'Sıcak para, varlık satışı ve inşaata dayalı politikadan vazgeçilmeli'
2017’nin ortalarına gelindiği halde hala ekonominin bir kıskaçta olduğunu kaydeden MHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Kenan Tanrıkulu, sıcak paraya, varlık satışına ve inşaata dayanan bir ekonomi politikasından vazgeçilmesi gerektiğini söyledi.
Canan SAKARYA
MHP İzmir Milletvekili Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Kenan Tanrıkulu, sıcak paraya, varlık satışına ve inşaata dayanan ekonomi politikasından vazgeçilmesi gerektiğini belirterek, yapısal dönüşümü sağlayacak güçlü bir sanayi stratejisine ihtiyaç bulunduğunu söyledi. Tanrıkulu, Türkiye ekonomisinin ‘kumarhane kapitalizmi’ olarak adlandırılan; üretmeyen, iş alanları yaratamayan, faiz, repo, borsa oyunları, döviz ticareti gibi alanların giderek ön plana çıktığı bir ekonomi yapısına hızla dönüştüğünü kaydetti. Tanrıkulu, Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak’ın sorularını cevaplandırdı.
►Ekonomide nasıl bir tablo ile karşı karşıyayız?
2017’nin ortalarına geldik ve ekonomi bir kıskaçta. Küresel riskler; yani jeopolitik belirsizlik, terörizm ve sosyal istikrarsızlık yaygın olarak karşımızda. Geldiğimiz noktada sanayimiz ise; bilimsel ve teknolojik içerikten, yenilikçi ve yaratıcı fikirlerden yoksun, üretim tekniklerini geliştirme ve uyarlama yeteneği zayıf, ürettiği ve satışa sunduğu ürünlerde (dolayısıyla ihracatında) ithalat bileşeninin payının yüksek olduğunu görüyoruz.
İmalat sanayii; geçen yıl, önceki yıla göre ciddî ivme kaybı yaşamış ve büyüme oranı son bir yılda 2 puan düşmüştür. 2016 yılı gerek üretim, gerekse istihdam cephesinde kötü geçmiştir. 2017’nin ilk yarısında ise ekonominin lokomotif gücü olan sanayide; üretim, ciro, istihdam ve çalışılan saat verileri yılın tamamına dair umutlu bir tablo vermemektedir.
►Bu tablodan kurtulmak için hangi adımlar atılmalı?
Burada yapılması gereken, gerçek anlamda yapısal reformların hayata geçirilmesidir. Ancak TBMM Genel Kurulu’nda iktidarın getirdiği ve bu hafta görüşülecek olan tasarı bu haliyle; zeytinlikleri, meraları, kıyıları talan eden, üretim dostu olmayan düzenlemeler içermektedir.
Oysa ülkemizin ihtiyacı; sağlam bir sanayi politikasından başlayan, sanayi alt yapısının hazırlanması ve üretici dostu hale getirilmesi ile devam eden, nihai olarak da üretim süreçlerinin planlanması ve desteklenmesini içeren gerçek anlamda bir yol haritasıdır. Ülkemiz, sanayileşmede ya yeni bir yol bulmak, ya da yeni bir yol açmak durumundadır. Zira dünyada yaşanan değişim ve dönüşümler Türkiye’nin önüne başka bir çıkış yolu bırakmamaktadır.
►Nasıl bir sanayi stratejisi oluşturulmalı?
Önemli olan, sanayi politikamızda yapısal dönüşüm sağlayacak güçlü bir sanayi stratejisi oluşturmaktır. Bu stratejinin içinde; imalat sanayinde ithalata bağımlılığın azaltılması, üretim yöntemi tekniklerinde, orta yüksek ve yüksek teknolojiye geçişin sağlanacağı düzenlemeler yer almalıdır.
Sıcak paraya, varlık satışlarına ve inşaata dayanan bir ekonomi politikasından vazgeçilmelidir. Bu konuda ufukların geniş, hedefl erin ise ayakları yere basmalıdır. Türkiye ancak böyle ayağa kalkabilecektir.
► Yerli otomobil üretimi bir süredir gündemde, sizce olabilirliği nedir?
Yerli üreticinin durumu son derece kötüyken, iktidarın son birkaç seçimde oy alabilmek için kullandığı yerli otomobil meselesi yine gündeme gelmiştir. Yabancı bir firmanın üretimini durdurduğu markayı satın alarak, bu alanda gidebileceğimiz fazla yol bulunmamaktadır. Tasarımını, motorunu yabancıların yaptığı otomobili Türkiye’de üreterek yerli damgası vuramazsınız. Bu olsa olsa yerli montaj hattı olur. Zaten bu yüzden yerli otomobil bir beklenti bile yaratmamıştır. Bu alanda ne yapılabilir derseniz, yerli yazılım, yerli motor ön plana çıkmaktadır ki asıl kafa yorulması gereken alan bunlardır. Ülkeye katma değeri bunlar kazandıracaktır.
►Peki Endüstri 4.0 hakkında ne düşünüyorsunuz?
