”Türkiye artık Avrupa'nın en sağlıklı adamı”

Cumhurbaşkanı Gül Türkiye'nin artık Avrupa'nın hasta adamı olarak değil en sağlıklı adamı olarak görüldüğünü söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Şu artık Türkiye'de de görülmeli, Türkiye gerçekten çok önemli bir ülke, Türkiye çok başarılı bir ülke ve giderek Türkiye'nin önemini bütün dünya, bölge, herkes görüyor" dedi.

New York'ta temaslarını sürdüren Cumhurbaşkanı Gül, TRT Haber'de canlı yayında soruları yanıtladı.

"Türkiye burada büyük bir ilgiyle karşılandı, medyanın size büyük bir ilgisi var. Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?" sorusuna Gül, "Bütün bu ilgi aslında Türkiye'ye olan ilgi. Türkiye'yi ben temsil ettiğim için benimle görüşüyorlar Cumhurbaşkanı olarak ama şu artık Türkiye'de de görülmeli; Türkiye gerçekten çok önemli bir ülke, Türkiye çok başarılı bir ülke ve giderek Türkiye'nin önemini bütün dünya, bölge, herkes görüyor. Onun için herkes bizimle görüşmek istiyor. Çok sayıda devlet başkanı, çok sayıda dışişleri bakanı Dışişleri Bakanımızdan randevu alıyor. Olağanüstü bir trafik var" yanıtını verdi.

Kolombiya Cumhurbaşkanı ile görüşmesini neredeyse yarım bırakarak programa geldiğini, daha önce de görüşmelerde bulunduğunu anlatan Gül, herkesin görüşmek için çok uğraştığını, Türkiye'nin ilgiyle takip edildiğini belirtti. Cumhurbaşkanı Gül, şunları kaydetti:

"Türkiye'de biz bazen bunun farkında değiliz. Kiminle görüşürseniz 'siz bu kadar nasıl büyüyorsunuz' diyorlar. Hatta koridorda yürürken karşılaştığımız insanlar, 'eskiden Avrupa'nın hasta adamı diye bilinirdi Türkiye, şimdi Avrupa'nın en sıhhatli adamı' diyorlar. Bunu yüzümüze söylediler. Niye söylüyorlar derseniz, bakıyorlar Türkiye birinci çeyrekte yüzde 11.7 büyümüş, ikinci çeyrekte yüzde 10.3 büyümüş. Yılın ortalama büyümesi yüzde 7 civarında. Bunlar Avrupa'da, Amerika'da, Latin Amerika'da hiç düşünülemeyen şeyler.

Ayrıca tabi Türkiye'nin özellikle çevresindeki problemlerle ilgili yapıcı, çözüme yönelik gayretleri, inisiyatif alması da çok dikkat çekiyor. Türkiye'nin inisiyatif alması önemli gerçekten. Bu inisiyatifi alırken de yapıcı, olumlu bir şekilde diplomasi güdüyor. Bazen kıskanılıyor belki, basında sık sık 'acaba Türkiye'nin ekseni nereye kayıyor' diye tartışmalar da oluyor. Bütün bunlar, Türkiye'yi çok görünür yapmış vaziyette. Hiçbir dönem belki Türkiye bu kadar görünür olmamıştı."

En çok hangi konunun gündeme geldiğinin sorulması üzerine Gül, eskiden sadece siyaset konuşulurken bugün ekonominin de konuşulduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Eskiden ben bakanken büyükelçilerimizi yeni görevlerine gönderirken, hepsine 'Bakın eski diplomasi yok ortada. Eskiden büyükelçiler bulundukları merkezlerden haberleri bize yazarlardı biz de değerlendirirdik. Şimdi sen yazmadan önce orada ne oluyor, bitiyor takip ediyoruz. Onun için sen daha çok ekonomik faaliyetleri hızlandıran, işbirliğini, ticareti hızlandıran bütün Türk şirketlerinin sahibi gibi hareket eden insan olacaksın' derdim. Çünkü sadece eğer siyaset olsa iş yoğunluğu çok azalmış olacak.

