Ortadoğu siyasi izdüşümünde Türkiye’ye bakış

Bekir Kavruk , ateş çemberine yakın konumdaki Türkiye’nin politik ve aktüel durumunu puzzle modellemesiyle değerlendirdi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Bekir KAVRUK 

Dünyada 2008’den bu yana yaşanmakta olan Mega Kriz AB’de Yunanistan’ın adı konulmayan iflasıyla zirve yaparken Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde 2000 yılların başlarında hayata geçirilen BOP kapsamında öncelikle Arap baharı adı altında batı ülkelerinin formatlamış olduğu demokrasi monte edilmeye çalışılmıştır. Ancak Irak – Afganistan örneklerinde görüleceği üzere ortaya çıkan ve pek hesaplanmadık ölçülerdeki etnik - ulusal tepkilerin bir ifadesi olan mezhep kavgaları Suriye’deki iç savaşta köktendinci selefi örgütlerin burada toplanmasıyla zirve yapmış, Çin, Japonya ve Rusya gibi süper güçler dahil batı alemi için çok ciddi terör tehdidi olarak algılanmaya başlanmıştır.

Ortadoğu karmaşası sürerken dünyada 21.yüzyıl içerisinde şekillenme sürecinin ABD+İngiltere (Anglosaksonlar ) ekseni ile Rusya (Putin) + Çin ve daha sonra katılması tahmin edilen Hindistan eksenleri arasında oluşacak süper pasifik güç üzerinde kurulacağı dolayısıyla süper güçlerin dikkat ve ana stratejilerin Ortadoğu’dan Pasifik’e kayacağı düşünülmektedir.  AB ise Almanya öncülüğünde Fransa ile ittifak halinde “süper güç olma özlemleri içerisinde” Yunanistan krizinin yol açtığı büyük zorluklara rağmen pasifik ekseninde etkin rol almak adına çıkış yolları arama sürecinde bulunmaktadır. Haliyle dünyada 21.yüzyılın şekillenme sürecinde Türkiye’nin de dahil olduğu uluslararası yarış ileri düzey rasyonel – analitik mantık, tecrübe, teknoloji, zeka, istihbarat ve özellikle doğru bilgi ve strateji gerektiren bir durum arz etmektedir.

Başkan Wilson döneminden bu yana başkanlık doktrinleri , ekonomi politikalar , insanlığa ağır bedeller ödeten dünya paylaşım savaşları ve ortaya çıkan yeni dünya düzenine ilişkin   stratejiler ve  görüşler dahil puzzle parçaları gibi bir araya getirilip ortaya çıkan resim dikkatle analiz edildiğinde;

-  dünyada fiziki ve ekonomik bazda küreselleşme sürecinin tamamlanmaya çalışıldığı ,
-  küresel medya yolu ile ulusal kültürel yapıların uluslarüstü yeniden formatlanmaya çalışıldığı 
-  NATO formatında görüleceği üzere askeri temelde tek dünya ordusuna zemin hazırlama adına ülkeler bazında silahlı kuvvetlerin zamanla ve aşamalı tasfiyesi sonrası uluslar bazında bu görevin kolluk kuvvetlerine (polis) kaydırılması , 
-  21.yüzyıl sonunda belki de BM tipi galaktik bir parlamento ve hatta bu parlamentonun atayacağı bir dünya hükümetinin oluşturulabilmesi için bu tip örgütlenmelere en yakın yapılanmaların ülkeler bazında federal olarak bölünmüş yapılardan geçeceği , ancak Ortadoğu’da olduğu gibi kaosa sürüklenen ülkelerin eninde sonunda ya parçalanma ya da federal yapılanma süreci içerisine girecekleri,hususları genel hatlarıyla ortaya çıkmaktadır… 

Batı toplumları aydınlanmanın bir ifadesi olan Rönesans dönemi sonrası yaşanan süreçte sırasıyla inanç , bilgi evreleri sonrası bilinç toplumu evresine geçmiş toplumlar olup , bu toplumların fertleri din dahil dünyayı saplantılardan uzak bilinç boyutunda algılamaya başlamaları yaratıcılıklarını tetikleyip toplumsal ve teknolojik gelişmelerinin önünü tamamıyla açmış bulunmaktadır.

