Sıkıntı olursa değişlik yapılır

AK Parti Manisa Milletvekili Recai Berber, alkollü içkilerin satış ve tüketiminde getirilen yeni düzenlemelerin uygulamasında sektörü sıkıntıya sokacak gelişmeler olursa değişiklik yapılabileceğini belirtti.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Canan SAKARYA

ANKARA - AK Parti Manisa Milletvekili Recai Berber, alkollü içkilerin satış ve tüketiminde getirilen yeni düzenlemelerin uygulamasında sektörü sıkıntıya sokacak gelişmeler olursa değişiklik yapılabileceğini söyledi. Akıntıya kürek çekmeyeceklerini ifade eden Berber, "Bu ülke hepimizin. 'Bu ilk adım olacak alkol tamamen yasaklanacak' diyorlar. Ben bu görüşlere kesinlikle katılmıyorum. Biz bu topraklarda bin yıldır yaşıyoruz. Bu topraklarda dini yönetimlerin olduğu, halifelerin yönettiği dönemlerde bile alkol yasaklanmamış. Yasaklarsanız İran gibi olur" diye konuştu.

2005 yılında, başında olduğu Erdemir TAŞ'nin özelleştirilmesi sürecinde aldığı kararlar ve yaptığı açıklamalarla tanıdığımız Recai Berber, yaşadığımız süreçte de Alkollü İçkiler Yasası'nın mimarı olarak ön plana çıktı. Ekonomist ve Maliyeci kimliğiyle Plan Bütçe Komisyonu'nda da etkinliğini sürdüren Berber ile son dönemde yürürlüğe giren yasaları konuştuk. Maliye kökenli Plan Bütçe Komisyonu Üyesi Berber, Ankara Temsilcimiz B.Ferit Parlak  ile arkadaşımız Canan Sakarya'nın sorularını yanıtladı.

Türkiye'de alkol sorunu yokken, bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyuldu?
Alkol tüketimi kişi başına hesaplanıyor ama bu doğru bir yöntem değil. Çünkü Türkiye'de insanların bir bölümü sağlık ve inançları gereği ya da başka nedenlerle alkol tüketmiyor. Alkol tüketmeyen bu kesimi çıkarıp oranladığınız zaman oran çok yükseklere çıkıyor. Bölgelere göre hesapladığınızda da Ege'de, Trakya'da kişi başına düşen tüketim, Orta Anadolu'dan farklıdır. O ortalamanın içinde bana da 1,5 litre düşüyor ama ben kullanmıyorum. Benim 1.5 litrem demek ki başkası tarafından kullanılıyor. Böyle olunca Türkiye'deki tüketim Avrupa ortalamasını yakalıyordur, altında olacağını zannetmiyorum. Ortalamayı etkileyen unsurlar arasında turistlerde var. 30 milyon turistin en az 25 milyonu ciddi şekilde alkol tüketen Almanya, Rusya ve Avrupa'dan geliyor. Türkiye'de tüketilen biranın belki dörtte birini Alman turistler tüketiyordur. Yani ortalamalar çok etkili değil. Bir de alkolizmle mücadele önemli, bağımlılığın getirdiği sosyal yaralar çok daha büyük. Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim  Bakanlığı, Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın birlikteliğiyle başka önlemlerin de devreye girmesi gerekiyor. Aile sorunlarının temeline bakınca kadına şiddet konusunda bunu görüyorsunuz. İnsan alkollü iken hiç beklemediğiniz şeyleri yapabiliyor, eşine, çocuklarına zarar verebiliyor. Bunlara yönelik tedbirlerin alınması lazım. Biz orta ve uzun vadede işe yarayacağını düşünüyoruz. İşin özendirmeye yönelik kısmını bir miktar frenlemiş olduk. Bu kanunu Meclisten bütün partilerin oybirliğiyle geçirdik. CHP ve MHP'de destekledi, ama kanun çıktıktan sonra bir bakıyorsunuz 'yangından mal kaçırır gibi yasa yaptılar' diye eleştiriler  geliyor.

Yasa teklifi Meclis'e geldiğinde sektörün haberi yoktu bu konudaki eleştiriler haklı değil mi?

