Şeffaflık ve parlaklık
Kuyumculuk sektörünün en hızlı büyüyen markalarından biri Jival. Tasarımları ve koleksiyonları kadar başarı hikayesiyle de dikkat çekiyor. Kısa bir sürede ilk beşe giren şirket, şimdilerde otel projelerine başlıyor… Markanın mimarlarından Naim Gençoğlu an
Başar Babataş
Jival; Hint dilinde şeffaflık ve parlaklık anlamına geliyor… Biz de şirketin yönetim kurulu başkanı Naim Gençoğlu ile sohbetimiz sırasında öğreniyoruz. Henüz beş yıllık bir geçmişe sahip olmasına rağmen, herkesin bildiği bir marka haline geldi Jival. Bunun kahramanlarından biri Naim Gençoğlu. Kahramanı diyoruz çünkü kısacık zamanda ürünleri 2 bin 500 noktada satılan ve sektöründe en iyi 5’e girmeyi başaran bir marka yaratmış. Bu başarı öyküsünü bizzat Gençoğlu’ndan dinliyoruz…
Altın işine nasıl başladınız?
Kapalıçarşı’da 13 yaşından itibaren çıraklık yaptım. Okulla aram çok iyi değildi. Lise 2’de okulu bıraktıktan sonra Kapalıçarşı piyasasına girdim Maddi şartlarımız çok parlak olmasa da zorunluluğum yoktu okulu bırakacak kadar. Ama daha çok ticari hayata eğilimim vardı benim. Dolayısıyla çıraklık dönemimde çarşıya gidip para kazanmak daha cazip geldi. Sonunda ağabeyimle beraber ilk dükkanımızı açtığımda okul çok anlam ifade etmemeye başladı. Ben de yoğun olarak işe gitmeye, kısacası okuldan kaytarmaya başladım.
İlk dükkanınızı Kapalıçarşı’da mı açtınız?
Evet çarşıda açtık. Dolayısıyla benim para kazanma eğilimim arttı ve okulu bıraktım. Ticari hayat mücadelesi de o dönemde başlamış oldu.
Ailede sizden başka kuyumcu var mıydı?
Dayılarım kuyumcuydu. Benim Kapalıçarşı serüvenim 1992’ye kadar sürdü. O arada altın zincir üretimi yaptığımız bir şirket açtık. Oraya ağabeyim başladı. Kapalıçarşı’da da hayat eskisi gibi olmayıp, karlılık azalınca oraya geçtim. Böylece üretim tarafında olmaya başladık. 2006 yılında da artık sektördeki markalaşmanın ve üretim fazlalığının markayı olmaz ise olmazları arasına soktuğundan, Jival’i kurduk.
Kaç ortak kurdunuz?
Dört ortaktık. Sonrasında ikisi ayrıldı. Şirketin çoğunluk hissesi bizim. 4-4.5 yıl içinde Jival’i sektörün lider firmalarından biri haline getirdik. 1970’li 80’li ve 90’lı yıllarında üretmek önemliydi. Ürettiğiniz takdirde satabilir konumdaydınız. 2000’li yıllardan sonra imalatlar fabrika haline dönünce ciddi bir üretim potansiyeli oluştu. Ancak talep daraldı. Talepteki daralmayı markalaşmanın önemine varıp böyle bir yola girdik. Tüketici de çok bilinçlendi eskisi gibi değil artık. 2000’li yılların öncesindekiyle şimdiki arasında bir fark var. Şimdiki tüketici, iyi bir marka istiyor.
Söz konusu olan altın olunca güven de ön plana çıkıyor değil mi?
Kesinlikle öyle, kuyumculukta geçmişten beri güven esastır. Herkesin bir kuyumcusu vardır gider ondan alışveriş ederdi. Takı bir statüdür. Bir arkadaşınıza eşinize ya da dostunuza bir hediye aldığınızda mutlaka üstünde bir damgası olan kutuyla hediye etmenin getirdiği bir prestij vardır. Dolayısıyla tüketici de no-name (markasız) ürünlerin yerine, markalı ürünleri tercih etmeye başladı. Türkiye’de hala markalı ürüne talep yüzde 35-40’lar
seviyesinde. Batı da ise bu çok daha yüksek. Ama 5 sene evvel çok daha düşüktü.
Tüketici fiyat farkından dolayı mı, yoksa alışkanlıklarını değiştiremediği için mi markasız ürünleri tercih ediyor?
