Tekno-politika ve küresel kriz

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Ali GÜVEN

[email protected]

Küresel kriz üzerine yapılan eleştiriler içerisinde, teknolojik devrimlerin arz-talep dengesi üzerindeki etkilerini analiz edenler dışındakileri derin bir çelişki ve hatayı barındırmaktalar. İlk olarak, kapitalizmin iflasını duyuranlar aslında ele aldıkları olgunun kapitalizmin genlerinden türemiş ancak kitle iletişimi teknolojilerinin demokratikleşmesine bağlı olarak bilgi mutasyonuna uğramış bir tür sibernetik yapı olduğunu göz ardı etmekteler. Bunun bir sonucu olarak kapitalizm kendi kuralları ve gerçekliği ile irdelenmediği için köklü bir çözümün ortaya konması imkansız hale gelmektedir. İkinci olarak, kapitalizm modernist bağlamının değişmesine bağlı olarak sermaye-emek ilişkilerinin arakesitinde olmanın ötesine geçmiştir. Post-modern sınıf katmanları klasik kapitalin fiziksel uğraş ve somut ürüne bağlı olarak tanımlanan emek kavramından ziyade tamamen soyut (sanal) olarak tarif edilebilecek bir fikir ve kültür üretimi neticesinde şekillendiğinden; kapital ilişkilerinde teknoloji belirleyici olmuştur.

Bu iddiaların ışığında, yaşanılan küresel krizin gelişimi değerlendirilirken; sürecin kapitalizmin bir metafor olarak var "edildiği" modern öncesi dönemden irdelenmeye başlanması gerekmektedir. Öncelikle, kapitalizm icat edildiği ilk günden bu yana her daim sermayenin belirleyiciliğinden bahsetmiş ancak hangi sermaye türünün belirleyici olduğu üzerindeki sis bulutunu hiçbir zaman gidermemiştir. Böylece kapitalist elit ontolojik meşruiyetini sermaye ilişkilerindeki olgunluğu örneklemek yerine mistisizm temelli bir ispatlama yolunu tercih etmiştir. Mistifikasyonun piyasalardaki ağırlığı arttıkça, sermaye olgusu var olana referans vermek yerine, giderek risk kavramı ile açıklanır olmuştur. Risk ise kesitsel durumlarda herhangi bir anlam ifade etmediği için gidişatın sorgulandığı ilk durumda kapitalist sistem de meşruiyetini yitirmiştir.

Bu aşamada sorulması gereken soru piyasaların neden sistemin anlık bir fotoğrafını merak ettiğidir. Eğer bu fotoğrafı "piyasa" talep ettiyse kendine ihanet eden bir sistemdeki denge arayışını nasıl anlamlandırmak gerekmektedir; yok bunun nedeni piyasanın ötesinde, sermayenin risk ayağını belirleyen mekanizmalarda ise riski kontrol eden yapı artık sermaye dengeleri üzerindeki belirleyiciliğinin net bir biçimde anlaşılmasını neden istemiştir?

Kanımca bu iki sorunun cevabı teknopolitik bir kavrayışı zorunlu kılmaktadır. Süreç şu şekilde işlemiştir: Küresel politikaların geliştiricisi ve uygulayıcısı olan devletler, bankaları ve özelleştirdikleri gelişmemiş ülke merkez bankaları aracılığıyla bir risk ön kabulu üzerinden ayrıca borcun politik yaptırım gücünü de işin merkezine yerleştirerek tüm dünyayı borçlandırmışlardır. Bu süreç için kullandıkları "sert paraları" ise sertliklerini bir mit üzerine yani söz konusu devletlerin dünyanın hakimi oldukları varsayımlarına dayandırmaktaydı. Bir başka değişle kapitalist sistem aslında sermaye değiş tokuşundan ziyade bir efsanenin dayatılıp kabul edilmesi şeklinde işliyordu. Hoş, sistemi tasarlayanlar sistemdeki eğilimlerden emin olmakta acele etmeselerdi şu an yaşanılan kriz birkaç yerelci dar kafalının kehaneti olmanın ötesine geçmeyecekti. Çünkü "liberal" politikaların ve "kapitalist" ekonomi modelinin yerküreye arz edildiği 80'li yıllardaki kitle iletişim teknolojisi veya en genel anlamıyla bilgiyi var eden her türlü teknolojik süreç, kapitalist sermayenin karşılığının bulunduğu Kaf Dağı'nın zirvesindeki sis bulutunu dağatacak yetide değildi. Ancak sermaye olgusunu tanımlayan güçler kendi mitlerini test etmek adına teknolojik evrimi hızlandırdıklarında sonuç bugüne, sistemin iflasının tartışılması noktasına gelmiş oldu.