Evet, daha önce sorulup görüşülebilirdi ama komisyon sürecinde görüşlerini aldık. Derneklerin ya da birliklerin ısrarla söylediği şu; 'trafik cezalarının ya da alkollü alanlarla ilgili bir takım düzenlemelerin yapılması konusunda destek olma kararını kendi aramızda konuşup aldık.' Kanunun uygulamasında sektörü sıkıntıya sokacak gelişmeler olursa değişlik yapılır. Biz akıntıya kürek çekmeyiz, bu ülke hepimizin. Türkiye'de 'bu ilk adım olacak, alkol tamamen yasaklanacak' diyorlar. Ben bu görüşlere kesinlikle katılmıyorum. Biz bu topraklarda bin yıldır yaşıyoruz. Bizi sembolik olarak 4. Murad'a da benzettiler ama  bu topraklarda dini yönetimlerin olduğu, halifelerin yönettiği dönemlerde bile alkol yasaklanmamış. Yasaklarsanız İran gibi olur.
 

Başbakan'ın 'alkolünü al evinde iç' açıklamasına ne diyorsunuz? 

[PAGE]


Başbakan'ın 'alkolünü al evinde iç' açıklamasına ne diyorsunuz? 

Grup konuşmasını televizyondan izledim. Yanlış anlaşılmalara yol açt. Belki onu kastetmedi ama bazen söz kastedilenin ötesinde anlaşılıyor, sonrada düzeltmek için uğraşıyorsunuz. İran çok tipik bir örnek. Ben İran'a çok gittim geldim, İranlı dostlarımızın evlerine yemeğe gittiğimizde oldu. Alkol kullanmadığımızı bilmelerine rağmen ev sahibi ısrarla ne içeceğimizi soruyordu, Türkiye'de olmayan içkiler bile İran'da var. Birebir yaşayıp gördüm. Bu coğrafyanın insanlarının kültürü aşağı yukarı aynı. Dolayısıyla yasaklarla bir yere varamazsınız. Bu coğrafyada yaşadığımız toleransı, biz belki şu anda Cumhuriyet döneminde gösteremiyoruz. Şu anda farklı etnik ve dini inanç kesimlerine karşı daha az toleranslıyız. Toleransımızı genişletmek zorundayız. İçimize kapandığımız için bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi yaşamayan, bizim gibi olmayan insanları dışlıyoruz. Onları kucaklayarak, birlikte yaşamamızı sağlayacak bir ortam sağlamıyoruz. Kudüs'ü Müslümanların ilk fetihi Hazreti Ömer zamanında. Yani 1400 yıl önce. Bu tarihin 1200 yılı Müslümanlar tarafından yönetilmiş ve şehrin siluetine bakıyorsunuz bir tane cami görmüyorsunuz. Müslümanlar bu kadar süre ne yaptı kiliseye mi gittiler. Laik olmadığını düşündüğümüz Osmanlı bu toleransı gösterecek, laik Türkiye Cumhuriyeti bu toleransı gösteremeyecek, daha katı daha mezhepçi olacağız. Böyle bir şey olmaz. Bu coğrafyada huzur olsun istiyorsak, toleranslı olmak zorundayız. Alkolün tanıtımı, reklamı gençleri etkileyecek, özendirecek boyutta olmamalı. Bu işin sınırlarını çizelim ve orada herkes özgürce kendi yaşamını sürdürsün.  Bu düzenlemede bu amaçla yapıldı.

Sektörün, turizmcilerin endişeleri var, sektöre zarar vermeyecek mi? 

Şarap üreticilerinin ilanlarını görünce şaşırdım. Çünkü onlar geldiler, görüşlerini belirttiler. Özellikle reklam ve tanıtım noktasında uluslararası festivallerin, fuarların kapsam dışına çıkarılması önerildi ve bunlar çıkarıldı. Türk markalarının yurtdışında tanıtımına bir engel yok, destek var. Türkiye'de üretilen diğer ürünler nasıl yurtdışında fuarlara katıldığında destek alıyorsa, şarap üreticisi de alıyor. Şarap üretiminin en önemli hammaddesi olan bağcılığa ciddi bir destek veriyoruz ve bu destekten onlar da yararlanıyor. Reklam ve tanıtım olarak sektörün olumsuz etkileneceğini düşünmüyorum. İç piyasada ise komisyonda özellikle alkollü restoranlar, barlar gibi yerlerde tüketim amaçlı tanıtımların, reklam tanıtım kapsamında olmaması yönünde bir konu tartışıldı. Bunu  biz de önerdik ama geçmedi. Belki bu tartışılabilir. Çünkü zaten içkili restoran ya da bir bara gelmiş olan kişi bu amaçla geliyor. Bir tercihte bulunurken yeni bir ürün varsa onun sunulması gerekecek. Bu bir eksiklik. TAPDK  kendi çıkaracağı yönetmelik ve tebliğlerle bu konuyu gözeteceğini söyledi. Burada, satışı ve sunumu etkileyecek, sektörü ekonomik olarak geriletebilecek bir durum olduğunu zannetmiyorum.

Bu yasakların aşırı olduğu belirtiliyor katılıyor musunuz?

