Tüm kaynaklar üretime ayrılmalı

Türkiye'nin üreten değil tüketen bir ülke olduğunu belirten MHP Grup Başkanvekili Şandır, üretimi ve tasarrufları artıran ve gelir dağılımı adaletsizliğini asgariye indiren bir ekonomik model geliştirilmesi gerektiğine vurgu yaptı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Canan SAKARYA

ANKARA - MHP  Grup Başkanvekili ve Mersin milletvekili Mehmet Şandır, 2012 yılının Türkiye için zor bir yıl olacağını belirtti. Türkiye'nin üretemeyen, tasarruf yapamayan ve istihdam yaratamayan bir ekonomik model ile yönetildiğini kaydeden Şandır, 2012'de büyümenin yavaşlaması ile özellikle istihdamda sıkıntılar olacağını söyledi. Şandır,  üretimi ve tasarrufları artıran ve gelir dağılımı adaletsizliğini asgariye indiren bir ekonomik model geliştirilmesi gerektiğine vurgu yaparak, "Üretim seferberliği başlatmalıyız tüm kaynaklarımızı üretime destek olarak sunmalıyız" diye konuştu.

2012'de akaryakıttan elektriğe kadar yeni zamların geleceğini ifade eden Şandır, dolaylı vergiler konusunda da eleştiri getirdi. "Dolaylı vergiler devlet zulmü" diyen Şandır, vatandaşın gündelik yaşamının her aşamasının vergilendirildiğini kaydetti.

MHP Grup Başkanvekili Şandır, Ankara Temsilcimiz  Ferit B. Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya'nın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. 

2012'de  gerek ekonomi gerekse siyasette nasıl bir tablo öngörüyorsunuz?

Siyasetin etki alanı toplumsal hayat, ama siyaseti etkileyen temel faktörler ekonomi, dış politika ve yönetimdeki yapı. Bu faktörler siyaseti, siyasetin sonucu da toplum hayatında belirleyici olacak. 2011 yılı Türkiye'de önemli merhalelerin aşıldığı bir yıl oldu, öncelikle seçim yapıldı toplum sebebi kendine ait olmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisini bir dönem daha oyunu artırarak iktidara getirdi. Bu artık tüm beklentilerin karşılanması, tüm sorunların çözümü noktasında tanınan son avans.

Toplum AKP iktidarına sorunların çözümü için ne yapılması gerekiyorsa onun yapılması gibi bir sorumluluğu yükledi. Ama ısrarla söylüyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin tek başına iktidar olduğu bu 9 yılın sonunda, dün var olup da bugün sonuca ulaşmış hiçbir sorun bulunmamakta. Dün hangi sorun var ise bugün o sorunlar devam ediyor, 'büyüdük kalkındık' denilen hadisenin toplum hayatında bir karşılığı yok. Çünkü beklentiler karşılanmadı, sorunlar kalıcı çözüme kavuşmadı. 2011 seçimleri ile toplum son bir fırsat daha tanıdı. Ama bununda iyi kullanılamadığı,  sorunların çözülmeyeceği bugünden ortaya çıkmıştır.

Bu sonuca  nasıl varıyorsunuz?

Orta Vadeli Program'a baktığınızda net bir sonuç var büyümemiz 2011'de yüzde 9'a yakın olacak ama 2012'de yüzde 4'lere düşecek. Hükümet böyle söylüyor, ama Dünya Bankası, IMF'nin  büyümenin yüzde 1'e kadar düşeceği yönünde öngörüleri var. Kur, enflasyon ve faizler yükseliyor. Bunların hepsi insanımız üzerinde taşınamayacak yükler getirecek. Bugün çaktırmadan yüzde 30'luk bir devalüasyon sözkonusu. Türk lirası her geçen gün değer kaybediyor. Merkez Bankası Başkanı bunu durduracağız diyor, moral vermek önemli ama güven vermek hepsinden daha önemli. Bugün piyasalar Merkez Bankası başkanının sözlerine inanmıyor, Hükümete de güvenmiyor. 