O açıdan burada da konuşurken ekonomi de konuşuluyor. Türkiye G-20'nin bir üyesi. Dünya inanılmaz bir ekonomik krizden geçti, hala tam çıkamadı. Görüştüğüm devlet başkanları hep şunu tekrar ediyor, '1929 ekonomik buhranı çok büyük bir buhrandı, ondan bu yana dünya en büyük ekonomik sıkıntıyı çekti' diyorlar. Gerçi o zaman uzun sürüyordu, bu tip sıkıntılardan çıkmak. Şimdi kısa sürüyor ama izi büyük oluyor. O yüzden herkes bunu konuşuyor."

"Meseleleri izah edeceksiniz"

Türkiye'nin Ortadoğu'daki bütün ilişkilerinin de gündeme çok geldiğini, ayrıca bunları anlatma fırsatı olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, "Şu bir gerçek ki bugünkü dünyada siz aktif olacaksınız ve siz anlatacaksınız. Siz meseleleri izah edeceksiniz. Yoksa yanlış algılamalar oluşuyor, yanlış anlayışlar oluyor. Kasıtlı olarak çarpıtanlar da oluyor ama herkesi kasıtlı olarak da görmemek gerekir. İnsanlar bazen yanlış anlıyorlar. Siz yeteri kadar bilgilendirmezseniz, yeteri kadar önem verip, kendi PR'ınızı yapmazsanız... O açıdan bu dönem iyi bir dönem. Zaten Genel Kurul sırasında Birleşmiş Milletler'e derler ki 'diplomasinin açık pazarı'. Büyük merasimlerle karşıladığımız devlet başkanları ile selamlaşıyorsunuz, ayak üstü görüşüyorsunuz. Böyle pratik bir ortam var" diye konuştu.

Bir soru üzerine, Türkiye'ye özgüven geldiğini vurgulayan Gül, şunları söyledi:

"Diplomatlarımıza da özgüven geldi, siyasetçilerimize de özgüven geldi. İş adamlarımıza da gazetecilere de herkese özgüven geldi. Buna biraz geç ulaştık ama bu, bugün var.

Bir misal vereyim, eskiden Türkiye uluslararası platformlarda gözükmezdi. Kendisiyle ilgili bir konu varsa, diyelim ki Kıbrıs meselesi varsa hepimiz oraya yığılırdık. Herkes sadece onu konuşur, ondan sonra diyelim ki diğer oturum iklim değişikliği ise hepimiz çıkardık. Veya kadınlarla ilgili, nüfusla ilgili bir mesele varsa bunlarla Türkiye hiç ilgilenmezdi. Şimdi Türkiye, bütün bunlarla ilgilenen bir ülke oldu.

Aslında genel kurul yarın başlayacak ama pazartesi günü başka bir genel kurul başladı, 'Bin Yıl Kalkınma Hedefleri.' 2000 yılında dünya liderleri toplanmıştı ve 'Dünyada bir felaket var. Milyarlarca insan çok fakir. Milyarlarca insan güzel bir içme suyuna ulaşamıyor, yolu yok, hastanesi yok. Milyonlarca anne doğum yaparken ölüyor. Bu büyük bir felaket. Bununla ilgili bir şey yapmamız lazım ve en azından 2015 yılına kadar bazı iyileştirmeler olmalı'. Bununla ilgili bu sene tekrar bir genel kurul oldu ve 10 senede ne mesafe alındığını görüşüldü. Bu toplantılarda biz Türkiye olarak başkanlık yapmaya başladık."

İnsanı amaçlı yardımlar

Kendisinin başkanlık yaptığı toplantıda diğer ülkelerin cumhurbaşkanlarının, başbakanlarının sözler alarak konuşma yaptıklarını anlatan Gül, şöyle konuştu:

 "Bu aslında bin yılın hedefleri ile ilgili ama burada birçok toplantı aynı anda yapılıyor. Ertesi gün yapılan toplantıda dünyanın en az gelişmiş ülkeleri zirvesi yapıldı. 49 tane ülke dünyanın en fakir ülkeleri. Buna da ben başkanlık yaptım. Ama buna en fakir ülkeler şurada oturdu, en zengin ülkeler de şurada oturdu. Karşılıklı oturdu, Avrupa ülkelerinin başbakanları, diğer ülkelerin cumhurbaşkanları. Hepsi sözler aldılar.

