Şehitler ölmez, vatan bölünmez mi?!
EKMEL TOTRAKAN / (E) [email protected]
Her terörist saldırısından sonra nakarat haline gelen bu sloganı duymaktan bıkmadınız mı? Dışişleri yüksek ilgililerinin "Kuzey Irak Merkezi Hükümeti'ni şiddetle uyardık" babalanmalarını, Başbakanlık'ı, Milli Savunma Bakanlığı'nı, İçişleri Bakanlığı'nı işgal edenlerin, "Terörle mücadelemiz giderek artan bir şekilde devam edecektir" beylik cümlelerini duymaktan sıkılmadınız mı? Yine her saldırıdan sonra askeri yetkililerin "Bölgede geniş çaplı operasyonlar başlatıldı" haberlerini dinlemeğe tahammülünüz kaldı mı? Güya ayrılıkçılara gözdağı vermek! ama aslında direk imalatçılarını ve bayrakçıları zengin etmekten ve bunları dikenlere övünme sağlamaktan öteye gitmeyen, daha kaç tepeye upuzun direklerle bayrağımızı dikmeliyiz? Lütfen bu suallere samimi cevaplar verin, verin ki, uykudan uyanmış olalım.1984'ten bu yana terör uzmanı geçinenlerin, uluslararası ilişki uzmanlarının, devlet kademesindeki yetkililerin her taarruzdan sonra televizyonlarda yapmış oldukları değerlendirmeleri şöyle bir hatırlayın ve de bu son saldırıdan sonra ahkam kesenlerin dedikleri ile karşılaştırın, acaba aralarında "virgül" farkı var mı? Hele, hâlâ yok efendim "Bölgede işsizlik varmış ta, kültürel haklar yeterince verilmemiş de, Kürtler ikinci sınıf vatandaşmış da onun için bu teröristler dağlara çıkıp silaha sarılmış" diyenlere ne demeli? Türkiye'nin işsizleri sadece Güneydoğu'da mı? Diğer bölgelerdeki şehirlerin varoşlarına bir bakın bakalım. Onlar neden dağlara çıkmıyorlar, bunlara katılmıyorlar? Diyorlar ki onların arkasında uluslararası destek yok.O zaman sen devletsen, tüm işsizlerinin arkasına kendi desteğini sen koy. İnsanın "Tanrım aklıma mukayyet ol" diyesi geliyor. Evet senelerce Kürt kökenli vatandaşlarımızın konuşmalarını, radyo skeçlerinde, tiyatrolarda alay konusu yapmadık mı? Onlara, "pis Kürt, tembel Kürt ve hatta ne yazık ki kuyruklu Kürt" nitelemelerini yakıştırmadık mı? Böylece sahip çıkmadıklarımıza zaman içinde başkaları bölgedeki kendi yararları için onlara sözde sahip çıkmaya başladılar. Durum öyle bir hale geldi ki, televizyonda gazeteci Faraç'ın, "PKK kanlı bir terör örgütüdür dediği ve arkasından "DTP onun siyasi uzantısıdır" diyebildiği ve DTP'yi göklere çıkarmaktan da çekinmediği zaman geldi. Bu arada, DTP de, kadro halinde yüce Meclis'te İmralı'da devlet korumasındaki bir eli yağda bir eli balda PKK beyzadesine "sayın" demekten vazgeçmiyor ve tezkereye Meclis'te karşı çıkan tek parti olabiliyor. Bu kafaların bu meseleye çözüm getirmesi olası mıdır?