Enflasyon yeniden iki haneli rakamlara çıktı, dış ticaret açığı artıyor, cari açık sorun olmaya devam ediyor, tasarruflar düşüyor. Türkiye'nin yurt içi tasarrufları, GSMH'nin yüzde 13'ü seviyelerinde, çok kötü sonuçlara ulaştığımız 2001 krizi sonrasında Türkiye'nin tasarruf oranı yüzde 18.6, 2000 yılında yüzde 22 oldu. 'Büyüdük, zenginleştik' diyorlar.  Zenginleşsek biraz tasarrufumuz olmaz mıydı? Hane halkının borçları 14.2 kat, artmış. Türkiye üretmeyen ürettiklerinden tasarruf yapamayan istihdam yaratamayan bir ekonomik model ile yönetiliyor. Dolayısıyla 2012 yılı halkımız  açısından ağır geçecek, bir kere büyüme düşecek. Türkiye yüzde 6-7'lik  bir büyümeyi sağlayamadığı zaman da genç nüfusu istihdam edemez. İşsizlik rakamları gerçeği yansıtmıyor. 'Büyüdük' deniyor, '10 bin dolar fert başına milli gelir' deniyor  ama işsizlik bitirilemedi. Üniversite mezunu gençlerimizin işsizlik oranı yüzde 20'ler dolayında. 2012'de bu sonuçların bir yansıması olarak gelirlerde çok ciddi azalma, giderlerde artış olacak. Zamlarla karşılayacağız, vergilerle karşılayacağız.

Dolaylı vergiler Türkiye'de  devlet zulmüdür, Avrupa'da, OECD  ülkelerinin hiç birinde olmayan ölçüde dolaylı vergiler var, dar gelirli insanımız ezilmekte.  2012 bütçesinde 25 milyar lira ilave vergi geliri konmuş, bunlar vatandaştan dolaylı vergiler olarak alınacak. Vatandaşın gündelik yaşamının her aşaması vergilendiriliyor. 2012'de, akaryakıta, doğalgaza, elektriğe zam yapılacak ve bu bütün ürünlere yansıyacak. 

Sıra Başbakan'da mı?

İç birliğimizi kaybettik

Tüm bu problemin ötesinde bir başka önemli problem var, iç birliğimizi kaybettik. Ekonomik sıkıntılarımız olabilir, dış politikadan kaynaklanan sıkıntılarımız olabilir ama bunları aşabilmek için milletçe birliğimizi güçlendirebilirsek, kol kola girebilirsek varlığı ve yokluğu gönüllü olarak paylaşan bir anlayış içerisinde zorluklara karşı çıkabilirsek bu problemleri aşarız. Ama şimdi  içeride etnik ve mezhep temelinde bir ayrışmayı yaşıyoruz ve  bu ayrışma bir çatışmaya dönüşüyor. Bu ayrışma dün terör üzerindendi, bugün siyaset üzerinden. Türkiye'de paralel devlet yapılanmaları olduğu iddia ediliyor. Başbakan KCK'yı paralel devlet yapılanmaları olarak görüyor ama zannediyorum ki Türkiye'de çok sayıda paralel devlet yapılanması var.

Çok sayıdaki paralel devlet yapılanmasından kastınız nedir?

İlker Başbuğ'un silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek iddiasıyla tutuklanması kimin eseri? Bunu sorgulamak lazım. Acaba Başbakan'ın söylediği gibi devlet içerisinde bir başka paralel devlet yapılanması var da bir eylem mi ortaya koyuyor  ve sıra kimde? Bunu sorgulamak lazım. Anayasa 148'e göre genelkurmay başkanı Yüce Divan'da yargılanır ama bir özel yetkili mahkeme Genelkurmay Başkanı'nı asla kabul edilemez suçlamalarla silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek iddiasıyla suçluyor ve gözaltına alıyor ve sonrada tutukluyor. Kim bunlar, yargı mı? Bu soruyu  zannediyorum, Sayın Başbakan da sormaya başladı. Çünkü sıra kimde sorusunun cevabı eğer hiyerarşik bir yapılanma sorgulanıyorsa, genelkurmay başkanının bağlı olduğu makamdır.

3 çözüm önerimiz var

Türkiye'nin iç birliğini kaybettiğini söylediniz, endişeleriniz nelerdir?

