Reel sektörün kur savaşı: Hangi cepheden konuşacak?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

Mustafa YILDIRAN / Yard.Doç.Dr.Mustafa YILDIRAN Cumhuriyet Üniversitesi İİBF Maliye Böl. Mali İktisat bilim dalı

İhracat yapan işletmeler kur savaşında, kur değerinin artması tarafında yer almaktadır. Diğer işletmeler ne tarafta yer alacak? Bu sorunun cevabı kolay verilemiyor. Türkiye'de hem kamu da cari açığın (uluslararası finansman) finansman sorunu var, hem de reel sektörde döviz açığı var. 2010 yılının ilk çeyreğinde özel sektörün 83 milyar dolardan fazla döviz açığı var. Ayrıca petrol dışındaki ithalatın çoğunluğunu da reel sektörün sermaye malları ve diğer malların ithalatı şeklindedir. Dolayısıyla reel sektörde kur artığında ithalat ve borçlanma maliyetleri artacaktır. Türkiye'de ihracat yeteneği yüksek olan tekstil gibi sektörler ise, son altı yılda kurdaki düşüşten sürekli sıkıntı çekmiştir. O zaman reel sektörde temel soru, ithalat ve dış finansmana devam edilecek mi? veya ihracat artışı için kurlar yükselmeli mi? Bu açmaz da sanki reel sektör kur artışından yana bir tavır almış gibi görünmektedir. Gerçekte ise kurların arttığı bir durumda ithalat yaparak ve dövizle borçlanarak sağlanan karlar ortadan kalkabilir. Ayrıca ihracat yapılması durumunda istihdamın artırılması gerekecektir. Bu istihdam artışının işgücü maliyetlerini artırıcı ve üretim geri dönme zorunluluğu vardır. Reel sektör gerçekten kur artışlarını isteyebilir mi? bu şartlar altında bu sorunun cevabı: 'mutlaka ister!' değildir. Konunun ayrıntılarını maddeler halinde tahlil edersek şu sonuçlar çıkar:

· Reel sektör döviz açığından dolayı kur riskine maruzdur. Bu artışı emebilecek kadar döviz likiditesine sahip değildir. Ekonomide bu şekilde bir gelişmenin reel sektöre alternatif maliyeti de yüksektir.

· Reel sektörün ithalatı muhasebe kayıt sisteminde tam olarak gösterilmemektedir. Dolayısıyla vergi yönünden tehlikesi yoktur. Türkiye'de hesap planında ihracat satışları, '601 Yurtdışı Satışlar' hesabında bulunmasına rağmen ithalatın muhasebe sisteminde gerçek boyutlarını gösteren bir özel hesap yoktur.

· Reel sektör döviz borçlarının maliyeti iç borçlanmadan düşüktür. Döviz kredilerinin maliyeti uluslararası faizlerden (LIBOR gibi) oluşmaktadır. Dolayısıyla şu anda krizle mücadele eden devletler likiditeyi korumak için faizleri düşük tuttuğundan, döviz kredisi maliyeti şu anda çok düşüktür. Bu durum dövizle borçlanmanın cazibesini koruduğundan kurun yükselmesini istemek çok tutarlı değildir.

· Reel sektör, finansal kaldıraç (borç aktif oranı) oranı dövizli borçlar sayesinde son altı yıldır düşmektedir. Reel sektörde kur avantajı ile borçların yabancı para değeri artmasına rağmen, TL'ye çevrildiğinde işletmelerin kaldıraç oranı düşmektedir. Bu durumda işletmelerin kredibilitesi ve kredi notu yüksek olmaktadır. İşletmelerde kur yükselmediği zaman avantaj olarak bu özel durum devem edecektir.

· Reel sektörün dış borçlanmasında dışarıdaki kendi grubuna bağlı şirketlerin rolü yüksek olduğu ve dışarıya vergisiz mali kaynak transferi sağlayan bir yöntem olduğuna dair işaretler bulunmaktadır. Reel sektör bu durumda kur artışından zarar görebilir.

Reel sektör kur düşüşlerinden kaynaklanan ihracat kaybı için şikâyetlerinde bazı sektörler için haklı olsa da, genel anlamda zor bir tercihtir. Türkiye'de ihracatın artırılmasını reel sektörden çok kamu kesimi istemektedir. Çünkü ihracat, hem istihdam sağlamaya dönük, hem de döviz girişi için faydalıdır. O zaman optimal çözüm için kurların piyasadaki oluşumuna müdahale etmeden çözümler de bulunabilir. İhracat yapan işletmelerin kur sorununa çözüm olarak kur aşağıya düştüğünde bir taban fiyattan döviz satın alınması mümkün olabilir veya merkez bankasına kur sabitleyici bir anlaşma yapma esnekliği(gelecek sözleşmesi ile belirli fiyattan döviz satın alma)  tanınabilir. Kur savaşlarında Türkiye'de reel sektörün cephe tayin etmesi zor görünmektedir. Savaştaki zorluk kur politikasındaki pozisyonun sıkışıklığıdır.