Bunu ülkem adına gururla ifade etmek isterim ki her söz alan bu 49 ülke, Türkiye'ye teşekkür ederek başladı. Çünkü Türkiye, 3 sene önce ben Dışişleri Bakanıydım o zaman, bunların dışişleri bakanları toplantısını yaptı. Gelecek sene de bunlarla ilgili bir zirve toplantısı yapıyoruz ama bunları hep BM ile beraber yapıyoruz. Ortak yaptığımız toplantılar. Bunlar, insanlığa katkı. Orada herkes Türkiye'yi takdir ederken Belçika Başbakanı da orada, Avusturya Başbakanı da orada, İngiliz Dışişleri Bakanı da... Hepsi de dinliyor, hepsi de hayretler içinde kaldı. Niye derseniz, bu da Türkiye açısından çok gurur verici bir şey, Türkiye hep yardım alan ülke olarak bilinirdi. Türkiye artık yardım yapan bir ülke. Türkiye'nin yıllık insani amaçlı yardımları 1.5 milyar dolara ulaşıyor. Bizim sivil toplum örgütlerimiz ve devlet beraber topladığımızda... Bunlar bizim hesaplarımız değil, bunlar BM'nin kriterine göre yapılan hesaplar. Bu, müthiş bir şey. Yani siz bir şey beklemeden insanlık adına Afrika'daki susuzluğa, Afrika'daki kıtlığa, Afganistan'da, bütün buralarda hiç din, dil, ırk ayırımı yapmadan bunu yapıyorsunuz. Bu tabi çok dikkati çekiyor. Bir ülkeyi büyük yapan unsurlardan biri de bu. Bir ülkeye karşı takdir, bir ülkeye karşı bir sempati oluşuyorsa bunun birçok sebebi vardır ama biri de budur. Onun için Türkiye böyle bir dönemi geçiriyor."

Sadece ekonomi değil demokratik standardlar da gelişiyor

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Türkiye'de sadece ekonomi değil, demokratik standartlar, hukuk standartları bütün bunlar el ele kararlı bir şekilde gelişiyor. Hangi istikamette gelişiyor, değişiyor? AB standartları seviyesinde gelişiyor" dedi.

Cumhurbaşkanı Gül, "İran meselesi çok ön planda, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad burada. İran'ın nükleer programının eğer gelecekte önlenemez ve denetlenemezse bölgede hatta dünyada sıcak bir çatışmaya yol açma ihtimalinden söz ediliyor. Ahmedinejad'ile görüşeceksiniz ne telkin edeceksiniz? Türkiye bu süreçte nasıl bir rol oynayacak?" sorusuna şu yanıtı verdi:

"Bu konu, Amerikan basınının yaptığı röportajlarda öne çıkan bir konu oluyor. Türkiye bu konunun bir şekilde içerisinde gerek Güvenlik Konseyindeki oyu, gerekse ondan önce ve ondan sonra ara bulucu demiyoruz ama kolaylaştırıcı fonksiyonlarımızdan dolayı... Dünyanın en önemli meselelerinden biri olarak gözüküyor bu nükleer mesele. Bu aslında gayet açık. İran'a 'yeteri kadar şeffaf olmuyorsun' diyorlar, 'aynı zamanda sen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının üyesisin oradan faydalanıyorsun faydalanmanın karşılığı...' İran'da 'hayır ben yeteri kadar şeffaf oluyorum, ben bir nükleer silah peşinde değilim ama bende barışçıl amaçlarla nükleer enerji geliştirebilirim' diyor. Burada işte tereddütler var. Türkiye'nin pozisyonu çok dikkati çekti. Geçen seneler savaş ihtimali... Bunlar çok daha fazlaydı."