Türkiye bugün her anlamda iç birliğini kaybetme noktasına geldi. Teknik olarak Türkiye'de Türk milletinin dışında ikinci bir milli kimlik yarattılar. Bunun sorumlusu, sahibi bizatihi Başbakan. Kürt kimliğini tanıyorum diyerek Türkiye'de Türk kimliği dışında bir başka milli kimliği de kabul ediyor. Biz hiç kimsenin etnik aidiyetini sorgulamıyoruz. Kimse kimsenin etnik veya mezhepsel, inanç aidiyetinden de rahatsız değil.  Ama, Türk milletinin verdiği oylarla seçilmiş ve Türk milletini temsil eden bir kişi olarak Sayın Başbakan derse ki ben Türkiye'de Kürt kimliğini tanıyorum, bu Türk milleti dışında Türkiye'de bir başka milli kimliği tanımak. Bu şöyle bir sonuç getiriyor:

'Madem benim milli kimliğimi tanıyorsan egemenlik hakkımı da vereceksin.' Başbakan bunu 12 Ağustos 2005 tarihinde söyledi ve arkasından ilave etti 'silahları bırakın dağdan inin masaya oturun siyaset yapın.' Davet ettikleri dağdan indiler şimdi KCK  örgütlenmesi ile siyaset yapıyorlar, Başbakana göre  bir 'paralel devlet yapılanması' kuruyorlar. Bunun için silahlı güç de oluşturuyorlar, PKK artık KCK'nın silahlı gücü. Polis gücü asker gücü olarak değerlendiriliyor ve Türkiye'ye saldırıyorlar, açıkça söylüyorlar özerklik yetmez otonomi isteriz diyorlar. Türkiye gayri resmi bir şekilde parçalanmış gözüküyor. Selahattin Demirtaş, bölündüğümüze inandım diyor. Bu zemini hazırlayan, iktidarın yanlış politikaları, rüzgar ektiler şimdi fırtına biçiyorlar. Ekonomik krizler, dış politikadaki bir takım tehditler kapımıza dayandı ama tüm bunların ötesinde Türkiye kendi iç birliğini kaybetti. Bugün Türkiye'de bir anayasa yapılmaya çalışılıyor ama bu anayasada devletin kuruluş hukukunu değiştirmeyi amaçlayanlar var. Bunu sağlayacak bir anayasa değişikliğini veya bir yeni anayasa yazımını tezgahlamaya çalışıyorlar.

Çözüm olarak öneriniz nedir?

Bu kadar tehdit ve tehlikenin ifade edilmesinden sonra MHP olarak, çözümü de önermek zorunda olduğumuzu biliyoruz. 10 yılın sonunda Türkiye'nin geldiği noktada olarak biz üç hususu öne çekiyoruz. Türkiye üretimden çıkartıldı üreten değil  tüketen bir ülke oldu, üretmeyen istihdam yaratmayan  tasarrufları artırmayan bir ekonomik modelimiz var. Yabancının parasıyla yabancının malını tüketen ve  hızla borçlanan tasarruf da yapmayan bir ülke durumuna geldik. Bunu tam tersine çevirmek lazım. Üretimi artıran tasarrufları artıran ve gelir dağılımı adaletsizliğini asgariye indiren bir ekonomik model geliştirmemiz gerekiyor. Bunun için  üretimi teşvik eden bir mekanizma kurmamız lazım. Üretim seferberliği başlatmalıyız tüm kaynaklarımızı üretime destek olarak sunmalıyız. İkinci husus milletin birliğini geliştirici bir politika kurmamız lazım. Farklılıklarımıza saygı göstererek birlikte yaşama iradesini  bir cazibe merkezi bir ideoloji haline getirmemiz lazım. İnsanlar ayrılarak değil birlikte daha huzurlu ve refah içinde yaşayacaklarına inanmalılar. Bunun adı da gönül seferberliğidir. Herkes kendine özel farklılıklarını özgürce yaşamalı. Ama biz bir devletsek bu devletin bir milleti, bu milletin bir adı, bu devletin bir dili olmak mecburiyetinde. Tek hukuk olmak, üniter yapısı olmak mecburiyetinde. Türk milleti ortak paydasında, tüm  farklılıkları hoşgörü ile kucaklayan bir gönül seferberliğini samimiyetle ve dirayetle uygulamaya geçirmek lazım.