Endüstri 4.0 söylemi sık kullanılmakta ve Türkiye’de beklenen verimlilik potansiyeli 50 milyar TL, büyümeye etkisi yüzde 3 civarındadır. Rakamlar kulağa hoş gelse de; yapılacak yatırım tutarı 10-15 milyar dolar civarında olup, işini kaybedecekler ise yüzde 20-30 bandındadır. Bu bakımdan Endüstri 4.0 için ciddî bir millî stratejiye ihtiyaç vardır. Endüstri 4.0 rüzgârını estirmek marifet değil, bu konuda acilen bir SWOT analizi yapılması esastır.
►Piyasalara ilişkin gözlemleriniz nelerdir, riskler nelerdir?
Piyasada işler uzun süreden bu yana bıçak gibi kesilmiş, büyük firmalar alt taşeronlarına ödeme yapamaz duruma gelmiştir. Firmalarımızın borçluluk oranları giderek artmaktadır. İş öyle bir noktaya varmıştır ki; tüm dünyada borç/özkaynak rasyosu ortalama 70 olarak tanımlanırken, Türkiye’de bu ortalama 2016 itibariyle 2 katın üzerine çıkmıştır. Bu olumsuz durum ekonomik büyümeyi de, kârlılığı da nitelikli olmaktan çıkarmaktadır. Bu yüzden firmalarımızın kârlılıkları yatırıma, istihdama değil, borç finansmanına gitmektedir.
► Meclis gündeminde olan üretim reform paketini değerlendirir misiniz?
Üretim artışını sürekli dile getirmemize rağmen, zeytinlik, mera ve kıyılarımızı harap edecek düzenlemelerin peşine düşüldüğünü görüyoruz. Daha önce 6 kez reddedilen Zeytincilik Yasası’nın 20. maddesinin değiştirilmesi, 7. kez önümüze getirilmiştir. Her ne kadar Komisyon çalışmaları sırasındaki önergelerimiz ve ısrarlı tutumumuz üzerine 2 madde tasarıdan çıkarılsa da, 20. maddenin değiştirilmesi konusu halen güncelliğini korumakta ve tabii ki bizlerin de karşı tutumu devam etmektedir.
Şimdi Komisyon’a geri çekildi. Diğer yandan Kıyı Kanunu’nda yapılacak değişiklik Karadeniz’e kıyısı olan illerimiz arasında haksızlık ve eşitsizlik yaratacaktır. Son 14 yıllık uygulamalara bakıldığında; ülkemizin birinci sınıf tarım alanlarının tahrip edilmesine göz yumulduğu görülmektedir. Şimdi bu tasarıda mera alanlarına göz koyulmaktadır.
'Ekonomi, 'kumarhane kapitalizmi'ne dönüşüyor
►Geçtiğimiz günlerde tamamladığınız ‘Ekonomik Değerlendirmeler Raporu’ ile ulaştığınız tespitler nelerdir?
Bakın Türkiye’nin ekonomik ve sosyal sorunları devam etmektedir. Biz de her yıl başarısız “resmî ekonomi” ile “gerçek ekonomiyi” karşılaştıran bir çalışma yapmaktayız. Geçtiğimiz günlerde tamamladığımız “Ekonomik Değerlendirmeler Raporu”nda; Türkiye’nin adeta ekonomik röntgeni çekilmiştir.
Burada bir kaç tespiti sizlerle de paylaşayım: Son 10 yılın ortalama ekonomik büyüme hızı yüzde 3.3’tür. Çok partili döneme geçtiğimiz 1946’dan 2002’ye kadar olan dönemde ise Türkiye’nin yaşadığı birçok sıkıntıya rağmen ortalama büyüme hızımız yüzde 5.1’dir. Türkiye 2002 yılında dünyanın en büyük 17. ekonomisiyken 2016 sonu itibariye 19. olmuştur.
Türkiye’nin 2016 yılında uluslararası pek çok göstergedeki yerine baktığımızda en çarpıcı sonuç; Türkiye Küresel Rekabet Endeksi’nde 188 ülke arasında 55., Dünya İş Yapma Endeksi’nde 190 ülke arasında 69. sıradadır. Endekslerdeki bu kötü sıralamalar, yabancı yatırımcıları uzaklaştırmaktadır.
Türkiye ekonomisi ‘kumarhane kapitalizmi’ olarak adlandırılan; üretmeyen, iş alanları yaratamayan, faiz, repo, borsa oyunları, döviz ticareti vb. alanların giderek ön plana çıktığı bir ekonomi yapısına hızla dönüşmektedir.
Sanayi, aşırı borçlu
►Sanayinin öncelikli sorunları neler?
KOBİ’lerimizin başta ölçek sorunları olmak üzere, çok fazla çözüm bekleyen sorunu bulunmaktadır. Rekabet dezavantajları, finansmana erişimde karşılaşılan problemler, nitelikli işgücü eksikliği ve göreceli olarak yükselen maliyetler bunların öne çıkanlarıdır. Bu kesimin ekonomik sıkıntılarına çare olacağı iddiasıyla uygulamaya koyulan, lansmanı ise ‘KOBİ ve esnafa 50 bin TL’ye kadar faizsiz krediyi şartları uyana herkese vereceğiz müjdesi’ tam bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Müracaat eden KOBİ’lerin çoğu bu uygulamadan faydalanamamış, faydalananlar ise beklediği tutarı alamamıştır. Halen çok sayıda KOBİ vergi ve prim borçlarını ödeyemez noktaya gelmiştir. Sanayi aşırı borçludur, büyük kısmı dövizle yurtdışına olan borçlardır.