek herhangi bir sonuca sebebiyet verip vermeyeceği üzerinde iyice düşünülmesi gerekmektedir. Geçmişte Enron'un çöküşü ile başlayarak süregelen derecelendirme skandallarında sürecin bu şekilde işleyişinin çok büyük etkisinin olması kuvvetle muhtemeldir.
Getirilen yeni düzenleme ile birlikte derecelendirme kuruluşlarına ilişkin birçok problemli alanın çözümüne yönelik adımlar atılmış olmasına karşın, halen düzenlemeye muhtaç bazı hususların olduğu da açıktır. Tüm bunların ötesinde asıl sorun, Avrupa Birliği iç piyasalar sorumlusu Michel Barnier'in de belirttiği gibi, derecelendirme piyasasında rekabet ve çeşitliliğin olmamasından kaynaklanmaktadır. İlerleyen günlerde Avrupa Birliğinin kendi derecelendirme kuruluşunu kurma yönünde adımlar atması kimseyi şaşırtmamalı. Rekabetin var olduğu ve çeşitliliğin sağlandığı bir piyasanın yanı sıra, tesis edilecek piyasa disiplini, şu an mevcut olan birçok aksaklığın sistemin işleyişi içinde çözülmesini sağlayacaktır.