Kriz imtihanında notumuz
Dr Hamit Bozkurt
Kriz nedirki imtihanını çok başarılı verdik diyebilelim, Türkiye işsizlikte dünyanın en kötü duruma düşmüş bir kaç ülkesinden biri. ABD'nin ve Avrupa Birliği ortalamasının üç katı civarındadır. 2009 yılı boyunca böyle devam edeceği mevcut politikalar ve göstergelerden anlaşılmaktadır. 2010 yılı, 2009 çöküntü yılına göre mukayese edilmemelidir. 2010 yılının iktisadi göstergeleri bırakın 2008' i, 2007 yılının bile gerisinde kalan bir yıl olacaktır. Demekki bazılarına göre halkın işsizliği, sefaleti kriz ölçüsü değilki Tayyip Erdoğan 30 Mayıs 2009 da "ağır kriz sürecinde çok başarılı bir imtihan verdik" diyebiliyor. Teğet geçecek sözünü kanıtlama çabası mıdır acaba, yoksa halkın sefaletinin ve işsizliğinin önemi yok, bankalar ayakta ya siz ona bakın demeye mi getiriliyor? Muhtemelen her ikisi birden.
Kriz imtihanı döviz kuru değil. Kriz imtihanı banka sisteminin Hazine'den halkın vergileriyle ödenen yüksek faizlerle, gelecek nesiller sömürülerek beslenip ayakta tutulması değil. Kriz imtihanı sadece dar bir grup yöneticinin yüksek maaşlarını ve diğer imkanlarını aynen sürdürüp fantastik yaşaması değil, kitlelerin istihdamı ve sefaletten kurtarılmasıdır, gelecek nesilleri sömürmeden onlar için neler yapıldığıdır.
Türkiye'de kriz bu yaklaşım nedeniyle ağırlaşmış ve halkı, en zor duruma düşen ülkeler arasına girmiştir. Bigpara'da 23 Eylül 2008 de yayınlanan "Türkiye' de kriz kronikleştirildi, geçici değil" başlıklı yazım, 2009 yılı ve sonrasını o zamandan görmüştü. Çünkü Türkiye'nin krizinin tohumları önceki yıllardan ekilmişti ve toprağın yüzüne çıkmaya başlamıştı. Çünkü Türkiye 2009 öncesi 2008 Eylülüne kadar geleceğini yiyerek refahcılık riyakarlığı içindeydi. Üretken ciddi yatırımlar yapmadan hazırları satarak ve borçlanarak yeme imkanlarının sonuna yaklaşmış geriye fazla bir şey kalmamıştı. Küresel kriz Türkiye'ye özgü bu kötü ve riyakar gidişi su yüzüne çıkardı ve engelledi.
Küresel kriz sadece iktisadi olan varlıkların satışını engelledi, hemde onlardan çok azı kalmıştı geriye. Ancak hem iktisadi hemde ulusal ve stratejik olan değerlerimizin, yani ülkemiz sınırlarının, ülkemizin kan damarları olan yollarımızın, limanlarımızın, enerji kaynak ve nakil hatlarımızın satılabileceği ümitleri yeşermektedir galiba. Neden mi? Çünkü, hiç bir ciddi üretken yapılanma ve tedbir yok iken, ekonomik dönüşüm programları yerine ithal arabalara, ithalata OTV indirimi yapılırken, Tayyip Erdoğan neye güvenerek "Baharla birlikte başlayan bu güzel gelişmeler, yaz aylarıyla birlikte inşallah kalıcı bir atılımın müjdecisi olacak" diyebiliyor. Kalıcı satışlar mı başlıyor acaba?