İsimsiz ürünü tercih etmesinin altında mutlaka fiyat farklılığı da var. Ama tercih edenler markalı ürün daha yüksek fiyatlı olmasın rağmen –ki bu fark çok yüksek değildir- doğru bir hizmet alabileceği için tercih ediyorlar. Ayrıca markalı diye ille de pahalı olacağı anlamına da gelmiyor. Aslında ödenen o ekstra bedel (marka değeri) alacağınız hizmete ve desteğe ödenen bir fark bir anlamda. Hizmet olarak dönmesini sağlıyor. Problem yaşadığınızda dönüş olmasını sağlıyorsunuz. Bu bir güvence neticede.
Yine Jival’e dönersek bayii sayınız kaça ulaştı?
Şu an yaklaşık 2 bin 500 noktada varız. Mağazalaşma konusunda eskisi kadar agresif değiliz. Mevcut satış noktalarından faydalanarak ilerliyoruz. Krizle beraber stratejimizi de değiştirdik. Çünkü düşünün mevcut bir kuyumcunun müşterisi ve vitrini hazır. Siz bir köşe aldığınızda çok daha hızlı bir şekilde satışa döndürebilme imkanına sahipsiniz. Kaldı ki Türkiye’de şu an 30 bin hazır perakendeci var. Sistemden faydalanmayı tercih ettik. İyi ki de bunu yapmışız, istediğimiz potansiyeli çok kısa zamanda yakaladık.
Jival’in anlamı ne?
Bu ismi biz koymadık. İlk çıktığımızda bir ajans ile çalıştık. O sıralarda da bir kamuoyu araştırması yaptırdık. üç tane isim belirledik ve tüketiciye sordurduk. Benim en son seçeneğim Jival’di ama tüketici tarafından bu beğenildi. Bin kişiye soruldu ve yüzde 70’i Jival dedi. Jival eski Hint dilinde şeffaflık parlaklık anlamına geliyor. Dolayısıyla bizim de kulağımıza hoş geldi, iyi de bir jingle buldular. Ve akılda kalan bir isim haline geldi.
Pazar payınız nedir?
Şu anda biz ilk beş marka içindeyiz. Dönem dönem ikinci olduk, bazen üçüncü. Değişkenlik gösteriyor. Marka olmayanlar markalaşmayı çok kolay zannederler. Derler ki ne olacak ki, ver televizyona bir reklam olsun bitsin. Hayır o iş öyle değil. Markalaşmak ‘kara yazı yazmak gibidir’. Kar eridiğinde hiçbir şey de görmeyebilirsiniz neticesinde. En önemlisi doğru iletişimi yapmak.
Hedef kitleniz daha çok kimler?
Bu sektörde biraz farklı şeyler yapmaya çalıştık. İlk Jival’i kurduğumuzda ben kurumsal bir yapı oluşturmaktan yanaydım. Öyle bir yapı oluşturduk. Biz perakendecilerle iletişim halinde olup üretim gücümüzü de kullanarak buna göre şekillendirdik. Sektördekiler bel altından vurmaya çalıştılar ve “Jival çok hızlı patladı, patladığı gibi de söner” gibi bir algıyla yaklaştılar. Ama 35 yıllık deneyimimizle bunun böyle olmayacağını biliyorduk. Doğru ürünlerle büyümeye devam ettik. Bizim şu an oluşturduğumuz hedef şu aslında. Bizim sektörümüz iki kriz yaşadı. Birincisi bütün dünyanın yaşadığı ekonomik kriz, ikincisi ise bunun yansıması olarak altın fiyatlarının yükselmesiyle yaşadığımız krizdi. Şimdi birini atlattık geriye ikincisi kaldı, yüksek altın fiyatları.
Bunun çözümü ne?
İşçilik fiyatlarının düşürülmesi. Bizvitrinlere uygun fiyatlarla girmeyi hedefledik. Son dönemlerde mesela Hürrem yüzüğü çok moda.
Sizin de böyle popüler koleksiyonlarınız var mı?
Biz hem trend oluşturmaya çalışıyoruz hem de mevcut olan trendleri yakalamaya çalışıyoruz. Muhteşem Yüzyıl dizisi çok etkili oldu ve renkli taşlar ön plana çıkmaya başladı. Renkli taşları her yerde kullanmaya başladık.
Bu tip diziler aslında sizin piyasanızı da canlandırıyor değil mi?
Kesinlikle öyle çünkü özellikle televizyon tüketiciyi ciddi anlamda yönlendiren bir mecra. Dizi ilk çıktığında kuyumculuk sektörüne bu kadar fayda sağlayacağını kendisi de bilmiyordu (gülüyor). Artık neredeyse her bayan zümrütlü yüzük takacak hale geldi. Hürrem gibi hissettiriyor herhalde.
Üretimin tamamını kendiniz mi yapıyorsunuz?
