Türk dış politikasında ne değişir?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

BURAK KÜNTAY / Bahçeşehir Üniv. Amerikan Araştırma Merkez  Başkanı burakkuntay@bahcesehir.edu.tr

Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olarak göreve başladı. Gerek Abdullah Gül’ün Başbakanlığı döneminde, gerekse Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde dış politika danışmanlığı yapmış, Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanlığı görevini yürütmüş, belki hepsinden de önemlisi dış politika ve uluslararası ilişkiler konularında önemli bir teorisyen olan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu hem AK Parti Genel Başkanlığı hem de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı görevini üstlenmiştir. Doğal olarak sorulan ilk soru şu oldu: Erdoğan Cumhurbaşkanı, Davutoğlu da Başbakan olunca Türk dış politikasında nasıl bir değişim meydana gelecek? 

Türkiye son 20-30 yıl içerisinde iş dünyasından gelen, işletmeci, ekonomist, mühendis gibi mesleklere sahip birçok Başbakan gördü. Mevcut Başbakanımızın uluslararası ilişkiler hocası olması ve geçmişinin de bu konudaki çalışmalarıyla dolu olması doğal olarak akıllara ilk önce şu soruyu getirdi: Davutoğlu Başbakanlığı’nda Türkiye dış politikada nasıl bir değişim gösterecek? Sonda söyleyeceğimi başta söyleyip, düşüncelerimi öyle açıklamak istiyorum. Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde Türk dış politikasında hem hiçbir şey değişmez, hem de çok şey değişir. 

Ne demektir bu? Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na çıkması ve Davutoğlu’nun Başbakanlığa gelmesiyle Türk dış politikasında bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Zaten yıllardır, gerek danışman, gerekse de Dışişleri Bakanı olarak Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu AK Parti Hükümeti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli dış politika yapıcısıydı. Kanaatleri ve politikaları dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından destek görmüş, partinin ve hükümetin politikaları olarak değerlendirilmiştir. Dolayısıyla geçtiğimiz haftalarda yaşadığımız görev değişikliklerinden dolayı Türk dış politikasında hiçbir değişiklik olmayacağını net bir şekilde söyleyebiliriz. 

Gelelim neden çok değişiklik olacağına. Davutoğlu Hocanın “0 sorun politikası” diye adlandırdığı dış politika yaklaşımı pek tabii ki 1990’ların sonu, 2000’lerin başına denk gelmektedir. Yakın coğrafyamıza baktığımızda bu tarihlerde Soğuk Savaş’tan çıkalı henüz 10 sene olmuş bir dünya, Irak’ın başında Saddam Hüseyin, Suriye’de Hafız Esad’ın vefatı sonrasında yeni kurulan iktidarını sağlam bir zemine oturtmaya çalışan Beşşar Esad, İran’da Haşemi Rafsancani sonrasında görevi alan Muhammed Hatemi, Ürdün’de Kral Hüseyin’in vefatı sonrasında göreve geçen ve iktidarını oturtmaya çalışan Kral Abdullah ve Batı Şeria ve Gazze diye iki ayrı yönetim tarafından idare edilmeyen, Yasar Arafat liderliğinde tek bir Filistin bulunuyordu. Gelelim bugüne; iki Sudan, önce Mübarek’ten, sonra demokratik seçimlerle iktidara gelen Mursi, ardından tekrar Mübarek dönemine dönüşü yansıtan Sisi, Libya’da aşiret kavgalarının ve hükümet krizinin devam ettiği bir yönetim, hala huzuru tesis edememiş bir Tunus, Hamas ve El-Fetih’in birbirinden çok farklı gündemlerle ayrı şekilde yönettiği iki ayrı Filistin bölgesi, Saddam’dan sonra tek bir devlet ama neredeyse üç ayrı devletmişçesine yaşayan Irak, Amerikan ordularının çekilmesine rağmen hiçbir zaman sükûnete kavuşamayan ve terör olaylarının arttığı Bağdat ve çevresi, hala hükümet krizlerinin aşılamadığı ve neredeyse Kuzey’deki Kürtlerle Şii Yönetim’in birbirine girdiği ve ufak çaplı çatışmalar bile yaşanan Irak’taki Kürt Şii sorunu, halkına ciddi baskı uygulayan Esad yönetimi, neticesinde daha yeni tanıştığımız ama uzun yıllardır sinyallerini veren IŞİD. Özetle; çok demokratik olmayan, insan haklarını göz ardı eden liderlerden demokratikleşme uğruna yapılan müdahaleler neticesinde gelinen kaotik bir Ortadoğu. Sadece bu pencereden bile bakarak Türk dış politikasındaki değişimin nasıl olacağını görmek mümkün. Türkiye, güneydoğusundaki sınırlarıyla artık devletlere mi komşu, yoksa onlarca farklı grupla mı komşu? Hangi grubun arkasında hangi ülke, hangi aşamalarda yer alıyor? Buradaki bu bölünmüşlükler Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve toplumsal güvenliğine nasıl etki edecek? Bu ve bunlar gibi birçok soru önümüze çok net bir görüntü çıkarıyor. Artık Soğuk Savaş parametreleri gibi önünüzü uzun vadede görebildiğiniz, dengelerin ve hiziplerin net ve açık olduğu bir dünya yok ortada. Çok puslu bir ortamda dış politikada ani manevralar gerçekleştirecek, kimi zaman çok yumuşak, kimi zaman da çok sert tavırlar almayı şart kılacak bir döneme giriyoruz. 

Başta söylediğimi bir kez daha söylüyorum, Türk dış politikasında yaşanacak değişim Başbakan ve Cumhurbaşkanı değişiminden dolayı olmayacak; ama bölgedeki konjonktürel değişikliklerin getirdiği sonuçlar Türk dış politikasında hızlı karar alabilme, inisiyatif alabilme ve risk alabilme açısından önemli bir dönemin kapısını açacaktır. 

Önünüzü gördüğünüz bir dönemde dış politika üretmek ya da yönetmek bu kadar da zor değildir; ama dengelerin her an değiştiği, her an yeni bir tehdit, yeni bir grup, yeni bir aktörün ortaya çıktığı ve bunların ülkemizin sadece dış politikasına değil, gözünüzün önünde, sınırlarınızın dibinde yaşanıyor olması münasebetiyle ciddi tehdit oluşturduğu bir dünyada Türk Dış Politikası’nda anlık ve sistematik değişiklikler olacağı kesindir.