Küreselleşmenin politik fay hatları

Nouriel Roubini, küreselleşmenin politik fay hatlarının belirginleşmesini kaleme aldı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Nouriel ROUBINI

İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılma referandumunda küçük bir farkla çıkmaya karar vermesinin çok spesifik İngiliz nedenleri var. Fakat her şeyden önce bu sonuç – en azından gelişmiş ekonomilerde – küreselleşme, serbest ticaret, offshore üretim, işçi göçü, pazar odaklı politikalar, uluslar üstü otoriteler ve hatta teknolojik değişimlere karşı geniş bir popülist/ ulusalcı tepkinin habercisi.

Tüm bu trendler işgücü kıt ve sermaye zengini gelişmiş ülkelerde düşük yetkinlikteki işçiler için ücretleri ve istihdamı azaltıyor. Gelişmiş ülkelerdeki tüketiciler ticareti yapılan ürünlerin fiyatlarının düşmesinden fayda sağlıyor ancak düşük hatta bazı orta gelirli işçiler denge ücretleri düştüğünden ve işleri tehdit altında olduğundan gelir kaybı yaşıyor.

‘Brexit' seçimlerinde fay hatları çok netti: Zenginin karşısında fakir, küreselleşmenin ve ticaretin kazananları karşısında kaybedenleri, yüksek yetkinliktekiler karşısında düşük yetkinliktekiler, eğitimliler karşısında daha az eğitimliler, gençler karşısında yaşlılar, şehirliler karşısında köylüler ve çeşitli toplumlar karşısında homojen toplumlar. Aynı fay hatları ABD ve kıta Avrupası dahil diğer gelişmiş ekonomilerde de belirmeye başladı.

Esnek ekonomileri ve işgücü piyasaları sayesinde ABD ve İngiltere 2008 küresel finansal krizinden bu yana GSYH ve işsizlik oranları bakımından daha güçlü iyileşmeler kaydetti. Reek ücretlerde ciddi bir artış görülmediği halde istihdam yaratımı güçlü bir şekilde devam etti ve işsizlik oranları yüzde 5'in altına düştü.

Ama yine de ABD'de Donald Trump küresel ticaret, göçmenler ve teknolojik değişimler tarafından tehdit edilen sinirli işçilerin kahramanı haline geldi. İngiltere'de Brexit oyları, büyük ölçüde düşük gelirli AB ülkelerinden gelen göçmenlerin (dillere destan Polonyalı su tesisatçısı da dahil) İngiliz vatandaşlarının istihdam ve kamu hizmetlerinini almasına yönelik korkulardan etkilendi.

Öte yandan kıta Avrupasında ve Euro Bölgesi'nde ekonomik şartlar çok daha kötü. Ortalama işsizlik oranı yüzde 10'un üzerinde (Yunanistan ve İspanya gibi periferi ekonomilerde yüzde 20'nin de üzerinde), genç işsizliği ise yüzde 30'u aşmış durumda. Bu ülkelerin çoğunda yeni istihdam yaratımı çok cılız ve reel ücretler düşüyor. İkili emek piyasası şu anlama geliyor: Resmi sektörlerin, sendikalı işçilerin iyi ücret ve haklara sahip. Fakat düşük ücretli istikrarsız ve istihdam garantisi olmayan işlere sahip genç işçiler ise ya kötü haklara sahip ya da hiç yan hakka sahip değil.

Politik olarak küreselleşmenin güçlükleri iki kat daha fazla. Birincisi bir nesilden uzun bir süredir küreselleşme ve serbest ticareti desteklemiş olan sağ ve sol düzen partileri bugün popülist, yerli ve ulusalcı düzen karşıtı partiler tarafından tehdit ediliyor. İkincisi küreselleşme karşıtı şampiyonların ortaya çıkmasıyla bu düzen partileri -eğer yıkılmadılarsa – altüst oluyor ve ana akım muhafazakarlık zorlanıyor.

Düzen partileri bir zamanlar küreselleşmeden fayda sağlayanlar tarafından kontrol ediliyordu: sermaye sahipleri, yetkin, eğitimli, dijitali bilen işçiler, şehirli elitler ve sendikalı mavi ve beyaz yaka çalışanları. Fakat bunların arasında aslında küreselleşmenin kaybedenleri oldukları halde sosyal veya dindar olarak muhafazakar oldukları için, ya da merkez sol partiler sendikaların, işçi haklarının resmi destekçisi olduğu için düzene sadık kalan mavi ve beyaz yakalılar da bulunuyordu.

2008 finansal krizinin ardından küreselleşmenin kaybedenleri hem sağda hem solda organize olmaya başladı ve düzen karşıtı şampiyonlar bulmaya başladı. Solda, İngiltere ve ABD'nin kaybedenleri, özellikle genç insanlar şampiyonlarını geleneksel merkez sol partilerde buldular: İngiltere İşçi Partisi'nde Jeremy Corbyn, Amerika'da Demokrat Parti'de Bernie Sanders.