300 kişilik üretim ekibi olan bir firmamız da var. Jival için özel tasarımlar yapıyoruz. Dışarıdan aldıklarımız da mevcut. Takıları genellikle kadınlar tercih eder.
Son dönemlerde pırlantalı ürünler mi yoksa sade takılar mı daha revaçta?
Türkiye’de pırlanta son 3-5 senedir ciddi anlamda hacim yakalamaya başladı. Özellikle yükselen altın fiyatlarıyla bu potansiyel oluştu. Geçmişte lüks ve ulaşılamaz olarak görülen pırlanta artık alınabilir bir hal aldı. Dolayısıyla bugün gidip 700-800 liraya pırlantalı bir ürün alınabiliyor. Kullanıcılar pırlantayı biraz daha prestijli görüyorlar. Biz ilk başladığımızda pırlanta yüzde 10’luk hacmimizi alırken bugün yaklaşık yüzde 40-45’lere ulaştı. Önümüzdeki günlerde altının da önüne geçecektir.
Buradan altın fiyatlarının artacağı sonucunu mu çıkartmalıyız?
Benim tahminim altın fiyatları artacak. Çünkü ben hala dünyadaki krizin bittiğini düşünmüyorum.
Başka sektörlere yatırım yapmayı düşünüyor musnuz?
Biz kuyumculuğun dışında yatırımcı olarak bir inşaat firmasıyla çalışıyoruz. Palladium Alışveriş Merkezi, çeşitli rezidans ve ofis girişimlerimiz de oldu. Antakya’da bir alışveriş merkezi projemiz başlayacak önümüzdeki günlerde. Otel projesine de giriyoruz. Şehrin merkezinde iki tane bina satın aldık. Bunların rönevasyonu 1-2 yıl kadar zaman alacak.
Konum olarak nerede bu oteller?
Taksim civarında. Şu an tam yerini açıklamıyoruz. Biri 100, diğeri 60 yataklı olmak üzere iki senede hayata geçecek.
Biraz da özel yaşam konuşalım, kaç çocuğunuz var?
İki çocuğum var. Oğlum 21, kızım 18 yaşında. Oğlum ABD’de okuyor, kızım bu sene Koç’u bitirecek. Kızımın resme merakı da var, özellikle endüstriyel tasarım okumak istedi. Muhtemelen işlerimizi de onlara bırakacağız.
Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
Kayak yapmayı seviyorum. Sık sık spor yapıyorum. Kaymak için genellikle yurtdışını tercih ediyoruz. Bir arkadaş grubumuz var onlarla gidiyoruz. Yazın ise genellikle teknede vakit geçiriyorum.
Resme meraklı olduğunuzu biliyoruz…
5-6 sene önce resim merakım başladı. Öncesinde müzayedelere katılarak anlamaya çalıştım. Resim piyasasında nelerin ön plana çıktığını araştırdım. İşin girdikçe de daha çok ilgimi çekti. İlk etapta sevdiğim için asmak için satın aldım. Eğer bir ressamın resmi bana hitap ediyorsa alıyorum. İlle de prim yapacak diye alma yoluna gitmiyorum. Belki koleksiyonum genişlerse o alanda da ilerleyeceğim.
Koleksiyonunuzda kimlerin eserleri var?
Benim koleksiyonumda Ferruh Başağa, Adnan Çoker, Devrim Erbil, Güngör Taner, Selma Gürbüz, İrfan Önürmen, Mustafa Horasan, Ahmet Güneştekin, Bedri Baykam, Zekai Ormancı, Mustafa Ata gibi isimler var.
Toplam kaç parça resim var?
Geçenlerde bir röportajda 35 parça dedim ama sonrasında sayınca bunun 50’yi aştığını gördüm. Koleksiyoner demek için çok erken ama olma yolunda adım attım. Müzayedeleri çok yakından takip ediyorum. Bu sektörde ciddi anlamda gelişmeye başladı. Eskiden ressamlar aç doğar aç ölür derlerdi. Ama son beş senede çok gelişti. Resim almaya meraklı genç jenerasyonun gelmeye başladığını gördüm. Bu alan daha da genişleyecek. Çerçeve genişledikçe, hacim büyüdükçe hem fiyatlar yükselecektir hem de yeni ressamlar girecektir.
Peki daha çok hangi tür resimleri tercih ediyorsunuz?
Daha çok çağdaş resimler.
Her resim alan koleksiyoner değildir dediniz. Bundan sonra nasıl devam edeceksiniz?
Mantıklı bulduğum resimleri almaya devam edeceğim. Özellikle genç ressamların, vizyonu olan ressamların resimlerini takip ediyorum. Danıştığımız arkadaşlarımız da var. O doğrultuda genç ressamlara da yatırım yapacağım.