Krize dair çareler: Makro strateji ve taktikler

Dr. Mustafa YILDIRAN / Cumhuriyet İİBF. [email protected]

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Küresel krizin kolay atlatılmayacağı ortaya çıkalıdan beri, krizden kurtuluş için her ülke değişik strateji ve taktikler geliştirmektedir. Ülkelerin içinde bulundukları durumda ürettikleri çareler genelde kendilerine özeldir. Bu sebeple taklit edilmesi durumunda başka bir ülkeye fayda sağlamayabilir. Zaten ülkeler yaklaşık 30 yıldır tüm dünyada standart ekonomi politikaları uygulayarak özgün ekonomik politikası geliştirme gücünü kaybederek, aynılaşmakta ve küresel ortamda birbirlerine bağımlı tek bir sistemin unsuru durumuna gelmektedir. Dolayısıyla ülkeler için, krizden çıkışla birlikte yeniden etkin ekonomik politika uygulayabilme gücünün oluşturulması krizde bir fırsat olarak değerlendirmelidir. Yeniden yapılanma süreci, diğer ülkelerden farklılaşmayı ve rekabet üstünlüğü sağlamayı gerçekleştirebildiği ölçüde ekonominin istikrarını sağlayabilecektir.

2008 Eylül'ünden beri Türk ekonomisi, ekonomik krizden etkilenmektedir. Dünyada mali krizde başlayan sıkıntılar, küresel mali kriz Türk ekonomisi için, reel sektörün mali yapısındaki sorunlar ve dışa bağımlı finansman tedariki zorunluluğu nedeniyle reel krize neden olmaktadır. Krizin etkisinin 2009'da artarak devam edeceği ortadadır. Geciken çözümler, krizin kronikleşmesine neden olmakta ve derin yaralar bırakma potansiyeli göstermektedir.

Türk ekonomisi reel kriz yaşanmakta olduğundan çözümler, Batı ekonomilerinden farklı olmak durumundadır. Batı'da uygulanan banka kurtarma, mali kesime destek ve faiz politikası araçlarının Türk ekonomisi için çare üretmesi beklenemez. Dolayısıyla yerli ekonomik yapı ve reel kriz dikkate alınarak çareler üretilmelidir.

Krizden çıkışta ekonomik çareler için iki şekilde çözüm üretilmelidir. İlki, kriz sonrasını da dikkate alan genel bir strateji değişikliği; ikincisi, belirlenen stratejiye uygun taktik çözümler ortaya konmalıdır.

Türk ekonomisinin krizden sonraki stratejisi, dünya ekonomisinde devletleştirme ve korumacılığın yaygınlaşacağı bir döneme girildiği gerçeği göz önüne alınarak hazırlanmalıdır. Zira ekonomik yapı sürekli dışarıya para transfer eden özellikten çıkamaz ise, ülkenin rekabet gücünü onarılamaz boyutta zedeleyecektir. Özellikle büyük bir durgunluk içinde bulunan Avrupa Birliği ülkeleri için, Türkiye gibi bir pazardan elde edilecek kaynak transferleri ekonomik durgunluktan kurtulmalarına çare olarak düşünülebilir. Dolayısıyla Türk ekonomisinde krizden çıkış stratejisi, mali ve ekonomik güvenlik sağlamaya dönük iç piyasa odaklı yeniden yapılanma üzerine olmadır. Ayrıca eski dönemin politikalarından olan özelleştirme ve dış yatırımları teşvik eden anlayışın değişimi de stratejinin önemli unsuru olacaktır. Uluslararası yatırımlar bir finansman modeli olmadığından bu dönemde ekonomik düzelme sağlanıp özelleştirilecek firmaların değeri yükselinceye kadar beklenmelidir. Ayrıca uluslararası yatırım çekmek için rekabet artacağından bu dönemde yapılacak düzenlemeler ekonomik yapıyı onarılmayacak şekilde bozabilir.

