Obama'lı akreditasyon hamlesi, Amerikan imajını kurtarır mı?
Dr. Muammer ÖZTÜRK / Siyaset Bilimci
Umutların insanı Barak Obama'nın Amerika Birleşik Devletleri'nin yeni başkanı seçilmesi, sadece ABD'de değil, dünyanın birçok ülkesinde de önemli sayıda insan tarafından sevinçle karşılandı. Zaten, Obama'nın ABD başkanlık yarışına dahil olduğu süreç, ta en başından dünya kamuoyunun takibindeki öncelikli konuların arasında idi. Çünkü, ABD, bugünün süper gücü namıyla bir dünya markasıdır. Ancak, bir dünya markası olan ABD'nin imajı, baba ve özellikle de oğul Bush dönemindeki Ortadoğu'daki operasyonların ardından önemli derecede hasara uğramıştı. Bunu takiben ABD markası, muteber bir yönetim sistemi manasında uzun süredir bir inandırıcılık zafiyeti sergilemektedir. Muteber bir yönetim sistemi diye markalaşan ABD'nin dünya kamuoyu nezdinde sınıfta kalmasına yol açan, bu devletin bugünün yoğun etkileşimli dünyasının olmazsa olmazları arasında olan kültürlerarası yönetim becerisini sergileyememesi olmuştur. Sınırların kalktığı modern iş dünyasında dahi kültürlerarası yönetim becerisinin öncelikli bir iş ve yöneticilik şartı olarak zihinlerdeki yerini almış olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Hal böyleyken, dünyaya vaziyet etme iddiasındaki bir devletin kültürlerarası yönetim becerisi sergilemekte acziyete düşmesinin kabul edilebilir tarafı bulunmamaktadır. İşte, ABD yakın tarihteki politikalarıyla dünya halklarıyla etkileşiminde çok hayati hatalar yaptı ve buna bağlı olarak da özellikle üçüncü dünyada en nefret edilen ülke reytinginde ilk sıraya yerleşti. The Post-American World "Amerika Sonrası Dünya" isimli kitabın yazarı Fareed Zakaria'nın ifadesiyle, 'ABD, dünyayı küreselleştirdi, ama kendini küreselleştirmeyi başaramadı'. Kendisini küreselleştirememenin sistem olarak ABD için manası, inandırıcılığını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmak olmuştur. Bu alarm zilinin sesine kulak vermekten başka çare kalmadığını gören ABD sistemi, farklı 'renk'teki bir kişiyi başkanlık koltuğuna oturtarak, farklılıkları kuşatma yeteneği yönüyle sisteme inandırıcılığı yeniden inşa etme yoluna gitmiştir. Aslında, ABD'nin bu inandırıcılık pekiştirme işini daha çok dünya kamuoyuna karşı yaptığını görmek gerekir. Çünkü, ABD sistemi, kendi ülke coğrafyası dışında gerçekleştirdiği operasyonlarla ayakta kalan bir sistemdir. Dolayısıyla, ABD'nin kendi ülkesi dışındaki kamuoylarını ikna etme gibi zorlu bir görevi vardır ve bu sebeple de ABD'nin en zayıf noktası imaj zedelenmesidir. Barak Obama'lı bir ABD tablosunda şahit olduğumuz atraksiyonlar bütününü, bir süper gücün imajını tamir etme çabası olarak algılamak gerekir. Barak Obama'lı yeni dönemde ABD'nin, imaj tamir etme işini ciddiye alacağı aşikâr olmuştur. Burası tamam. Ancak, dış politikalarının bir neticesi olarak ABD'nin dünya kamuoyu nezdinde kaybettiği itibara bağlı bozuk imajı, ekonomi politikalarının yol açtığı mali krizle de bir defa daha sarsılmış oldu. O halde Amerikan sisteminin içinden çıkması gereken iki zorlu işi vardır. Obama'lı ABD, farklı kültürle iş tutma becerisini ispat etmek yanında, mali krizi çözme yönüyle ekonomik sistemine inandırıcılığı da sağlamak zorundadır. Ama ABD'nin bu işlerin üstesinden