Ramazan Ayı ve tarım fiyatları

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Yrd. Doç. Dr. Afşin Şahin / Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi

Fiyatların müdahalesiz oluştuğu piyasalarda, eğer verim ve verimlilik artışı yakalanabilmişse sistematik bir fiyat aşınması beklenir. Dijital kameraların film kameraların yerini, fiyat ve kalite avantajıyla alması örnek verilebilir. Ancak bitkisel ve hayvansal üretimde verim ve verimlilik artışlarını yakalamak aslında çok daha zordur. Ayrıca eş anlı bir gelişim sağlıklı bir girdi -  çıktı yapısı ve tablosu için zorunludur. İki alt sektörün fiyat dinamikleri birbirini doğrudan ve dolaylı kanallarla etkilemektedir. Etki kısmen gecikmeli olmakla birlikte, mevsimsel olaylardan ve spekülatif hareketlerden büyük ölçüde kısa zamanda etkilenmektedir. Nitekim, Ramazan ayında gıda tüketimi ilginç bir şekilde işlenmiş ve işlenmemiş gıda fiyatlarına da yansımaktadır. Hatta İMKB'de gıda sektörü hisse senetleri de yukarı yönlü etkilenmektedir. Mevsimsel fiyat artışları kendini gösterirken, tarım sektörü unutulmuş mudur yoksa oruç tutarken mi akla gelmektedir sorusu ortaya çıkmaktadır. Ya da Ohmae'nin sorduğu gibi sektör unutulmuş, fakat kararın infazı gecikmekte midir ? (1). 

Basit bir mantıkla A olayı veri iken B olayının gerçekleşme olasılığına koşullu olasılık denilmektedir. Bu noktada, bir A olayının önceden gerçekleşmesi gerekir. Dolayısıyla bilgi demetinin çeşitlenmesiyle başarı olasılığının artmasını bekleriz. Çiftçinin eline geçen fiyatların yükselmesi olayı, enflasyon sepeti içindeki payı fazla olan gıda fiyatlarını da yükseltmekte ve enflasyon serisi yükselişe geçmektedir (2). Bu iktisadi hipotez pek çok çalışmada reddedilmemektedir. Bu çerçevede gıda fiyatları ve enflasyon ilişkisinde, buğday ve et fiyatları başta olmak üzere pek çok ürünün manşetlerde yer alması anormal değildir. Artan buğday ve et fiyatlarına kısa süreli çözüm olarak da sırayla ithalat gündeme getirilmiştir.

Uzun vadeli düşünüldüğünde, önümüze ilginç bir bilanço çıkmaktadır. Çünkü Türkiye'de tarım sektörü tarihsel olarak dışa tamamen kapalı tutulmuştur. 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı yürürlüğe girmiş, ancak bitkisel ve hayvansal ürünler hariç tutulmuştur. DTÖ ve Avrupa Birliği müzakereleri gündeme gelmiş, fakat yüksek gümrük vergileri ve ithalat yasaklarıyla sektör dışa kapalı tutulmaya devam etmiştir. Bu noktada önemli bir problem aklımıza gelmektedir. Bir sektör dışa uzun süre kapalı tutulur, yurt içi desteklerle de önemli ölçüde desteklenirse, o sektörün bir sonraki aşamada gelişmesini beklersiniz. Sektör rekabetçilik kazanamamış, halen ithalata ikame olamamış ve ihracat yapamıyorsa yapısal problemler ve sorunlar var demektir.

Çiftçinin sürdürülebilir gelir elde etmesi ve şoklardan minimum etkilenmesi için Avrupa Birliği üretimden bağımsız destekleme sistemleriyle çeşitli önlemler almıştır. Bunların en günceli Tek Çiftlik Ödeme Yöntemi olmuştur (3). Ancak üretimden bağımsız destekleme sistemi, çiftçinin gelir düzeyini her zaman istikrarlı kılmamaktadır. Bunların en önemlisi mevsimsel koşulların bozulduğu zamanlardır. Mevsimsel koşullar olumsuza döndüğünde, birincil olarak tahıl ve benzeri ürünlerin üretiminde azalma yaşanmaktadır. İkincil olarak da hayvancılık sektöründe maliyetler yükselmektedir. 

Çiftçinin sürekli geliri, yaşanan kısa dönemli hareketlerden etkileniyorsa, çiftçi iş piyasasında başka sektörlerde ikame ilişkisi arayacaktır. Sonucunda da başta göç olmak üzere kent ekonomisinde, kırdan kente göç eden işgücünün bir değişim etkisi olacaktır (4). Mevsimsel gelir ve tüketimin hanehalkı boyutunda etkilendiği böyle dönemlerde, kamunun rolü ne olmalı diye sorulmaktadır. Kamunun ithalat çözümü böyle dönemlerde bir müdahale aracı olarak bile görülebilmektedir. Kamu, bunu TMO ve Et ve Balık Kurumu aracılığıyla buğday ve ette yapmıştır. İthalat yoluyla arz ve talep dengesi sağlanmaya çalışılmıştır. Kimi kesimlerce, ürünlerde arz açığı olmadığı ve spekülatif fiyat hareketleri ile fiyatların şiştiği belirtilmiştir. Yükseliş spekülatif fiyat hareketi ile bile olsa, ilk başlarda ithal edilen et miktarı ihtiyacı karşılamaya yetmemiş ve fiyat katılığının önüne geçememiştir. Bir başka konu ithalatı hangi firmanın yapacağı sorusuna ilişkin olmuştur. Bunun çözümü de ihale yöntemi olmuştur.

Nitekim, Türkiye tarımsal ürünlerde kendi kendine yeterli değil midir? Tarım ve hayvancılık sektörlerinde yıllarca ithalat yapılmamasına ve sektöre ciddi destekler sağlanmasına rağmen, dünya ölçeğinde rekabetçilik neden yakalanamamıştır? Hayvancılık sektörüne sıfır faizli yatırım ve işletme kredi verilmesi ve kasaplık havyan ithalatında gümrük vergilerinin %40'a düşürülmesinin uzun vadede ne gibi, hangi kesime faydaları olacaktır? Ya da artan tarımsal ürün fiyatları fakir vatandaşları nasıl etkilemiştir? Örneğin Simler'e göre 2006-2008 yılları artan gıda fiyatları, Uganda'da yoksulluğu artırmıştır (5). Sağın bilimlerden de destek alarak bu sorular üzerinde ilgililerin ciddi anlamda düşünmesi gerekmektedir.

(1) Ohmae, K. (2008). The Next Global Stage, Pearson Education, Inc. Wharton School Publishing, s. 341.

(2) Şahin, A. ve Akdi, Y. (2007). "Çiftçinin Eline Geçen Fiyatlar Endeksinin Fiyatlar Genel Düzeyi Endeksi ve Döviz Kuruyla İlişkisi", İktisat, İşletme ve Finans, 21: 116-122.

(3) Şahin, A. (2008). "Avrupa Birliği'nde Tek Çiftlik Ödeme Yöntemi ve Türkiye Açısından Değerlendirilmesi", Kamu-İş İş Hukuku ve İktisat Dergisi, 10, 197-210.

(4) Şahin, A. ve diğ. (2006). "Türkiye'de Kırdan Kente Göç Olgusu Üzerinde Kırsal Kalkınma Politikalarının İşlevselliği", Ekev Akademi Dergisi, 10, 295.

(5) Simler, K.R. (2008). "The Short-Term Impact of Higher Food Prices on Poverty in Uganda", World Bank Policy-Research Working Paper, No. 5201.

Bu konularda ilginizi çekebilir