En derin fay hatları merkez sağ partilerde ortaya çıktı. Bu partiler – ABD'de Cumhuriyetçiler, İngiltere'de Tory'ler, ve kıta Avrupasında merkez sağ partiler – kendi liderlerine karşı ayaklandılar. Ticaret, göçmen, müslüman karşıtı, yerlilerin hak ve çıkarlarını koruyan Donald Trump'un yükselişi Cumhuriyetçiler için rahatsız edici bir gerçeğin yansımasıydı. Partinin ortalama seçmeni küreselleşmeden kaybedenlere daha yakın. Benzer bir ayaklanma da İngiltere'nin Muhafazakar Partisi'nde gerçekleşti. Küreselleşmenin kaybedenleri ‘AB'den çıkalım' kampanyası etrafında birleşti ve popülist AB karşıtı Bağımsızlık Partisi'yle biat etmiş gibi oldu.

Çoklu parlamenter sistemin yaygın olduğu kıta Avrupasında politik parçalanma ve dezentegrasyon İngiltere ve AB'dekinden de daha şiddetli oldu. AB'nin periferi ekonomilerinde düzen karşıtı partiler genelde soldaydı: 
Yunanistan'da Syriza, İtalya'da Beş Yıldız Hareketi, İspanya'da Podemos, Portekiz'de sol partiler. AB'nin kalbinde ise bu partiler genelde sağdaydı: Almanya'da Alternative für Deutschland, Fransa'da Ulusal Cephe, Avusturya'da, Hollanda'da, Danimarka'da, Finlandiya'da, İsveç'te ve diğer yerlerde benzer aşırı sağ partiler.

Küreselleşmenin kaybedenlerinin sayısının artmasına, organize olmalarına ve seferberlik ilan etmelerine rağmen, küreselleşme henüz ölüme mahkum değil. Öncelikle küreselleşme halen hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelere fayda sağlamaya devam ediyor. Bu yüzden gelişmiş ülkelerde küreselleşmenin kaybedenleri hala azınlıkken, küreselleşmeden fayda sağlayanlar – bazen sessiz kalsalarda – hala çoğunluktalar. Aslında ‘kaybedenler' bile küreselleşme ve teknolojik inovasyonların getirdiği düşük ürün ve hizmet fiyatlarından fayda sağlıyor.

Bu yüzden popülist ve düzen karşıtı partiler hala azınlıkta. Bir zamanlar iktidarda olan Syriza bile geri adım attı ve AB'den çıkmak çok daha pahalıya mal olacağından kemer sıkma politikalarını kabul etmek zorunda kaldı. Ve İspanya'da Brexit referandumundan üç gün sonra yapılan son genel seçimler yüksek işsizlik, kemer sıkma politikaları, acılı yapısal reformlara rağmen ılıman Avrupa yanlısı güçler çoğunluk olmaya devam ediyor.

ABD'de Trump'ın cazibesi bile sınırlı çünkü seçmen tabanı demografik olarak çok dar. Kasımdaki başkanlık seçimlerini kazanabileceği ise hayli şüpheli.

Bu yüzden AB'nin birçok ülkesinde Avrupa yanlısı merkez sağ ve merkez sol koalisyonları iktidarda kalmaya devam ediyor. İtalya, Fransa ve Hollanda'da diğer üyelere göre AB karşıtı partilerin iktidara gelme riski yükseliyor fakat hala çok yakın bir ihtimal değil.

Son olarak ekonomik teoriye göre küreselleşme hem kaybeden hem kazanan herkese fayda sağlayabilir. Bu doğrudan tazminat veya serbest veya yarı serbest kamu ürünlerinin daha büyük fonlarla ticareti şeklinde olabilir (örneğin eğitim, yeniden eğitim, sağlık hizmetleri, işsizlik ödemeleri, emeklilik hakları).

İşçilerin daha fazla işgücünün özgür dolaşımını ve esnekliğini, yaratıcı teknolojilerin işleri yok ettiği ve yeni işler yarattığı bir ortamda kabul edebilmesi için, geçiş dönemi işsizliği sebebiyle oluşan gelir kaybının yerini doldurabilmek için uygun programlar gerekiyor. Kıta Avrupasında düzen partilerinin iktidarda kalmaya devam etmesinin sebebi kısmen de ülkelerinin çok ciddi sosyal refah sistemleri sağlıyor olmalarıdır.

Küreselleşme karşıtı tepkiler gerçek ve gittikçe büyüyor. Fakat işçilerin ikincil zararlarını telafi edecek politikalarla kontrol altına alınıp yönetilebilir. Ancak böyle politikalar sayesinde küreselleşmenin kaybedenleri bir gün kazananların sıralarına yükselebileceklerini düşünmeye başlar.