Dostlarım, hayal aleminden çıkıp, şunu iyice kafamıza sokmalıyız, bunlar "bayrak istiyor, bunlar toprak istiyor, bunlar o topraklarda millet olmak istiyor." Diyarbakır Belediye Başkanı, "Bölgenin petrol dahil, tüm ekonomik yararlarını bana verin" demedi mi? Yukarıda belirttiğim isteklere inanmak için bu eşkıya daha ne yapmalı ve onu destekleyen demokrasi havarileri daha ne demeli ki? Neymiş ABD bize istihbarat bilgileri veriyormuş. Ortadoğu'ya, aslı "Büyük Amerika Projesi" olan sözde "Büyük Ortadoğu Projesi" ile Irak'ı bölerek yönetmek üzere giren ABD'nin, istihbarat bilgileri verirken "tazıya tut tavşana kaç "demediği ne malum? Hava kuvvetlerimizin lojistik destek tesislerine verdirdiği hasara bire bir şahit oluyoruz ama,eşkıyaya verdirilen kayıplardan o denli bilgi sahibi değiliz. Unutmayalım ki tesisleri yeniden inşa etmek, yeni eşkıya yetiştirmekten daha kolaydır.Ayrıca güpegündüz ve hazırlığının günlerce sürdüğü belli olan bu son taarruzun istihbarat bilgi paylaşımına ne oldu?Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız, Talabani ile öpüşüp dostluk mesajları verirken, Genelkurmay İkinci Başkanı son bilgilendirme toplantısında "Kuzey Irak'taki yönetimin başkanı Barzani'nin bize yardımcı olmadığını ve PKK'ya lojistik destek sağladığını" açıkça belirtti. Bu bölge neresi ve kimin hükümranlığında? Irak Merkezi Hükümeti Cumhurbaşkanı Talabani ile Barzani'nin. O zaman akla şu sual geliyor. Biz NATO üyesi bir ülkeyiz, hem de aldığından fazlasını NATO'ya veren tek ülkeyiz. NATO sözleşmesinin en önemli maddelerinden biri 5. maddesidir. Bu madde genel anlamda, "NATO ülkelerinden birisine "dışarıdan ve silahlı" bir saldırı olursa, tüm NATO Ülkeleri buna karşılık verir. Bu yardım, silah, personel, lojistik destek ve/veya mali yardım olarak şekillenebilir" der. Şimdi,11 Eylül'de ABD'nin İkiz Kuleler'ine ve Pentagon'a bir saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırı, içeriden ve silahsız olarak, uçakların intihar saldırıları şeklinde oldu. Durum böyle olmasına rağmen, yani NATO'nun 5. maddesine herhangi bir uygunluk yok iken, NATO, ABD'nin başvurusu üzerine bir iki gün içerisinde kökü dışarıda deyip "terörü önleme" amacına yönelik olmak üzere meşhur 5. maddeyi yürürlüğe soktu ve ardından biz de, terörü önlemek! üzere ABD'nin koluna girip Afganistan'a asker gönderdik. Pekala, bize yapılan taarruzların lojistik olarak, harekat üssü olarak sığınak ve barınak olarak dayandığı yer, ülkemizin dışında ve güya Irak'ta hükümran olan Irak Merkezi Hükümeti'ne bağlı değil mi? Yapılan taarruzlar da silahlı değil mi? O zaman 5. maddeye uymayan ne var? 5. madde, sorunlu bir maddedir. Soğuk harp yıllarında "savunma" mantığına dayandırılmış idi. Günümüzde ise "güvenlik" mantığına dayandırılıyor. Hangi mantıkla olursa olsun değişen bir şey olmaz. Niye biz de ABD'den daha da haklı olduğumuz bu durumda, NATO'dan 5. maddeyi yürürlüğe sokmasını istemeyiz? Yoksa Irak'ta gerçek hakimiyetin ABD'de olmasından dolayı ABD'nin vetosunu yemekten mi çekiniyoruz? Yoksa adaletin kuvvetliye ait olduğu söylemine mi takılıp kalıyoruz? Hele bir deneyelim bakalım. Hiç olmazsa o zaman dostu ve düşmanı daha iyi ayırt etmiş olmaz mıyız? Şunu da unutmayalım ki, Birleşmiş Milletler Tüzüğü bile, komşusu olsun olmasın bir ülkeye karşı kendisini tehlikede hisseden ülke, gerekli önlemleri alır der. Bunu her ne kadar BM onayına bağlar ise de ABD'nin Irak'a müdahalesi, BM kararı ve onayı ile mi olmuştur?
Değerli dostlarım, korkunun ecele faydası yoktur. Bu gün "şehitler ölmez, vatan bölünmez" diyenlerin sabırları taşıp, yarın "evlatlarımız ölüyor vatan bölünüyor" demelerine, ülkemizin çeşitli yerlerinde 6-7 Eylül benzeri olayların, bu sefer Kürt kökenli vatandaşlarımıza karşı yapılmasına sıra gelmeden artık, "söylemden vazgeçip cesur eylemlere yönelmenin" zamanıdır. Aksi takdirde her zaman söylediğim gibi, "geç kalan teselli, idamdan sonraki affa benzer" sözü korkarım bir defa daha haklılık kazanacaktır.