Küresel krizin öğrettikleri
Osman BİÇEROĞLU / SMMM
Son birkaç yıldır Amerika'da başlayıp Avrupa'yı etkileyen ve ülkemiz ekonomisini de derinden sarsan ekonomik durgunluk dev küresel sermayelerin birer birer iflaslarını açıklamasıyla kriz haline dönüştü. Kapitalist ekonominin temeli olan laisses faire(bırakınız geçsinler bırakınız yapsınlar) doktrinin her zaman geçerliliğinin olmadığı bir kez daha anlaşılmış oldu. Adeta 1930'lu yılları hatırlatırcasına müdahaleci ekonomi politikalarının uygulanmasına sebep oldu. İktisat yazınında yer alan ilk büyük küresel ölçekteki kriz 1929 yılında yaşanmış ve dünya bu büyük buhrandan çıkış yolları aramış ve o dönem birçok iktisat modeli oluşmuş çare olarak Keynes'in arz yanlı ekonomi modeli uygulama bulmuş ve o dönemki devlet politikalarına ışık tutmuştu. Bugün yaşanan kriz ile 1930'lu yıllarda yaşanan krizden farklılık arz etmektedir, 1930'larda dünya yeni bir savaştan çıkmış birçok ülke demografik ve ekonomik olarak çöküntüye uğramış ve dünya ülkeleri ekonomik kriz içine girmişti. Bugün yaşanan ise üretim faktörlerinin azalmasından oluşan bir kriz değil, finansal bir kriz dir.
Bugün yaşanan kriz de gerçekte emeğin veya kıt olan doğal kaynakların tükenmesi değil, modern ekonomi enstrümanları olarak da nitelenen faiz (mortgage), borsa, kredi kartı piyasası gibi üretim faktörlerinin yer almadığı aşırı rantların oluştuğu spekülatif hareketleri içeren finansal modelin insan yaşamını etki altına alması ve ülke ekonomilerinin dinamiği haline gelmesidir. Kriz sonrası tüm ekonomi uzmanları krizin sebepleri üzerine yorumlarda bulundu. Bu sebeplerin başında kredi türev piyasasının baş döndürücü bir şekilde artması ve bu kredilerin geriye ödenememesi büyük sermayeli banka ve finans kuruluşlarının bu sebepten dolayı iflas etmeleri oldu.
Gerçekte krizin sebebi uzmanların belirttiği şekilde miydi yoksa bu kriz dünya ülkelerinin kendi ekonomik sistemlerinin doğal bir sonucu muydu? Bu kriz aslında kapitalist sistemin kendi öz eleştirisini yapması için tam da bir fırsat; bitmek tükenmek bilmeyen kâr hırsı para kazanmanın en geçerli yolunun yine para olduğu gerçeği sistemin refah içinde bile kriz yaşamasına sebep oldu. Sistemin teorisyenlerinin sistemin parçası olarak belirttiği adil gelir dağılımı kapitalist ekonomi de hiçbir zaman olmadı, bazı insanların müthiş bir zenginlik içinde yaşadığı bazılarının açlığa ve sefalete sürüklendiği kapitalist sistemin uzun yıllar açlık ve sefaletin hüküm sürdüğü Çin ekonomisinden çıkaracağı derslerin olması gerekir. Sosyalizmin uzun yıllar hüküm sürdüğü Çin bugün Konfuçyüz kapitalizmi yani temelinde ahlaki değerlerin var olduğu bir ekonomik sistemi uygulamaya başladı; şu an dünya da en hızlı büyüyen ekonomi haline geldi; Kriz dönemin de kapitalizmin eleştirisini sosyalizmin kapitalizme göre daha üstün olduğunu varsayan sosyalist ekonomistler aslında bir gerçeği göz önüne almak istememekteler. Bireysel mülkiyeti yok sayan kolektif mülkiyeti esas alan sosyalist düşünce pratikte kapitalizmin sonuçlarında daha ağır sonuçlar doğurdu. Bunun da sebebi ahlaki değerlerin sosyalist ekonominin temelinde de bulunmamasıydı. Özellikle Rusya da sosyalist dönemde rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, mafya alabildiğince ileri bir safhadaydı.
Bugün yaşanan krizde ülke ekonomistleri, siyasetçileri, teorisyenleri, akademisyenleri işbirliği içinde kafa yorup temelinde insani düşüncelerin de yer aldığı bir sosyo ekonomik sistem üzerinde uzlaşı sağlayıp insanlığın yaşadığı bu gelir adaletsizliğini ve sefaleti sonlandırmalıdırlar. Dileğimiz ülke halklarının kendi çıkarları için başka ülke halklarını katletmediği sosyal refahın toplumların her kesiminde yaşandığı sevginin barışın, hoş görünün mutlu bir yaşantının insan hayatına egemen olduğu bir dünyadır.