Patateste fiyat artışının ekonomi politiği

SERBEST KÜRSÜ / PROF. DR. HAVVA TUNÇ İstanbul Üniversitesi Öğr. Gör.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Türkiye kendi kendine yetebilen dünyanın yedi ülkesinden birisi olmasına rağmen izlenen ve /veya izlenmekte olan tarım politikalarında kırmızı çizgilere gereken önemin verilemediğinden temel tarım ürünlerinde hala ithalatçı ülke konumundadır. Tarımsal ürün arzında yaşanan üretim artışı ve bunun planlanamaması üreticinin zarar etmesine yol açmaktadır. 2012 yılında patates üretimindeki artışı ve ürünün satılamayıp elde kalması patates üreticisinin zarar etmesine yol açmıştı. Ve bunun neticesinde 2013 yılında patates eken çiftçi sayısının azalmasına ilaveten yaşanan kuraklık üretimdeki daralmanın şiddetini artırarak patatesin birim fiyatının 5 TL kadar çıkmasına yol açmıştır. 2014 yılında ise kuraklık neticesinde patates fiyatı artmıştır. Ve 2015 Martı'nda patates stoklarının azalması yanı sıra Adana bölgesinden beklenen taze patates hasatının gecikmesiyle patatesin birim fiyatı 5 Türk Lirası'nı aştı.

Patates stratejik tarım ürünü olması yanı sıra düşük gelir gruplu hane halkların temel besin kaynağı olması sebebiyle fiyat artışının sosyo-ekonomik etkileri olmaktadır. Patates birim fiyatındaki artış ulusal üretim yetersizliğinden mi? Yoksa üretim politikasındaki yanlışlardan mı kaynaklanmaktadır?

Aktif nüfusun %30 tarımda istihdam edildiği ülkemizde, birim fiyatı 5 TL olan patateste olduğu gibi diğer tarımsal ürünlerdeki fiyat artışı da olağan bir durum olmayıp izlenmekte olan tarım politikaları sonucu yurt içi tarım fiyatları yurt dışı tarım fiyatlarından ayrışmaktır. Ve Türk tarımında, bir kaos ve istikrasızlık söz konusu olup her hasat döneminde bu durum yaşanmaktadır.

Ürün arzının doğrudan hava koşullarına bağlı olması ve üretim miktarı bir önceki yılın fiyatına göre oluşması yani cari dönemin ürün arzı bir önceki yılının fiyatının fonksiyonu olması nedeniyle tarımsal ürün arzında istikrarsızlık kaçınılmaz olmaktadır. Diğer bir deyişle, bir önceki dönem ürün birim fiyatı yüksek olan veya üreticisine para kazandıran tarımsal ürün bir sonraki dönem çiftçi için cazip ürün olmakta ve ekilebilir topraklarda söz konusu ürünün ekilmesi ile beraber artan üretim miktarı verimlilik artışıyla değil, ekilebilir alan hacmindeki artışa paralel ortaya çıkan üretim artışı plan programsız sadece el yordamıyla gerçekleşmesi ve malı üreten çiftçinin kurumsal kimliğinin olmaması ürün birim fiyatının düşmesine yol açmaktadır. Ürün birim girdi maliyetlerindeki artışa rağmen birim fiyatın düşmesi çiftçinin zarar uğramasına yol açmakta. Buna birde bu ürünün geçmişteki uygulamalardan kaynaklanan ithal izninin varlığı eklenirse, kayıplar daha da artırmaktadır.
Türk tarım sektöründe ürün arzında istikrar sağlanmadıkça fiyatlarda aşağı ve yukarı yönlü hareketler sıklıkla yaşanacak olup bunun Türk tarım üreticisi için gelir kaybı tüketici için yüksek fiyat demektir. Ne üretici ne de tüketici kazanamıyorsa Türkiye ekonomisi kaybediyor demektir.

Sektörün sağlıklı işleyebilmesi için, Türk tarımında her bir tarımsal üründe, üretim planlaması yapılmalı ve olması gereken arz fazlası tespit edilmeli, olması olası arz fazlasını elimine edecek yapısal ve sosyal politikalar oluşturularak uygulamasına acilen geçilmelidir. Diğer taraftan, tarımsal ürün fiyatlarında taban ve tavan fiyat belirlenerek üreticinin kurumsallaşmasına eğitim ve finansman desteği verilmelidir. Daha da önemlisi, tohumluk, gübre, enerji gibi tarımsal girdilerde maliyet artışlarını minimize edecek ve rekabet avantajını yitirmeyecek şekilde iç pazar dış dünyanın rekabetine terk edilmemelidir.

Sonuçta, taze sebze ve meyve dahil tarım ürünlerinin tamamında, tarım ürünlerinin dış dünyayla rekabet edilebilirliğini sağlayacak fiyat ve prim desteği verilerek ve de koruması sağlanarak iç piyasa dış dünyanın rekabetine açılmalıdır. Aksi takdirde her hasat sonunda patateste olduğu gibi benzer öykülerin yaşanması kaçınılmaz olup sektör gelir ve kaynak kaybına uğrar.