Makina arızalandı, dengeler bozuldu

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Bülent ÖZATAY / Yeminli Mali Müşavir

[email protected]

Dünya ekonomi düzenini kuran batılı ülkeler 17'nci yüzyıldan itibaren teorisyenleri ve pratisyenleri ile birlikte tüm dünyayı kapsayan büyük bir ekonomi düzeneği kurmuşlardır. İlerleyen zaman içinde kurdukları makineyi daha da iyileştirmiş, güçlendirmişlerdir. Zaman zaman onarmış, tamir etmiş, bakıma almış; düzenin işlemesi için gün gelmiş Birleşmiş Milletler gibi kuruluşları sisteme entegre etmiş, gün gelmiş demokrasi adına savaşlar yapmış, ülke yönetimleri satın almış ve sistemi bugüne kadar iyi kötü arızasız işletmişlerdir.

Tek kelimeyle özetleyecek olursak "sömürü düzeni" olan bu sistemde, dünya kaynakları batı ülkelerine aktarılmaktadır. Örneğin Dünya Bankası ve Avrupa Birliği proje kredilerinde en büyük ortak nokta, verilen kredilerin sadece batı ülkelerinden yapılacak alımlarda kullanılması özelliğidir. Bir yandan kredi verilip ülkeler borçlandırılırken, diğer yandan verilen krediler tekrar batı ülkelerine dönmekte, kurulan sistemin sahipleri ürettikleri malları satmaktadır.

Bir başka örnek, sistemin içine zerk edilen ve "sermaye piyasası" diye adlandırılan mekanizmadır. Bu mekanizmada fiktif varlıklar oluşturulmakta, bankalar kullandırdıkları kredilerden doğan alacaklarını piyasada satmakta, varlığa dayalı menkul kıymetler bir yandan, bunların getirileri diğer taraftan kağıt haline getirilip satılmakta; gerçek olan bir birim, oluşturulan mekanizmayla on birim haline getirilmekte; her birim kendi kazancını elde ederek, gerçeğe dayalı olmayan kazançlar sağlanmaktadır.

Özet olarak, gerçek bir iken, hayali uygulamalarla üç kat, beş kat, hatta daha fazla ekonomik enstrümanlar yaratılıp, her enstrümandan ayrı kazançlar elde edilmektedir.

Neticede diğer ülkelerin kaynaklarından beslenen bu sistem, kaynak kalmayınca kendisini yemiş, 2007 yılındaki ABD'de başlayan mortgage krizi, önce sistemin güvertesi olarak inşa edilen bankacılık sistemini, ardından da sermaye piyasalarını vurmuştur.

Görünen odur ki, artık şartlar değişmiştir. Kurdukları oyunun kurallarındaki eksiklik veya göremedikleri gerçek gün yüzüne çıkmıştır. Bu gerçek, ekonomik kaynakların dünya ülkeleriyle paylaşılmamasının ve sadece kendileri tarafından kullanılmasının kendilerinin de sonunu getireceği gerçeğidir.

Makinenin dişlileri artık eskisi kadar rahat işlememekte, bugün hem ABD ekonomisi, hem de AB ekonomisi çıkış yolu aramaktadır.

Henüz sistemin güvertesindeki çatlak, kurulan düzeni çökertecek düzeyde görülmemektedir. Ancak art arda yaşananlar, bu çatlağın büyüyeceği ve dünya ekonomisinde kapitalist sistem yerine yeni bir sistemin hâkim olacağı yönündedir. Gelecek sistemin en büyük aktörlerinden birinin Çin, diğerinin Hindistan olacağı artık bellidir. Çin'in Afrika kıtası dâhil dünyanın tüm bölgelerindeki ekonomik söz sahipliği ve yayılışı tesadüfi değildir. Bu gün duygusal nedenlerle (Latin kültürü) AB'ye entegre edilen Yunanistan'ın çöküşü, sıradaki diğer AB üye ülkeleri; AB'nin lider ülkesi Almanya'nın beyhude çırpınışları bunun en güzel göstergelerindendir.

Artık denge bozulmuştur. Terazinin bir kefesindeki Almanya'dan diğer kefeye ne kadar kaynak aktarılırsa aktarılsın, kendi kaynağını yaratamayan diğer kefedeki ülkeler doymak bilmeyecek, terazi dengeye gelemeyecektir. Hem, Alman halkı buna ne kadar dayanabilecektir? Nitekim bu konuda basına intikal eden bazı toplumsal tepkiler başlamıştır. ABD ve diğer büyük batı ekonomileri, stratejik hatalarının sonuçlarını yaşamaya mahkümdur. Mahkümiyetin infazı ise yeni dünya ekonomisinin en büyük aktörü Çin tarafından yerine getirilecektir.

Türkiye, ise yetişmiş işgücü ve üretim gücüne ilaveten doğal kaynaklarını kullanma hürriyetine kavuşunca, yeni düzende önemli bir yere sahip olacaktır.