Dünyanın en doğusunda yer alan Japonya, Kore ya da Tayvan gibi gelişmiş ülkelerinde batılı bilinç toplumları içerisinde kabul edilmeleri dikkate alınması gereken bir durum arz etmektedir. Çin ve Rusya’nın da kendi Rönesans evrelerinden bir şekilde geçtikleri kabul edilebilir. Dünyanın en yenilikçi ve modern ülkelerinden birisi olan Japonya aynı zamanda din , gelenek ve göreneklerine oldukça bağlı kalmış bulunmaktadır. Japonya toplumu özgürlükçü -demokratik kültür ortamıyla teşvik gören yaratıcılığın ürünleri olan teknoloji ve modernliğin gerçekte toplumun öz kültürleri için asla tehlike arz etmeyip tam tersine mükemmel tamamlayıcı unsurlar olduğuna en güzel örnek teşkil etmektedir. 

Türkiye dünya konjonktüründe düşük faiz ve sıcak paranın bolluğu yanında 2001 krizi sonrası hayata geçirdiği serbest rekabetçi , yenilikçi  Neo liberal politikalar ve azalan bürokrasisinin etkisiyle başarılı bir büyüme trendi yakalamıştır. AB uyum sürecinde Maastricht ekonomik kriterlerine yaklaşırken belediye hizmetlerindeki etkili ve olumlu yatırımların da katkı sağladığı çarpan etkisiyle fiziki olarak zenginleşmiş ve G-20 içerisinde yer alma başarısı göstermiştir.

Ancak fiziki zenginleşmesine uyumlu sosyal – kültürel yani insan faktör kalitesinin temel olduğu beşeri zenginleşmeyi yeteri düzeyde henüz sağlayamamıştır. Bu durum hem toplumsal mekanizmaların hem de adalet sisteminin hızlı , kurumsal ve sağlıklı işleyişini ve Türkiye’nin 21.yüzyıl sürecindeki iddiasını çok olumsuz etkilemektedir . Acı gerçeğimiz şudur ki toplumda yarı feodal, yarı demokrat, okuma ve dinleme özürlü ama çok bilir, agresif, güce (lidere) ya da hurafelere tapma eğilimli, şehir kültürünü henüz tam benimsememiş ve spordan politikaya, aile ilişkilerinden trafiğe kadar demokratik kültürün aynası olan günlük hayat , insan ilişkilerinde ve medeni gelişiminin ve özellikle iç barışın istikrarında çok olumsuz rol oynayan ciddi bir nüfusun hala var olmasıdır. (Bakınız : Türkiye’nin 2023 hedefinde birincil sorunu.. (6.12.2011)  

Türkiye yakın geçmişe kadar başta ABD olmak üzere batılı ülkeler nezdinde laiklik-modernlik- islam ve demokrasi dörtgeninde çok önemli model örnek bir ülke olarak görülmüştür. Taksim gezi olayları sürecinde ise Türk Demokrasi Tarihi ve Taksim’in Anatomik Analizi (17.6.2013 ) yazımızda deşifre ettiğimiz üzere İttihat ve Terakki’den bu yana 140 yıllık amansız vesayet mücadelesini sonlandırmak amacıyla sadece Türkiye adına değil İslam alemi adına da tarihi bir fırsat yakalamıştır. 

Ancak y- neslinin öncü olması itibariyle bütün dünyada büyük ilgi uyandıran ve resmi kayıtlara göre 3,5 milyon insanın sokağa döküldüğü Taksim Gezi olayları ortaya çıkan meçhul provokatörlerin de bulandırmasıyla siyasi yönetim tarafından sadece yanlış algılanmamış öyle hatalı yönetilmiştir ki batılı ülkeler nezdinde çok özel bir önem arz eden Demokrasi – İslam ikilemi ağır hasar almıştır.

Adil , arabulucu ve abi gibi bir rol oynaması gereken Türkiye bir süredir izlediği dış politika ile uluslararası arenada ilk defa artık laik değil sünni pozisyonlu ve üstelik Ortadoğu’lu bir din devleti olarak algılanmaya başlanmış ve kendisini birden mezhep kavgalarının ve Ortadoğu ateş çemberinin menzilinde bulmuş , Afganistan’a dönme sürecine giren Suriye sınırında Pakistan’a dönme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. 

Din eksenine kayan Türkiye’yi kendisine Mısır’da modellemeye çalışan Mursi’nin haksız da olsa darbe yemesine yol açması yanında başta Bengaldeş ve Pakistan olmak üzere diğer islam ülkelerinde ortaya çıkan çalkantılarda model ve örnek ülke Türkiye’de yara alan demokrasi – İslam deneyiminin çok olumsuz rol oynadığını söylemek mümkündür. Bu dış politikanın ortaya çıkardığı fiili durum şudur ki diğer Kuzey Afrika ve Arap ülkeleri ile de ilişkilerin bozulmasına ve hatta Azerbaycan ile dahi ilişkilerin temkinli olmasına yol açmıştır. 

İsrail karşıtlığının tabanda Yahudi düşmanı anti semitizme kayma eğilimi ABD ve AB ile ihtilaf konusudur.. Kısacası komşularıyla sıfır sorun iddiasıyla yola çıkan ve yalnızlaştıkça kendini değerli yalnızlık diye avutan Türkiye’nin tabiri caiz ise “stratejik derinliğinde” boğulma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı , teori ile pratiğin hiçbir şekilde birbirine uymadığı sonucuna varmak mümkün görünmektedir. 

Dünyanın şekillenmesinde 20.yüzyıl başlarından itibaren önemli rol oynayan ABD başkanlık doktrinlerinde Türkiye açısından şüphesiz ki 1913 – 1921 yılları arası ABD’de 2 dönem başkanlık yapan T.W.Wilson döneminde geliştirilmiş doktrinin 12.maddesinin içeriği itibariyle ayrı bir yeri vardır. Mazideki bu doktrinden yakın geçmişe kadar BOP dahil geliştirilen ve Türkiye’yi ilgilendiren en önemli kısmının Kuzey Irak, Kuzey Suriye, Türkiye ve İran’ı kapsamına alan kamuoyunda ciddi tartışmalara yol açan ve bu bölgedeki Türkmen nüfusu da pek dikkate almadığı anlaşılan “ Büyük Kürdistan “ adı altında haritaların ortaya çıkması olduğunu aşağıda sonuç kısmında ele alacağımız analizler öncesi hatırlatmakta yarar vardır. 

SONUÇ:

Türkiye’nin Esad’ın devrilmesine yönelik izlediği strateji ve Suriye politikasının da aktif katkı sağladığı iç savaşta ortaya çıkan “ilk ağır fatura" Türkiye’ye akın eden 2 milyondan fazla olduğu tahmin edilen mülteci akınıdır. Bu mültecilerin Türkiye’nin her yerine dağılmış olması Suruç örneğinde görüldüğü üzere çok ciddi güvenlik sorunu teşkil ettiği gibi işsiz bu büyük nüfusun gelecekte ciddi sosyal sorunlara da yol açması kaçınılmaz görünmektedir.  

1 Mart tezkeresinin reddinden bu yana (2003) geçen 12 yıllık zaman gözlemlendiğinde Türk hava sahası, liman ve topraklarını kullanamamasından ötürü başarısız olduğu hissiyatındaki ABD’nin, ayrıca ağır ekonomik ve sosyal faturanın yarattığı hınç ve hayal kırıklığı çuval geçirme olayı ile sembolleşmiş bulunmaktadır. Diğer taraftan 2.körfez harekatı sonrası petrol zengini kuzey Irak’ta oluşturulan ABD destekli Kürt bölgesi bugün özerkliğini kazanmış olup, kökten dincilerin elinden kurtarılan petrol bölgelerinin güvenliği de onlara devredilmektedir. “2. Fatura" olarak ancak bu durumu gerçekçi  kabullenen Türkiye Kuzey Irak Kürt yönetimi ile sıkı diplomatik ilişkiler içerisine girmeyi tercih etmiş bulunmaktadır.

Çin, Japonya ve Rusya dahil tüm batı ülkeleri nezdinde sadece IŞİD dünyada ortak ve tartışmasız olarak çok ciddi güvenlik tehdidi olarak görülmektedir. Esad rejiminin Rusya, Çin ve İran ekseninde hareket etmeye çalıştığı bilinmektedir. Suriye’de hava harekatlarına yönelen ABD’nin ise karadan bu kez de başta PYD dahil kürt muhalif güçlerle işbirliğine girdiği ve üstelik batıdan yüzlerce kişinin bu saflara katılmak üzere akın ettiği haberleri batı basınında sık sık yer almaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin batı destekli PYD’yi de kapsamına alacak zorlu 2 cepheli savaş açma girişiminin batıdan anlamlı destek bulma olasılığı gerçekte zayıf olup, ayrıca Türkiye iç güvenliği açısından çok riskli ve maliyetlidir. 

Türkiye’nin kendi iç dünyasına değil dış dünyanın gerçeklerine çok daha uygun taktik ve stratejilere geçme zorunluluğu vardır. Aksi takdirde Türkiye’nin de Suruç katliamı sonrası İncirlik’in devreye sokulması dahil askeri rol almaya başlamasıyla IŞİD’in Kuzey Suriye’den çıkarılması hatta yok edilmesi varsayımı altında ve Türkiye’nin “gerçekte hatalı olduğu artık ortaya çıkan Esad’ı devirme strateji ve politikaları sonrası "bu kez Suriye’nin kuzeyinde Akdeniz’e Kürt bölge ve koridorunun “3.fatura “ olarak açılma olasılığı merak uyandıran bir konu olmaya devam edecektir. 

7 Haziran sonrası ilk defa kürt siyasi hareketi %13 oy oranı , 6 milyon oy ve 80 milletvekiliyle parti olarak TBMM’de meşru temsil edilme imkanına kavuşmuş olup , önemli sayıda sol eğilimli Türk milletvekili çıkarmasının yanında bir kısım Türk seçmenin desteğini de (emanet) aldığı bilinmektedir. Erken seçim olasılığı sonrası HDP’nin barajın altında kalma varsayımı dahi 6 milyona yaklaşan seçmeninin var olduğu  gerçeğini asla yok etmeyeceği gibi aksi bir hal ise Kandil’e gereksiz koz sağlayarak potansiyelin tekrar siyasi zeminden askeri zemine ve dolayısıyla tekrar teröre, mücadele ve kontrolü zor olan yer altına kaymasına neden olabilir. Bu durum IŞİD tehdidiyle birleştiğinde özellikle Turizm ülkesi olan Türkiye’de çifte çarpanlı ciddi ekonomi ve terör riskine yol açabilir.. Yarım kalan çözüm süreci sonrası diyalog arayışlarında siyasi zeminli HDP ile askeri zeminli Kandil arası çekişmede devletin elbette meşru zemindeki HDP’yi tercih etmesi beklenmekle birlikte anahtar rolün tüm geçmişe rağmen İmralı’da olduğu gerçeğini göz önünde tutmakta mutlak yarar vardır.. 

Federal yapılanmayı ifade eden “başkanlık sistemi” her ne kadar ülke yönetimde daha pratik olduğu kabul edilse ve global sistemin NetWork arzularıyla örtüşse de demokrasi ve Rönesans  evrimini henüz tamamlayamamış Türkiye gibi karmaşık etnik yapılı ve üstelik trafikten , futbol ve politikaya kadar çatışma potansiyel ve ortamının hakim olduğu ülkelerde ve üstelik bu kritik süreçte oldukça riskli olup , daha ağır faturaların ortaya çıkması söz konusu olabilir..    

Bekir Kavruk Hakkında Bilgi ve Önceki Yazıları