Davutoğlu kılıç kuşanmış

Diğer bir konu Türkiye bugünü kadar  yurtta sulh dünyada sulh politikalarıyla yumuşak güç, yumuşak enerjiyle hem kendi  büyümüş hem de komşularının gelişimine katkı vermiş. Bakıyoruz, Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ata binmiş kılıç kuşanmış insanlık kavgası yaptığını söylüyor ama kendi ülkesindeki insanlık ayıplarına hiçbir şey söylemiyor. Türkiye'yi darbeci bir ülke olarak  dünyaya gösteren bu iktidarın tavırları.  Ne kadar PKK ile mücadele eden general varsa, silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmekten içeride. MHP olarak karamsarlık ya da felaket tellağı yapmak istemiyoruz ama Türkiye'nin dinamiklerini de biliyoruz, iyi yöneltildiği takdirde bu gücün Türkiye'yi lider ülke  durumuna getireceğine inanıyoruz. Küreselleşen dünyada ayrışarak, farklılıkları kimlikleştirerek, ayrıştırarak, cepheleştirip çatıştırarak Türkiye'yi büyütemeyiz . Vazoyu parçalayıp sonra da birleştirip onunla su taşımanın imkanı var mı? Farklılıklarımızın farkında olarak, birlikte yaşamayı, ortak paydada buluşmayı  cazibe merkezi haline getirdiğimiz, bu toprakları  üretime dönüştürdüğümüz,  zihinsel ve fiziksel enerjimizi harekete geçirdiğimiz takdirde Türkiye'nin bölgesinde lider ülke olacağına yürekten inanıyoruz ama bu potansiyelleri yönetecek milli bir siyasete, milliyetçi bir kadroya ihtiyaç var.

Yeni anayasa 'kurucu hukuku' güçlendirmeli

Anayasa değişikliği konusundaki endişeniz nedir?

Biz MHP olarak 1982 Anayasası'nı savunmuyoruz,  değiştirilmesini istiyoruz. Yeni anayasa  MHP'ye göre bireysel hak ve özgürlüklerin önündeki kısıtlamaları kaldıran bir anayasa, özgürlükçü özgürlükleri olabildiğince genişleten evrensel değerleri, evrensel kuralları kurumları içeren bir anayasa olmalı. Ama bu anayasa kurucu hukukumuzu da güçlendiren bir anayasa olmalı. Kurucu hukuku değiştirerek özgürlükçü bir anayasa yapmak demek bu  ülkeyi parçalamak demek.

Cemaat propagandası kaybettirdi

Son seçimlerde Mersin'de MHP'nin yaşadığı oy kaybı neden kaynaklandı?

MHP Mersin'de birinci partiydi bu dönem üçüncü parti oldu. Mersin'de hiç hak etmediğimiz ve beklemediğimiz bir sonuç aldık bunun çeşitli sebepleri var. AKP Mersin'de tüm kuralları zorladı tüm imkanları kullandı. Bizim oralarda cemaat yapılanması ağırlık hem de güçlü. Böyle olunca cemaatin, MHP'nin baraj altında kalma kararı çok acımasızca uygulandı. O kasetleri, kadınlar Cd'ler  halinde hazırlayarak evlere dağıtarak MHP'yi suçladılar. Camii cemaati üzerinden, kadınlar üzerinden propaganda yaptılar. Her caminin kapısında bildiri dağıttılar.  

Cemaat çok menfi propaganda yaptı.

Irak'ı üç Suriye'yi dört parçaya bölecekler

Kuzey Irak'ta çatışmalar yaşanıyor, bölge için ne düşünüyorsunuz?

Bu Büyük Ortadoğu Projesi. 2004 yılında Condoleezza Rice  güvenlik baş danışmanı iken bir makalede ifade etmişti. Bu Ortadoğu veya Afrika'nın  kuzeyindeki 23 ülkenin hudutlarını ve rejimlerinin  değiştirilmesi projesi, ve şimdi bunu uyguluyor. Bu projenin  uygulanması için ileri karakollar lazımdı, bunların biri Afganistan, diğeri  Irak. Irak'tan  Amerikan askerlerinin çıktığı tezi doğru değil. Dolayısıyla BOP'u uygulamak için bir ileri karakol olarak Irak'ın kuzeyindeki Kürt siyasi bölgesini kullanıyorlar. Bu projeye göre, Irak'ı 3,  Suriye'yi 4 parçaya bölecekler. Bunlar yazıldı çizildi bunu bütün dünya biliyor ve Amerika bunu şimdi bölgemizde uyguluyor. Acı olan husus, Türkiye'yi  yöneten Sayın Başbakanın bu projenin eş başkanı olması. Türkiye'nin kuzeydoğusunda bir Ermeni devleti güneydoğusunda bir Kürt devleti kurmak bu projenin kapsamı içerisinde ama inanıyorum ki buna güçleri yetmeyecek.