İnternetin kaçınılmaz bir biçimde hayata eklemlenmesi ile reddedilemez bir somutluk kazanan süreç ile her türlü kürenin sınırları insanlık tarihinde ilk kez çizilmiş oldu. Çin'deki bir mevduat hesabı hareketinin Almanya'da anlık olarak izlenebilmesi, dünyanın en zengin insanının bir yazılım "üreticisi" olması modern kapitalizmin efsanelerle dolu arka planının düşüşünü hazırladı. Bunun neticesinde bilgi işleyen veya üreten firmaların reel sektörden çektiği sermaye ve finansmanın da süreci hızlandırması ile birlikte insanoğlu kendisini inandırdığı hayalin gerçekliliğini sorgulayan, 90'ların ardından kaçınılmaz olan ile yüzleşti. Bilginin kontrolü adına yapılan girişimler en makro ölçekte finansal sistemin sınırlarını çizerken; sanalla gerçekliğin ekonomik bağlamdaki en ciddi çarpışmasına şahit olmak da bizlere nasip oldu.

Bu analiz krizin içsel ve sistem ölçeğindeki bir sonucu olduğu durumu tarif etmektedir. Ancak işin ekonomik mekanizmalarla açıklanamayacak dışsal bir perspektifi de olabilir. Bu perspektife göre, kapitalizm, sermaye hareketleri üzerinden sosyal katmanları tanımlayan ekonomik bir olgu olmak yerine, ekonomik değeri belirleyen askeri odaklar tarafından geliştirilmiş bir asimetrik silah olarak kullanılmıştır. Bu silahı kullananlar, zamanla silahı kendilerine verenlerden daha üstün oldukları iddiasına kalkıştığında ise artık sahibini ısırmaya kalkan köpeğin öldürülmesine karar verilmiştir. Bir başka değişle bu kriz kapitalist elitle, askeri güç odaklarının çatışmasının bir yansımasıdır. Ekonomist ve stratejistlerin yapmaları gereken, söz konusu ekono-politik ihtimallerin gerçekliklerinin tartışılması ötesinde bu iki gücü karşı karşıya getiren gelişme ve olguya odaklanarak yeni strateji ve politikaları bu arakesit üzerinde kurgulamaktır.

Kapitalizmin mistik ekonomik modellerle süslü risk algısı ile askeri güç odaklarının her daim sıcak tuttukları güvenlik -güvensizlik- vurgusunun arakesitinde bugün teknoloji yer almaktadır. Dünya giderek demokratikleşmekle beraber, demokratik rejiminin özünü teşkil eden güçler ayrılığı ilkesi teknolojinin akıl almaz sızma kabiliyeti neticesinde sekteye uğramaktadır. Yüksek teknolojik toplumların ekono-politiği artık sadece faiz, enflasyon gibi kavramlarla yönetilemeyecektir. Sindirilebilir kaos ve kelebek etkisi yeni ekonominin anahtar kavramları olacaktır. Bir arama motorunun (Google) üretim piyasaları üzerindeki etkisi dahi düşünüldüğünde, mortgage kökenli ekonomik krizin özünde bir MP3 teknolojisinin olduğunu söylemek eskisi kadar abes karşılanır mı? MP3 sayesinde dünya "vatandaşları" öngörülenden daha kısa bir sürede etkileşime geçtiler ve bu etkileşime bağlı olarak yazılım piyasaları olması gerekenden daha hızlı bir biçimde dengesiz olarak büyüdüler, artan talebe yönelik olarak gerçekleştirilen yatırımlar reel piyasadan dengesiz bir pay aldılar, bilgiye erişim kişiler boyutuna kadar indirgenebildiği ve daha az altyapı gerektirdiği için istihbarat organları post-modern sermayeye daha fazla odaklandılar, öngörülemeyen risk ve güvenlik algısı, sanal olanı ölçekli bir biçimde değerleyemediği için de kapital sahibi ile silahın sahibi kaotik bir zeminde hesaplaşma yolunu tercih etmek zorunda kaldılar desek; bu iddialar kolayca çürütülebilir mi?

Sonuç olarak, dünya büyük bir kriz yaşıyor ve devletler bu krizi iyi yönetemiyorlar. Merkez Bankası'nın faizleri indirmesi ile Türkiye'de de durumun farklı olmadığı görülmüş olundu. Ancak yine de asıl odaklanılması gereken, gelecek asrın ekonomik yapılanmalarının iktisadi ilişkilerden ziyade tekno-politik gelişmeler ekseninde ilerleyeceği gerçeğidir. Bugünlük krizi ve bu yüzyılda devleti yöneten kişiler artık herhangi bir kalkınma modeli geliştirmeden veya bir kriz yönetim planı açıklamadan önce mutlaka tekno-politik bir önkabulü iddialarının merkezine yerleştirmek durumundadırlar. Önkabullerin rasyonelliği ise devletimizin öncelikli projeleri arasında olması gereken bir tekno-politika merkezi tarafından sınanmalıdır. Krizleri oluşmadan yok edecek ekonomik enstrümanın, sert para rezervi değil tekno-politik birikim olduğu günleri yaşadığımızı nacizen hatırlatırım.