Türkiye-Ermenistan Protokolü

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Mustafa AŞULA /  Em. Büyükelçi

Türkiye, doksan küsur yıl sonra, Ermenistan'ın ördüğü  düşmanlık duvarında nihayet bir gedik açabildi. Hafta sonu (10 Ekim) Zürich'te üç buçuk saat gecikme ve bin bir zorluklarla imzalanmış olan Türkiye-Ermenistan Protokolleri, bu konuda öndeki çok zorlu yolun önemli bir başlangıcını oluşturmuştur.

Metinler daha önce parafe edildikleri halde, Ermenistan Dışişleri Bakanı'nın son dakikada çıkardığı pürüz, araya giren müşahit bakanların, özellikle ABD ve İsviçre dışişleri bakanlarının çabaları sonunda  giderildi ve imzalar gerçekleştirildi.

Bakan Nalbantyan'ın bu tutumu Ermenistan'ın bundan sonraki olası davranışı hakkında pek cesaret verici olmasa da, Türkiye bu sayede, önünde muzır ayrık otlarıyla dolu bir tarlayı peyderpey temizleyerek, kendisine zarar vermeyecek hale getirebilme fırsatını sonunda yakalamış oldu.

Protokollerin öngördüğü prosedür, ilk nazarda karmaşık gözükse de, Ermenistan iyi niyetli davrandığı sürece, zaman içinde bizim için açılacak birçok avenüler mevcuttur. Bunların başında, uluslararası hukukun tanıdığı hudutların dokunulmazlığı ile, hemen her forumda bizi haksız yere yük altında bırakan ve savunma zorunluluğuna iten soykırım safsatası, kurulacak hükümetler arası ve buna bağlı alt komisyonlarda, tüm kaynaklardan yararlanmak suretiyle, objektif bir şekilde incelenecek ve tabiatıyla haklı olarak beklediğimiz sonuca varılacaktır. İşin, iş ve ticarete taalluk eden yönü de ayrıca her iki tarafça değerlendirilecektir.

Ermenistan'da ne kadar demokrasi vardır? Bunu pek bilemiyoruz. Bu nedenle protokoller hakkında daha uzunca bir süre Erivan'dan nahoş sesler gelmeye devam edecektir. Siyasiler, özellikle iktidardakiler, Türkiye'ye taviz vermediklerini iddia edecekler, muhalefettekiler de, iktidarı olabildiğince sıkıştıracaklardır. Bunları soğukkanlılıkla seyredebiliriz. Bütün mesele, bizde içeride, atılabilen bu adımı bütün yönleriyle alkışlamaksak bile, ilerideki etapları  siyasi hesaplarla kösteklemeyip, girişimlerin önünü iyi niyetle  açabilmemizdir. Çünkü iyi niyet bir bütündür, başta gösterilince, yarı yolda kesilmez, sonuna kadar gitmek gerekir. Karşı taraf kötü niyetli davranırsa, bundan biz bir şey kaybetmeyiz, büyük Türkiye olarak biz her zamanki yerimizdeyiz, kaybeden herhalde Ermenistan olur.

Ermenistan bundan sonra, sırtını dayaya geldiği dünya kamuoyuna da çok güvenmesin. Dünkü imza töreninde belli başlı büyükler orada idiler. Bunun anlamı, bu ülkelerin de bu açılıma şahit oldukları ve protokollerin samimiyetle uygulanmasını, gayrı resmi de olsa, fiilen  gözetecekleridir.

Bir kısım çevreler filhakika, müşahitlerin ileride bize baskı uygulayacaklarından endişe etmektedirler. Kanımca böyle bir endişeye mahal yoktur. Zira, protokolleri kimse bize empoze etmedi, biz kendi rızamızla müzakere ve kabul ettik, yan çizen hep Ermenistan oldu.

Müşahit ülkelere düşen, bize baskıdan çok, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin geleceğini karatma istidadı taşıyan Yukarı Karabağ işgalini, Minsk Grubu olarak, bundan sonra daha ciddi ve içtenlikli bir biçimde ele almalarıdır. Bu hedefin her iki tarafça açıkça telaffuz edilmesine de gerek yoktur. Azerbaycan topraklarının beşte biri Ermeni işgali altında bulunduğu sürece, aşikardır ki, ne Azerbaycan ve ne de Türkiye rahat edecektir. Halbuki protokollerle murat edilen, her şeyden önce, iki taraf arasında, giderek sürdürülebilir bir güven ve istikrar ortamı yaratmaktır. Bu ortam olmadıkça, ne ekilirse ekilsin, yele ve kuşa yem olmaktan kurtulamaz. Bu bakımdan, Azeri kardeşlerimiz de rahat olsunlar, protokoller Ermenistan'ın göstereceği iyi niyetle uygulama alanına koyulabilirse, bunun sonuçlarından bütün bölge yararlanmış olacaktır.