Bence TAPDK'nun yapacağı düzenlemeler önemli. Biz hiçbir zaman kaldırımlar da dahil olmak üzere sunum yapılan bahçe  vs. gibi yerlerde yasaklayan bir düzenleme yapmadık. Ruhsatlı alanlar içinde olduğu sürece içeride dışarıda servis yapabilecek. 'Zararlıdır'  uyarısı ise evet dünyanın her yerinde yok, bazı yerlerde var. Bütün ithal içkilerin üzerinde sadece alkol derecesini belirleyen ibareler var ama zararlıdır ibaresi yok.

Gazlı içecekler için de uyarılar konulmalı

[PAGE]

 

Gazlı içecekler için de uyarılar konulmalı

Sağlık Bakanlığı, kamu sağlığı açısından bu uyarıyı gazlı içeceklere koydurabilir, koydurması lazım. Okul kantinlerinde satışı yasaklandı. Gazlı içeceklerde de aşırı derece de bir reklam ve tanıtım var. Hatta bazıları bağımlılıkta yapıyor. İnsanlar belli bir markayı sürekli tercih ediyor. Çünkü damak tadı oluşturuyor. Biz narenciye ülkesiyiz ama meyve suyu tüketimimiz Avrupa ortalamasını çok altında ve narenciyeyi satabilmek için dünyanın desteğini veriyoruz. Kendi insanımıza o desteği versek, belki daha fazla tüketilecek. Bunu için kanunda gerekmeyecektir. Çünkü Sağlık Bakanlığı okullardaki yasaklamayı kanun yapmadan gerçekleştirdi.

Harcama aşamasında vergiyi çok sıkı denetlememiz lazım

İthal lüks otomobilde ÖTV yüzde 130'larda. KDV'si ile birlikte yüzde 150'yi buluyor. Türkiye'de distribütörün getirip 250 bin euroya sattığı otomobili piyasada birileri 150 bin euroya satıyor. Bu nasıl olabilir, indirimler yoluyla. En son teslimdeki fiyat baz alındığı için bir referans fiyat yok. Öyle olunca adam yüzde 70 indirim yapıyor, Kendisinin 100 bin eurosundan indirim yapıyor ama devletin 150 bin eurosundan da indirim yapmış oluyor. Muhtemelen kendi yaptığı indirimi bir şekilde açıktan kayıt dışı olarak alıyor. En sonunda Maliye Bakanlığı 'ithalat fiyatını baz alacağım bundan sonra istediğin kadar indirim yap benden indirim yapamazsın' dedi. Bu düzenleme Türkiye açısından çok önemli. Bu şekilde yüksek  ÖTV'li 40-50 bin araçtan söz ediliyor. Az bir rakam değil. Kamuoyu vicdanı açısından da rahatsız edici bir durumdu. Türkiye'de hala vergiyi dolaylı vergilerden alıyoruz. Doğrudan vergi alamadığımız için bu araçlara binenlerin gelir ve kurumlar vergisi açısından baktığımızda doğru dürüst vergi ödemediğini görüyorsunuz. Bir de bunun kaçak yolla indirimli vergisi ödendiği zaman iyice iş zivanadan çıkıyor. Bana göre en azından harcama aşamasındaki vergiyi çok sıkı denetlemek lazım. Bu da önemli bir düzenleme oldu.

Biz bu mali yapıyla bu vergi sistemiyle 2023 hedeflerini yakalayamayız

[PAGE]

 