Nükleer program konusunda diplomasinin çalışmaya başladığını belirten Gül, "BM Güvenlik Konseyindeki o oylamadan sonra bazı buluşmalar, açıklamalar yapıldı. İran'ın gönderdiği bazı mektuplar var. Bunlar aslında beklenen şey, olmuyordu bunlar. Bütün bunların olmasında Türkiye çok aktif oldu. Türkiye'nin oradaki hayır oyu bütün bunları temin etme yönünde işe yaradı. O açıdan Amerikalılarda biliyor, herkes biliyor ve bunlar ABD ile bir noktada koordinede ediliyor. Onun için dışarda bazı şeyler yazılıyor ama Türkiye'nin bütün bu rolü takdir ediliyor. Türkiye bölgesinde NATO üyesi tek ülke bunları yapan tek Müslüman ülke. Türkiye'nin bir kapasitesi var. Bu kapasitesini biz görmeyebiliriz ama dışarda herkes görüyor. Şimdi hangi lider İran'ın liderleriyle dini liderleri de dahil olmak üzere her şeyi oturup açık görüşebilir, konuşabilir? Hangi ittifak içerisinde hangi ülke bunu yapmıştır. Biz yapıyoruz" diye konuştu.

"Nükleer silah Türkiye'nin de meselesi"

"Bu nükleer programın denetlenmesi konusunda Amerika'nın, Batı'nın kaygıları konusunda bir şey var. İran'ın bu konuda zaman kazandığı yönünde iddialar söz konusu" denilmesi üzerine Cumhurbaşkanı Gül, "Bu sadece Amerika'nın meselesi değil, bütün dünyanın meselesi hatta parantez içinde şunu da söylerim Türkiye'nin de meselesi nükleer silah meselesi" dedi. 

Cumhurbaşkanı Gül,"Türkiye, komşusunda nükleer silah görmek ister mi? Tehdit eğer böyle bir şey varsa. Ben burada İran nükleer silah yapıyor demiyorum ama bu konuları biz hafife almıyoruz" diye konuştu.

 Gül, "Türkiye, komşusunda bölgesinde asla nükleer silah görmek istemez. Onun için biz bunu hafife almıyoruz. Bizim yaptığımız ne? Madem böyle bir anlaşmazlık var, bitaraf diyor ki 'hayır sen nükleer silah peşindesin', İran diyor ki 'hayır, ben bunu yapmıyorum' O zaman bunun hallolmasının iki yolu var, ya savaş ya da diplomasiyle bu iş hallolur" dedi.

"Irak savaşından en çok Türkiye çekti"

Türkiye'nin 1990'dan beri Irak'taki istikrarsızlıktan, savaşlardan en çok çeken ülke olduğunu ifade eden Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Güvenlik sorunu çıktı, orada bir PKK terör örgütünün yerleşmesi... Çünkü Irak'ta ordu yok ki güvenlik güçleri yok ki. Ekonomik boyutu, göç boyutu, insani boyutu... Bizim yatırımlarımız büyük bir maliyet. Türkiye güneyinde 20 senedir bunu yaşarken bir de doğusunda başka bir savaşa tahammül edebilir mi? Onun için biz bu işi hafife aldığımızdan değil, biz 'bu iş savaşla olmasın, bu iş diplomasiyle neticelensin' diyoruz. Latin Amerika'da böyle bir konu varsa bu kadar gayret sarf etmeyiz. Türkiye öne çıkınca bazıları, 'Türkiye ne kadar öne çıkıyor...' Benim menfaatim var burada. 1939'dan beri sınırı aynı kalmış bir ülkeyim. Bir de şu var, ambargolarla ilgili de diyorlar... Türkiye, BM kendisini bağlayan, hukuken, uluslararası hukuk bağlıyorsa bizi, biz buna uyarız ve uyuyoruz da ama bunun ötesinde Türkiye'den bir şey beklenmemesi lazım. Ben biliyorum birçok Batılı şirket, Amerikan şirketi orada farklı isimler altında, ortakları farlı gözüküyor, dolaylı ortaklıklarla faaliyet gösteriyor. Bu ambargodan sonra bu ortaklık yapılarını değiştiriyorlar. Bunu herkes biliyor."

"Diplomasi yoluyla çözülsün"

"Türkiye İran'dan gaz alıyor değil mi? Ben onlara hiçbir şey satmazsam yarın ne olur dış ticaret açığı?" diye soran Cumhurbaşkanı Gül, şunları kaydetti:

"Onlara devamlı para ödeyen, 10 milyar dolar onlar bize satacak biz ise onlara hiçbir şey satmayacağız, dış ticaret açığımız olacak büyük. Bunlar Türkiye'nin menfaatine mi çıkarına mı? Değil. Onun için biz bunları düşünerek diplomasi yoluyla çözülsün diye olağanüstü gayret içindeyiz. Bunun yanlış anlaşılmaması lazım. Buralarda çok yanlış anlamalar var. Ama bunları tabi konuşmak, izah etmek gerekir. İzah edince de anlıyorlar doğrusu. O açıdan büyük bir ümit içinde değilim ama, böyle bir şey vermek istemiyorum ama en azından 2 ay öncesine göre daha iyi bir durum var ortada."

