Libya’ya akıl verirken

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Mustafa AŞULA / Emekli Büyükelçi

Alelacele Libya'ya akıl veriyor ve özetle şu temel adımların atılmasını öneriyoruz:

- Derhal gerçek bir ateşkes sağlanmalı ve Kaddafi'ye bağlı askeri unsurlar bazı şehirlere uyguladığı kuşatmaları kaldırmalı ve şehirlerden çekilmeli

- Hiç bir ayırım gözetmeksizin, bütün Libyalı kardeşlerimize kesintisiz insani yardım akışı sağlayacak, güvenli insani bölgeler oluşturulmalı

- Tüm Libya halkının meşru çıkarlarını dikkate alan, kapsayıcı bir demokratik değişim ve dönüşüm süreci derhal, ivedilikle başlatılmalıdır. Bu sürecin hedefi de halkın özgür iradesiyle yöneticilerini seçeceği anayasal demokrasi nizamının tesisi olmalı

Bu önlemlerin formülasyonu sırasında ümit ve temenni edilir ki, veri niteliğindeki taban iyice incelenmiştir; öncelikle NATO'nun Bingazi ve yöresindeki isyancılara arka çıkmakta son zamanlarda gösterdiği isteksizliğin gerisinde ne olabilir? NATO'nun, bu denli bir politika değişikliğini öngörürken etkilendiği başlıca unsurlar nelerdir? İsyancılar bir bütün müdür yoksa, harekete önderlik eden ve kimlikleri de henüz yeteri kadar açıklığa kavuşmamış sınırlı sayıdaki kişilerden bağımsız olarak, kalan geniş halk kitlelerinin çabası, bir bakıma genlerinde mevcut olmadığı için, savaşmaktan çok, ötedenberi olduğu gibi, gündelik hayatı yaşamak ve siyaset yapanları sadece uzaktan ilgisizlikle seyretmek mi? Böyle ise, savaş sonlandırılsa bile, bu taban ile NATO'nun Libya'da yeni bir düzen kurması epeyce zor olmayacak mı? Bütün bu mülahazaların NATO'nun tutumunda etkin olabileceğini düşünmek herhalde fazla ampirik olmasa gerek. O halde, üyesi olduğumuz NATO'yu da geride bırakarak, ferden ön plana çıkmak çabamız niye?

Libya halkına insani yardım sağlanmasının düşünülmesi elbette çok doğaldır. Ancak burada, yerle birlikte, yardımların koordinasyonu ve yönetilmesi büyük önem arzetmektedir. Yetkili otorite olarak ilk nazarda hatıra Birleşmiş Milletler gelmektedir. Yardım kanallarının engellerden arındırılmış olarak açık tutulması herhalükarda bir 'kuvvet' unsurunu gündeme getirecektir. Böylesi bir kuvvet de ancak BM bünyesinde 'barış gücü' olabilir ki, teşkili ve görev talimatı aşikar ' kabul eden ülke'nin onayına bağlı olacaktır. Libya adına bu nitelikte bir onayı sağlamanın bugünkü koşullarda epeyce zor olması bir yana, ' barış gücü'nün genellikle bölünmelere yol açtığını ve çoğu kere bölünmüşlüğün bekçiliği şekline dönüştüğünü de, tecrübelerden hareketle, unutmamak gerekir.

'Ateşkes'e gelince, hem bunun ve hem de kuşatmaların kaldırılmasının karşılıklı olması bir zarurettir. Aksi halde, tek taraflı ateşkes ve yerleşim merkezlerinden çekilinmesi halinde isyancılara bir bakıma (carte blanche) verilmiş olacaktır ki, bu nitelikte bir öneriyi 'tarafsızlık' adı altında yapmak gerçekçi olmaz.

Libya'da anayasal demokrasi nizamına geçilmesi şüphesiz arzu edilen bir temenni olacaktır. Ancak bunun kısa bir süre içinde 'yapılabilirliliği' mutlaka tartışılmalıdır. Libya misali, zeminin müsait olmadığı ortamlarda, genellikle gelişmelerin izleneceği bir 'geçiş dönemi' öngörülür. Bu dönemin oluşu ile, süre ve koşullarını da yine ilgili ülke halkı tayin eder. Geçiş dönemi zarfında, başta eğitim olmak üzere, gerekli kurum ve kuruluşların amaca uygun olarak tesis ve yönlendirilmesi birincil hedef olarak ele alınır ve gerekirse halkın bu yoldaki topyekun çabalarına yardımcı olacak nitelikte, dışarıdan ancak teknik yardım mahiyetinde düzenlemeler önerilebilir.

Dolayısıyla Libya'ya barıştan yana öğütlerde bulunacaksak, matlup asgari zemini oluşturmak adına, önce, silaha sarılarak ayaklanan ve savaşı başlatanlara seslenmemiz beklenir.