Krizden çıkışta uyulabilecek taktik ve program unsurlarının temel parametreleri, iç piyasada hakim bağlı ve destek sektörlerin harekete geçmesini sağlamak, reel sektörde yoğun iflasları önlemek ve istihdamı korumak şeklinde belirlenmelidir. O zaman Türkiye'de uygulanacak kısa dönemli taktikler, sektörel destek, mali istikrar ve kur politikası değişkenlerine bağlı üretebilir.

İç piyasada rekabet gücünün korunması odaklı strateji gereğince üç temel sektöre destek sağlanması yeterlidir. Bu sektörler, eğitim, tarım ve tekstil-giyim sektörleridir. Neden bu sektörler seçilmelidir?

· Bu sektörler yoğun istihdam sağlamaktadır. Böylece işsizlik artışına neden olunmayacaktır.

· Bağlı ve destek sektörleriyle birlikte sağlanan kaynakları iç piyasada kullanmaktadır. Eğitimde özelikle kurulan üniversitelerin yapılanma süreci hızlandırıldığında yerel esnaf ve işletmeler için bir kurtuluş yolu açılacaktır. Aynı zamanda bu üniversitelerde altyapı sorunlarının çözümlenmesi eğitim kalitesinin hızla yükselmesini teşvik edecektir. Tarım sektörü nüfusun yüzde 35'ini geçimini sağlaması ve tasarruf birikiminin olmaması nedeniyle yapılacak destekler doğrudan iç piyasada canlılığa neden olabilecektir. Tekstil ve giyim sektörü ihracata dönük olması ve önemli bir istihdam kaynağı olması nedeniyle desteklendiğinde, Bursa, Denizli, Gaziantep ve Kahramanmaraş gibi değişik bölgelerdeki yeni gelişme merkezlerinin krize girmesi de önlenmiş olacaktır.

· Özelikle tarım sektörünün son 20 yıldır ekonomiye katkısı sürekli azalmaktadır. Dünyada kriz sonrası dönemde ekonomik canlanmayla birlikte öncelikle gıda talebinin artacağı gerçeğinden yola çıkarsak, Türkiye'nin şu anda yapacağı hamle birkaç yıl sonra uluslararası ticarette alternatif katma değer artışı elde etmesini sağlayabilecektir.

Mali istikrar için kamu mali yapısının bozulmaması ve mali kurumların iflasına neden olabilecek likidite desteğinin sürekliliği önemlidir. Faizlerin aniden düşürülmesi yerine ihtiyatlı şekilde düşürülmesi daha gerçekçi olabilecektir. Bu konuda Merkez Bankası'nın yeterince dikkatli olduğu ortadadır.

Türk ekonomisinin uzun dönemli en önemli hedefinin rekabet gücünün artırılması gerçeği, kur politikasının önemini artırmaktadır. Kur politikasında döviz kurunun düşürülmesini engelleyecek bir program uygulanması zorunludur. Bunun için kur için, dolar kurunun 1,45 seviyesinin altına indiği zaman kura müdahale edecek uygulamaya başlanması son altı yıldır kaybedilen rekabet gücünün yeniden artmasında önemli rol oynayacaktır. İşletmeler açısından dövize bağlı kredilerden dolayı kur maliyetlerinin artacağı düşünülse de uzun dönemde özellikle doların aşırı bir değer artışının olmayacağı dolayısıyla, kur düşüşünün engellenmesi daha önemlidir. Ayrıca finansal açıdan bu işletmeler zaten dolarla borçlanmanın avantajından bu zamana kadar yararlandı.

Türk ekonomisinde krizden çıkması için ekonomik potansiyeli yeterlidir. Yalnız siyasal tartışmalara ekonominin boğulması ve iç piyasayı geçici olarak rahatlatan modellerin uygulanması durumunda 90'lardan beri yaşadığımız dış finansman sağlanabildiğinde büyüme, kesildiğinde ise kriz paradoksundan çıkılmayacaktır. Ekonomik özgünlük ve bağımsız politika üretebilme yeteneği, basiretli ve güçlü yöneticilerin özelliğidir.