"İstanbul herkesi çekiyor"

Cumhurbaşkanı Gül, "Türkiye'ye yatırım yapan büyük şirketlerin CEO'larıyla bir araya geldiniz, İstanbul uluslararası organizasyonların merkezi haline geliyor o konuda neler var?" sorusuna, "İstanbul herkesi çekiyor. Bunu herkes görüyor" yanıtını verdi.

Bugün Türkiye ile ilgilenen büyük şirketlerin genel müdürleri, CEO'larıyla, bir araya geldiğini, kendisine Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'ın da eşlik ettiğini belirterek, şunları kaydetti:

"Onlara şunu söyledim hep, Türkiye'nin sadece ekonomisi iyileşmiyor, Türkiye'nin ekonomisi ve demokratik standartları... Demokratik reformlarla ekonomik reformlar el ele gelişiyor Türkiye'de. Çünkü iş adamı, büyük yatırımcı şuna bakar; geleceği tahmin ederek yatırım yapar. Türkiye'nin trendi Türkiye'de sadece ekonomi değil, demokratik standartlar, hukuk standartları bütün bunlar el ele kararlı bir şekilde gelişiyor. Hangi istikamette gelişiyor, değişiyor? AB standartları seviyesinde gelişiyor. Onlara bunları anlattım.

Sonra bazılarının, 'Türkiye'nin etrafından bir sürü krizler var, bunlar Türkiye için sıkıntı değil mi?' gibi kafalarında soruları vardı. Onlara dedim ki 'bunlar tam tersine arzu etmeyiz ama avantaj. Çünkü Türkiye bölgede güvenilir bir ada oluyor. Etrafımızda ise kriz olan ülkelerin çok büyük zenginleri var, çok büyük şirketler var, çok büyük sermaye var. Bu sermaye coğrafyasına yakın güvenilir bir yerde bir ayağını oraya koymak istiyor. Kendini, sıkıldığında ben buradayım hiç değilse' diye. Bu İstanbul oldu açıkçası."

"Türkiye'yi yakından takip ediyorlar"

Ortadoğu'daki bütün büyük şirketlerin İstanbul'da bölge temsilciliğinin bulunduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, "Bunu gören dünya şirketleri de onlar da hepsi koşarak geliyorlar" dedi.

Cumhurbaşkanı Gül, "Onları yeteri kadar bilgilendirilince, önem verirseniz daha çok geliyor. Onlara hep şunu söyledim; artık Türkiye'deki yönetim, bürokrasi herkes bunun farkında, iş dünyasıyla çok barışık, iş dünyasının önemini çok biliyor. Onun için yerli, yabancı ayrımını yapmıyoruz. Gelin ve Türkiye'ye yatırım yapın" diye konuştu.

Pazar günü kahvaltı için bir yere oturdukları sırada yanına New York eyaletinin valisinin geldiğini ve "İstanbul'da ofis açıyoruz" dediğini anlatan Gül, "Başka nerelerde var' dedim. 'hayır ilk defa İstanbul'da açıyoruz' dedi. BM yeni bazı ofislerini mesela insani yardımla ilgili, gıda yardımıyla ilgili ofislerini İstanbul'da Türkiye'de açıyor şimdi. Bu bir nevi şuna dönüşüyor, Cenevre'den Viyana'dan ve New York'tan sonra İstanbul inanıyorum ki BM'nin çok önemli bir yeri haline gelir. Bu tabi çok ayrı bir güç oluşturuyor sizin için" diye konuştu.

"BM, gıda yardığımı yapacağı yerlerin tedarikini de Türkiye'den yapacak" denilmesi üzerine, Cumhurbaşkanı Gül, "Çok doğru söylüyorsunuz" yanıtını verdi.

 

 

 

Bu konularda ilginizi çekebilir