pek de gelemeyeceğini düşünmek için gözümüzün önünde maalesef yeterince sebep mevcuttur. ABD sisteminin kendine çekidüzen vermekten ziyade makyaj bir tedbir yoluna gittiğini düşünmeye yetecek en esaslı delil, küresel mali kriz patlak verdiğinde piyasaya aktarılması düşünülen 7 milyar dolarlık mali kurtarma paketinin 29 Eylül'de Temsilciler Meclisi'nce 'sosyalist devlet görüntüsü vermemek' uğruna engellenmesi olmuştur. Neyse ki paket bazı değişikliklerden sonra 3 Kasım'da kabul edilmiş ve piyasalar rahat bir befes alabilmişti. Temsilciler Meclisi'nin paketin ilk halini reddetme refleksi, Amerikan sisteminin asla kendini sorgulatma eğilimine -daha doğrusu tahammülüne- sahip olmadığını ziyadesiyle göstermiştir. Kapitalist Amerikan sistemi, hastalığa deva olacak olsa bile rakip bir sistemin usûlünü elinin tersiyle itebilme refliksini koruduğunu kriz şartlarında dahi ispat etmiştir. Sistemin ilkelerine yönelik amentünün neredeyse 'ölümüne' korunduğu Amerikan mekanizmasını daha iyi anlamak için Edward Said'in 'emperyal kibrin körlüğü' tabirini hatırlamakta fayda vardır. Öyleyse, Barak Obama'lı son ABD atraksiyonlarından ümitvar olmak için yine de sebep var mıdır?
Barak Obama'lı ABD atraksiyonlarından ümit var olmak için sebep var mı?
4 Kasım'da gerçekleşen seçimlerle başkanlığı kesinleşen Obama'nın ABD Başkanlık koltuğuna oturacağı 20 Ocak 2009 tarihine hızla yaklaşılırken siyahi yeni başkan, ABD isimli karmaşık mekanizmanın direksiyonuna hangi ekiple geçeceğinin ana görüntüsünü verdi. Obama'nın ekibinde yer alacağı kesinleşen isimlerin kişilik özellikleri ve geçmiş kariyerleri, umutların bağlandığı Obama'nın nasıl bir gidişat gerçekleştireceğinin ipuçlarını vermektedir. Obama'nın ekibinde yer alacağı kesinleşen Hillary Clinton, yeni başkanın Dışişleri Bakanı koltuğuna oturacak. Seçim sürecinde Obama'nın rakibi olan Bayan Clinton'ın iyi incelenmesi gereken oldukça 'renkli' bir kişiliğe sahip olduğu şüphe götürmez. En azından bayan Clinton kadar ilginç bir diğer şahsiyet, Bush döneminin Savunma Bakanı Robert Gates'in yeni dönemde de görev yapacak olması. Obama'nın 'yeni' kabinesinin ilginçliği, listede yer alan diğer isimlerle daha da belirginleşiyor. Siyahi Başkan Obama'nın kabine teşkilinde yer verdiği isimlerin zihniyet yapıları yakın plandan tetkik edilirse, kendisinin adaylık sürecinde söylem olarak dile getirdiği fikirlerle dengeli bir paralellik kurmak zorlaşacaktır. Bu duruma Obama'ya dünya kamuoyu tarafından yüklenen mana ya da misyon zaviyesinden bakıldığında da adaylık sürecindeki Obama ile Başkan Obama'nın pek de aynı kişilik olmayacağı anlaşılmaktadır. Bu uyuşmama hâli aslında aday Obama'nın, yani söylem düzeyindeki Obama'nın Başkan Obama'ya dönüşmede verdiği diyetin adıdır. Diyet kelimesini yaptığı ikili çağrışıma değinerek Obamalardaki uyuşmazlığa ironik bir izahat da getirilebilir. 'Bedel' manasına gelen diyet kelimesinin sözlü kullanımda 'perhiz' manasına gelen diyet ile ortak yazılıma sahip olduğu düşünülürse, aday, yani söylem düzeyindeki Obama'nın, Başkan Obama'ya dönüşmek için bazı şeylerden perhize, diyet'e gittiğini söylemek mümkündür. O halde yukarıdaki soruyu tekrar soralım: Barak Obama'lı son ABD atraksiyonlarından ümit var olmak için yine de sebep var mı?