Biz bu mali yapıyla bu vergi sistemiyle 2023 hedeflerini yakalayamayız

Türkiye'yi  son 10 yıldır AK Parti yönetiyor. Ama 1980'li yıllardan sonra dolaylı vergilere geçildi, KDV başladığından bu yana 30 yıl geçti ve dolaylı vergilerin oranı sürekli artarak yüzde 60'lara geldi. Doğrudan vergiler yüzde 15-20'lerde. Birde servetten alınan  emlak vergisi, harçlar var. Bu dengesizlik OECD içinde bizi şampiyon yaptı, Meksika'dan sonra ikinci sıradayız. Bu anayasaya aykırı bir durum. Çünkü anayasa 'vatandaşı ödeme gücüne göre vergilendir' diyor, harcama bir kriterdir ama esas olan gelirdir. Adam 10 milyon dolar kazanır, harcaması 500 bin dolardır. Harcama üzerinden aldığınızda onun gelirine oranladığınızda yüzde 5'i üzerinden vergi almış olursunuz. Diğerinin yıllık 20-30 bin lira geliri vardır, tamamını harcadığı için tamamından vergi almış olursunuz. Vergi oranlarını son dönemde indirdik ama buna rağmen dolaylı vergilerde adaleti sağlamak mümkün değil. ABD'de dolaylı vergiler yüzde  5, dolaysız vergiler yüzde 95. Dolaylı vergi yok denecek kadar az. Çünkü KDV yok. Yani gelirden alınıyor, o zaman daha adil oluyor. Bizim de buna yönelmemiz lazım ve hiç değilse kısa vadede yüzde 50 -50'ye, sonra OECD ortalaması olan yüzde 35-40'lara indirmemiz lazım. Bu da  vergi ödemeyenlerden yüksek geliri olanlardan vergi alarak olacak.  Dolaylı vergilerin rekabet gücünü azaltan bir yönü de var,  insanlar kazandıktan sonra versin ama daha kazanma aşamasındayken girdi olarak kullandığı ürünleri vergilendirdiğiniz zaman girdi maliyetleri artıyor o zaman da rekabet şansı azalıyor. Biz bu mali yapıyla bu vergi sistemiyle 2023 hedeflerini yakalayamayız. Hukukta, demokraside, insan haklarında ciddi reformlar yapıyoruz, ama mali reformu yapmadan bana göre 2023 hedefleri zor, çünkü mali reform ekonominin her alanını etkiliyor.

Vergide herkesin beyanneme verebildiği bir sisteme geçebilmemiz lazım

Maliye Bakanlığı çok muhafazakar bir yapıya sahip. Maliyenin bir refleksi var. Kamunun bütün finansmanını o sağlıyor. En ufak bir aksama, bütün dengeleri alt üst eder. Dolayısıyla oturmuş hazır aldığı vergiler varken, bunlardan kolay kolay vazgeçip başka bir şeyi denemesi  büyük risk. Tutmazsa ne olacak. Bununda geçiş süreçleri olması lazım. Ne zaman ki gelir ve kurumlar vergisi rayına oturur ve bütçede bir gelir kaynağı haline gelir, ÖTV'leri yavaş yavaş  indirebilirsiniz. Bu dengeyi geçiş sürecinde birkaç yıllığına yapmamız lazım. Bu olmazsa olmaz. Maliye Bakanlığının hazırladığı yeni taslak çalışma Meclis'e gelecek. Göreceğiz köklü değişiklikler yapmamız lazım. Herkesin beyanname verebildiği bir sisteme geçebilmemiz lazım.

Asgari ücretliye yıl sonunda vergi iadesi yapılmalı

Bir kişi kira geliri artı birden fazla üret geliri elde ediyorsa,  beyanname vermek zorunda. Ama bu yeterli değil. Benim demek istediğim şu; Mesela ücretlide sosyal indirimler yapıyoruz .Bu sosyal indirimler bordrolarda yapıldığı için kimse bunun farkına bile varmıyor. Şu anda asgari ücretten neredeyse vergi almıyoruz. Asgari ücret alanlara sorun hepsi eşit ücret  alıyor. O zaman bu indirimi biz kime yapıyoruz, işverene yapmış oluyoruz. Almadığımız vergi çalışana gitmiyor, işverende kalıyor. Evli 2 çocuklu normalde vergi olmaması lazım. Ondan 50 lira vergi kesiliyorsa, kendisine dönmesi lazım. Ama öyle olmuyor. Bunu sağlamanın bir yolu var. Beyanname vermeyelim ama denkleştirme bildirimi yapalım.  Herkesin vergisi yıl içinde eşit kesilecek, stopajları yapılacak, vergisi ödenecek, yıl sonu geldiğinde benim özel durumum nedeniyle ben bildirimde bulunacağım. Diyeceğim ki, 'asgari ücretten gelirim bu kadar. Başka gelirim de yok.' Otomatikman asgari geçim indirimi düşüldüğü zaman ayda 50 liradan, 70 liradan 700 lira vergi ödemişsin. Senin ödememen lazımdı. Bunu iade edecek ki  insan bilsin. Sanayiciye, işverene geldiği zaman vergi iadesini takır takır ödüyoruz, ama asgari ücretlinin vergi iadesini de ödememiz lazım. Bu da şu anda bordrosunda yapılan indirimi şimdi yapmayalım, yıl sonunda yapalım şeklinde olur. Taslakta bu yok bildiğim kadarıyla. Komisyonda bunları tartışacağız ama, köklü bir şekilde vergi reformu gerekiyor. İnsanlarda 'vergi sistemi adildir' düşüncesini uyandırmak gerekiyor. Şu anda yüzde 10'u geçmez. Bunu en az vergi verene de sorsan, en çok vergi verene de sorsan vergi sistemini adaletli olmadığını söyler.