Rahatsız edici çelişkiler!

Uğur Civelek, ekonomik ve piyasalardaki gelişmeleri DÜNYA okurları için değerlendiriyor...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Finansal piyasalarda oluşturulan görüntü ile ekonomideki eğilimler arasındaki büyük çelişkileri sık sık vurguluyoruz ve bu durum bazı kesimleri rahatsız ediyor. Oysa gerçekten etkin çalışan bir serbest piyasa ve bunu mümkün kılacak demokratik ortam peşinde olanların yaklaşımımızı memnuniyetle karşılaması gerekir. Zira iki kesim arasındaki çelişkilerin büyümesi sorunların ağırlaşması, belirsizlik ve kırılğanlığın artması, güven bunalımının derinleşmesi, serbest piyasa ve demokrasi gibi kavramlardaki özün tümüyle tüketilmiş olması anlamındadır. Ya da farklı bir açıdan yaklaşırsak sorunların ağırlaşmaya devam ediyor ve yetkililerin bu duruma kayıtsız kalarak şeklen kısa vadede görüntüyü kurtarmaya çalışıyor olması serbest piyasa anlayışı ve demokrasiye veda edilmiş olduğu anlamına gelir.

Normalde finansal piyasaların, ekonomi cephesindeki eğilim ve beklentileri fiyatlaması, asla yönlendirme çabası içine girmemesi, gerçeği aramaktan asla vazgeçmemesi, ekonominin aynası olmaya çalışması gerekir. Bekentileri olumlu çizgide tutarak, olumsuzlukları görmezden gelip belli kesimlerin çıkarını ön planda tutarak yapay bir görüntü oluşturmak serbest piyasa anlayışına aykırıdır. Zira yönlendirme etkinlik kaybına yol açar ki bu da sorunların oluşması ve ağırlaşması anlamındadır; istikrarsızlığın dalga dalga büyüyeceği ve güven bunalımının derinleşeceği anlamındadır.

Son aylarda finansal piyasalarımızda yaşanan eğilimlere bakarak nasıl bir ekonominin fiyatlandığını ve bunun ne oranda gerçekçi olduğunu irdelemeye çalışalım. Bu arada her türlü etkenin hesaba katıldığı, herkesin tutarlı davrandığı ve yönlendirme çabasına girmediği varsayımlarından hareket edildiğini unutmayalım. Türk Lirası'nın değerlenmesi ekonominin sağlıklı bir büyüme sürecine girdiği, rekabet gücünün arttığı ve bu süreçten pay almak üzere risk iştahının arttığı anlamındadır; ekonomi büyüyecek, işsizlik azalacak ve enflasyon düşük düzeylerde kalacak ve belirsizlik unsuru olmayacak anlamındadır. Hisse senetlerinin yükselmesi de Türk Lirası'nın değerlenmesi ile aynı beklentilerin doğal bir sonucudur. Yukarıda özetlediğimiz beklentilerin döviz ve borsada etkili olduğu bir ekonomide kredilerin genişlemesi, kredi notlarının yükselmesi ve buna paralel olarak risk priminin düşmesi ve ekonominin genişlemesi olağandır; Ayrıca kısa vadeli faizlerin de değişmemesi beklenir...

Aksine söz konusu ekonomide mali sektörün kredi notu düşürülmek üzere yakın izlemeye alınmış ise, yeniden yapılandırmalar mahsup edildiğinde kredi hacmi daralıyor ve risk primleri yükseliyor ise durum farklıdır. Merkez Bankası ekonomideki daralma eğilimini aşmak üzere para politikasını gevşetip kısa vadeli faizleri düşürebilir. Ciddi boyuttaki parasal genişleme ve faiz gerilemesine rağmen kredi cephesindeki olumsuzluklar devam ediyor ise durum çok ciddidir. Böyle bir ortamda yerli paranın değerlenmesi ve borsanın yükselmesi yapay ve anormaldir, böyle bir durumun kalıcı olması beklenmemelidir.

Krediler, finansal piyasalarda ekonomideki eğilimler arasında bağlantı değişkenidir. Ekonominin sağlığı açısından kredi hacminde eğilim ve kredi kalitesi hayati önemdedir, temel ilkelerden asla vazgeçilmemelidir. Ekonomik büyümeye paralel olarak kredi hacminin artması veya daralması normaldir, kredi hacmini arttırıp veya azaltmak ekonomi politikası araçlarından biri değildir. Normalde faaliyet gelirleri ve rekabet koşulları ile kredi hacmi ve faizler arasındaki paralel olması gereken ilişki hayati önemdedir. Rekabet koşulları bozulur ve faaliyet gelirleri erirken kredi hacmi genişliyor ise orta vadede sorunların oluşması ve ağırlaşması kaçınılmaz olabilir, gelir dağılımı bozulur sorunlu kredilerle beraber işsizlik ve kamu açıkları kontrolsüz bir şekilde artabilir...

Maalesef son on yılda kredi cephesinde yapılmaması gereken her şey küresel düzeyde yapıldı ve sorunların oluşması ve ağırlaşmasına kayıtsız kalındı. Rekabet koşulları bozuldukça faaliyet gelirleri eridi, faaliyet gelirleri eridikçe hem gelir dağılımı bozuldu hem de faaliyet dışı gelir yaratmak giderek zorlaştı, klasik ekonomi politikalarının nimet-külfet dengeleri bozuldu ve krizler kaçınılmaz hale gelerek güven bunalımını derinleştirdi. Çaresizlik arttıkça birileri finansal piyasaları yapay bir şekilde yönlendirerek faaliyet dışı gelir yaratmaya ve kredi krizini çözmeye çalışıyor; merkez bankaları para pompalayıp faizleri düşürüyor, döviz ve hisse senedi piyasaları manipule ediliyor. Fakat bu hareket kredi verme ve kredi kullanma isteği artmadıkça geldiği yerde tutunmakta zorlanıyor. Ayrıca kredi vermek ve almak iştahının mevcut sorunlara daha da ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramayacağı artık çok iyi biliniyor. Kredi ve gayrimenkul piyasalarındaki durum, döviz ve hisse senetlerindeki gelişmeleri teyit etmiyor, finansal piyasalar ise bırakın ekonomiyi yönlendirmeyi, kendi ayakları üzerinde durmakta zorlanıyor, desteklerin bel vermeye başlaması kafaları iyice karıştırıyor...

Ekonomideki açmaz sosyal ve siyasi dengeleri de etkiliyor, birileri kendileri gibi düşünmeyenlere tahammül edemiyor, medeniyet tükeniyor. Finansal piyasaları pembeleştirmek bu durumu değiştiremiyor ve gizleyemiyor...