'Bülent Arınç'ın sözleri değersiz'

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Bütçe görüşmelerinde 'Kürtlerin tüm haklarını vereceğiz" dedi. Bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Sayın Bülent Arınç'ın ya tarih bilgisi yok ya tarih şuuru yok, Arınç o söylediklerini şuurlu olarak iradi olarak söylüyorsa gaflet ötesinde bir anlam taşır. Ne istiyorlarsa vereceğiz diyor, bayrak istiyorlar, hadi versin bakalım nasıl verecek. Leyla Zana otonomi, Osman Baydemir bayrak istedi hadi versin bakalım... Bayrak istemek  egemenlik istemek.  Eğer bir topluluğun milli  kimliğini siyasi kimliğini kabul ederseniz egemenlik hakkını vereceksiniz. Egemenliğin ifadesi bayraktır. Rüzgar eken fırtına biçer, biz bu ülkeyi yolda sokakta bulmadık, bedelini kanla  ödeyerek bu toprakları vatanlaştırdık. Sayın Bülent Arınç'ın babasının malını bağışlar gibi ne istiyorsanız isteyin vereceğiz demesi çok ciddi bir ruh hali . Bülent Arınç'ın o sözleri Türk milleti açısından anlamsızdır değersizdir, paçavradır ama PKK açısından çok önemli çok değerlidir.

Dış politikada savaşın eşiğindeyiz

2012'nin zor bir yıl olmasında,ekonomi ve dış politikanın etkili olacağını belirttiniz, bu iki alanda beklentiniz nedir?    

Bir kere AB bizim en büyük ihracat pazarımız ve burada ciddi bir ekonomik kriz var. Bu durum, bize de yansıyacak. Dış politikada ise savaşın eşiğindeyiz. Maalesef  Libya'da savaşa lojistik destek verdik, Batı dünyasında Suriye'deki iç savaşın Türkiye'ye ihale edildiği konuşuluyor. Dolayısıyla sıfır sorundan, her ülke ile sorunlu hale geldik. Komşularımızla sorunlar var. Bunun ekonomimize yansıması olacak. Suriye  ile 5 milyar dolar dış ticaret hedefleniyordu. Türkiye'nin, Suriye'de 500 milyon dolara yakın doğrudan yatırımı vardı. Vizelerin kalkması ve sınır ticareti ile Suriye Türkiye arasında çok ciddi bir ticaret hacmine ulaşılmıştı. Şimdi bu sıfırlandı. Aynı durum İsrail ile Ermenistan'la İran'la sözkonusu. Türkiye'nin 2012 yılında muhtemel ekonomik sıkıntılarını besleyen çok önemli bir faktör de Türkiye'nin dış politika da bugün durduğu nokta.

Şandır'ın dikkat çektikleri

Ferit B.PARLAK

21'inci dönemde Hatay Milletvekili olarak TBMM'ye girdi.

Partiler üstü çalışmalarıyla dikkatleri topladı. Aynı dönemde 50'nin üzerinde kanun teklifinin ilk imza sahibi olarak etkin rol oynadı.

2011 seçimlerinde Mersin'den aday gösterildi.  

Bu, MHP'nin bir dönem çok güçlü olduğu, birinci parti konumuna yükseldiği ancak sonrasında kan kaybettiği Mersin'de kaybedilen gücü yeniden toplama göreviydi.

TBMM kulislerinde MHP grup başkan vekilliği görevinden çok 'akil adam' sıfatıyla anılan Mehmet Şandır ile ekonomiyi ve TBMM'de ki hareketli,gürültülü ortamı konuştuk.

Şandır'ın, "İlker Başbuğ'dan sonra sıra Başbakan'da mı? Sorgulamak lazım", "Türkiye iç birliğini kaybetti. Ekonomimizi krizlerden, komşularda yaşananlardan çok iç birliği kaybedişimiz etkileyecek.", "Doğu ve Güneydoğu'da huzur ortamı bir gecede sağlanır, yeter ki gönülden istensin." Şeklinde başlıklandırabileceğimiz konulardaki düşünce, yorum ve analizleri, yapılabileceklere ışık tutar nitelikte.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir