Pakistan ve kamuoyumuz

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Mustafa AŞULA / Em. Büyükelçi

Pakistan'ın maruz kaldığı ve şimdiye kadar tarihinde yaşamadığı vüsattaki su ve sel baskını felaketi bize, aslında bilinen, ancak çoğu kez saklı tutulan bir gerçeği maalesef hatırlatmıştır; Kamuoyumuz Pakistan'ı yeteri kadar tanımamaktadır. Özellikle alınmasınlar ama genç nesil Pakistan'la Hindistan'ı birbirine karıştırmakta, Pakistan'ın bizim için arz ettiği ayrıcalığı pek dikkate alamamaktadır.

Arada bir iş, ticaret veya resmi görevle Pakistan'a gidip gelenlerin yaptıkları değerlendirmeler tümüyle yanıltıcı ve noksandır. Pakistan'ı yerel bir yerleşim merkezinin, keza çok yerel bir köşesinden görmek, bu ülkenin hakikatte sahip olduğu müstesna imkan ve kabiliyetleri göz ardı etmektir. Her şeyden evvel Pakistan, başta, bugün sular altındaki Pencapla, tarifsiz su ve toprak kaynaklarına sahiptir. Ağır sanayi ile birlikte, özellikle orta çaptaki imalat ve tekstil sanayi, Pakistan'ı bölgesinde ve dünyada şöhret yapan unsurlardır. Sayıları genel nüfusa göre nispeten az olmakla beraber, birinci sınıf olarak vasıflandırılabilecek bürokrasi yanında, üstün eğitim ve disiplinle yüksek savaş gücünü temsil eden silahlı kuvvetler, Pakistan denilen büyük yapının dayandığı temel sütunları, köşe taşlarını oluşturmaktadır. O silahlı kuvvetler ki, yanı başındaki üç misli ve hasım Hindistan'ın başlattığı ve bugün de bütün kanlı yüzü ile Keşmir'de sürdürdüğü savaşlarda, asla görmezden gelinmeyecek bir realite olduğunu her defasında kanıtlamasını bilmiştir.

Pakistan'da yönetimler elbette geniş kitlelere yiyecek, örtünme ve mesken (kana, kapra va mekan, merhum Zülfikar Ali Bhutto'nun sloganı idi ) temin etmenin yoğun çabası içinde olmuşlardır. Bu konudaki başarının oranı bugün tartışılsa bile, Pakistan'ın kendisine özgü demografik, ekonomik ve sosyo-kültürel yapısı dikkate alındığında, bağımsızlıktan bu yana geçen süre zarfında yine de alınan mesafenin büyüklüğü kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bu bakımdan, bugünkü sorunları vesile sayıp, Pakistan'ı, yönetim olarak, yetersizlikle yargılamak büyük haksızlıktır.

Pakistan'ın en önemli kazanımlarından biri, hiç şüphe yok ki, insan unsurudur. Pakistan halkı asırlarca Hint boyunduruğu altında yaşamış olmanın verdiği eza ve cefayı bugün bile yüreğinde hissetmektedir. Kendi öz toprak parçası üzerinde kendi inancını yaşamak, yiğit ve yürekli Pakistan halkı için, bağımsızlığın ve egemenliğin ta kendisidir. Bu konuda koşullar ne olursa olsun, ne taviz ve ne de tartışma söz konusudur. Bu hissiyatı, ağır hayat şartları nedeniyle biraz örselenmiş de olsa, sokaktaki her insanın hala parlayan gözlerinde görmek mümkündür.

Türkiye'nin ve Türklüğün Pakistan'da ve Pakistan halkı nazarında müstesna bir yeri vardır. Bu ülkede resmi temsilci olmak gerekmiyor, salt Türk olmak, eller üstünde muamele görmek ve sevgi halesiyle sarmalanmak için yetiyor. Hilafet döneminde olsun, milli mücadele ve Cumhuriyet döneminde olsun, halkta bu hissiyat değişmemiştir ve herhangi bir karşılık beklenmeksizin, hep var olagelmiştir.

Türkiye, Pakistan'ın öteden beri karşı karşıya bulunduğu belli başlı sorunların önemli bir kısmını aşmayı başardığı için olacak, halk olarak, Pakistan'la, beklenen ölçüde ilgilenmiyoruz. Halbuki vefa, bizi karakterize eden en önemli meziyetimizdir.

Halen, her sene ayni mevsimde yağan muson yağmurlarının da etkisiyle, Indus nehri kuzeyden başlamak suretiyle, Pakistan'ın neredeyse tamamını kat ederek, Karaçi'ye kadar önüne ne geldiyse yıkıp geçmiştir. 2 bin insan hayatını kaybetmiş, 6-8 milyon insan evsiz kalmış, 20 milyon insan etkilenmiş, tahıl ve pirinç alanları sular altında kalmış, yollar köprüler ve barajlar yıkılmıştır.

Bu çaptaki bir felaket karşısında büyüklerin ferdi girişimleri bir yana, Birleşmiş Miletler toplanmış ve dünya yardıma çağrılmıştır.

Türkiye'miz bu dost ve kardeş ülke ve halktan gelen canhıraş feryatları, kabul etmek gerekir ki, epeyce sonraları duymaya başlamıştır. Resmi 10 milyon dolarlık nakdi yardım yanında, aynı yardım kargoları, TOBB'dan, MÜSİAD'dan ve diğer bazı sivil toplum örgütlerinden ve halktan kıpırdanmaları ancak davet edebilmiştir. Basın ve görsel medya bu konuyu işlemeye keza ancak başlayabilmiştir. Beyanat veren bir Sayın Bakanımız, yardım konusunda ön sıralarda yer alacağımızdan bahsetmiştir. İnşallah bu da olur.

Eminim Pakistan halkı bu yaralarını da zamanla sarmasını becerecektir. Ancak gün dayanışma günüdür. Bunun kanıtını açıkça ortaya koymalıyız. Örneğin, Cumhurbaşkanı ve Başbakan düzeyinde de afetle çağrılara ihtiyaç var. Hatta bir iki günlük zaman ayırmak suretiyle, Pakistan'daki yönetim ve dolayısıyla halk bu zamanlarda mutlaka ziyaret edilmelidir. Hele bazen bir güne üç seyahat sığdırabilen Dışişleri Bakanımız herhalde ve hemen Pakistan'a gidebilmelidir. Türkiye bölgeselliğini gösterip, civar ülkelerin olabilecek katkılarını koordine ve organize edebilmelidir.