Türkiye toprağında, Suriye için Kandil oluşturuluyor
Ankara Sohbetlerinin bu hafta konuğu CHP Genel Başkan Yardımcısı HalukKoç.
Suriyeli sığınmacılar için oluşturulan, Hatay'ın Apaydın köyündeki kampa, milletvekillerinin girişine izin verilmediğine dikkat çeken Haluk Koç, " Benzetmek hiç abes kaçmayacak, Türkiye için Kuzey Irak ile Kandil ne ise Suriye için de Türkiye topraklarında bir Kandil oluşturuluyor" değerlendirmesini yaptı.
CHP'nin donmuş bir paradigmanın esareti içinde olmadığını, değişen dünya koşullarıyla yüzleşme cesaretine sahip bir siyasi organizasyon olduğunu vurgulayan Haluk Koç, "Sloganda da, söylemde de 'herkes rahat nefes alacak' 'herkes için CHP' diye belirttiğimiz bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz diye konuştu.
Canan SAKARYA
ANKARA - CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, terör sorununun çözümü konusunda önce siyasi partiler arasında mutabakat zeminin oluşturulması gerektiğini belirterek, "CHP, yapıcı olarak bu süreçte duruyor. Sorununun çözülmemesini istemek cinayet. Birliğimizi kardeşliğimizi birlikte yaşama sürecimizi güçlendirecek tüm önerilerin CHP olarak yanındayız" dedi.
Koç, milletvekillerinin Apaydın Mülteci Kampı'na girişine izin verilmediğini belirterek "Suriye için de Türkiye topraklarında bir Kandil oluşturuluyor" değerlendirmesini yaptı. Türkiye'nin ulusal zeminde bir duruş sergilemesi gereğini vurgulayarak Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırdıklarında terör örgütünün propagandasını yapmakla eleştirildiklerini kaydeden Koç, "Oysa bugün terör örgütünün bir karayollarına billboard kurmadığı kaldı" diye konuştu.
2000'den sonra dünya koşullarının çok değiştiğini vurgulayan Haluk Koç, CHP'nin donmuş bir paradigmanın esareti içinde değil değişen dünya koşullarıyla yüzleşme cesaretine sahip bir siyasi organizasyon olduğunu kaydederek, "Eşitlikçi özgürlükçü tam demokrat sosyal adaleti tüm alanlarda oturtmaya çalışan, sloganla da söylemde de 'herkes rahat nefes alacak' 'herkes için CHP' diye belirttiğimiz bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz" diye konuştu. Koç, Ankara Temsilcimiz Barış Ferit Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya'nın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı:
-Terör, yeniden tırmanışa geçti, terör sorunu niye çözülemiyor?
PKK terörü artık çok safiyane şekilde değerlendirebileceğimiz bir sorun olmaktan çıktı. Demokratik hak talebinde bulunan bir örgüt şeklindeki iyimser değerlendirmelerin artık son bulması gerekiyor. Açık nihai hedefi belli olan kan akıtarak Türkiye'nin bölünmesini hedefleyen bir örgüt söz konusu. Demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye'nin, terör örgütü ile hem ulusal hem uluslararası hukuk çerçevesinde mücadele etmesi ve bu yöntemleri kullanması gerekiyor. Karşınızda illegal, terörist bir yapı var ama siz hukuk çerçevesinde mücadele etmek zorundasınız, bu devlet olmanın gereği. Bu arada mücadele edilen alanda insan haklarına uygun davranmak, demokratik algıyı zedelememek, kamu yönetiminin tarafsızlığını korumak gibi birçok yan alt faktör var. Güvenlikçi boyutun yanında o bölgenin ekonomik, sosyal ve kültürel eşitsizliklerini giderecek programlarında paralel düşünülmesi gerekiyor. Bunların yanında bizi sıkıntıya sokan konulardan bir tanesi de uluslararası oyun kurucuların projelendirmesiyle yürütülen dış politika ve onun sebep olduğu sorunlar. Bu Kuzey Afrika ülkelerinde, Afganistan'da çok fazla etkili olmadı belki ama Irak'ta başlayan süreç yani komşu ülkelerde yaşanan karışıklıklar Türkiye'yi doğrudan etkilemeye başladı. Son bir yıldır da Suriye olayı ciddi şekilde Türkiye'nin başını ağrıtıyor ve ağrıtmaya devam edecek gözüküyor. Terör örgütü belki kendi iç tükenişinde, kaynaklarını artık tüketir durumdayken komşularımızda meydana gelen karışıklıklarla bu odaklardan terör ihalesi alır noktaya geldi ve bu şekilde karşı karşıya olduğumuz, sorunlarda büyümüş oldu.
-Uluslararası oyun kurucuların projelendirmesiyle yürütülen dış politikadan bahsettiniz biraz daha detaylandırır mısınız?
Burada çok saf davranmamak gerekiyor yani bir tek Dışişleri Bakanının ya da Başbakanın çizdiği bir politika değil. Burada açık olmak lazım, uluslararası oyun kurucuların yönlendirmesiyle kendi ulusal çıkarlarımızdan çok uluslararası oyun kurucuların bölge ile ilgili çıkarları ve bölge ile ilgili beklentilerine dönük bir dış politika da Türkiye'ye dayatıldı. Bütün komşularımızla sıfır sorunlu bir ülke haline gelecektik, bugün baktığımızda Irak artık başlı başına üç ayrı yönetim bölgesine net bir şekilde ayrılmış gibi duruyor. Kuzey'de federal ayrı bir bölge, ortada Sünni Şii karışımı bir yapı güneyde de tamamen Şiilerin hakim olduğu bir başka yapı. Bağdat'la ilişkilere bakıyorsunuz tamamen kopmuş durumda, Suriye'ye baktığımız zaman o daha da ilginç 1.5 yıl öncesine kadar yine Suriye'de Baas rejimi, yine Esad yönetimi vardı. Ne Başbakanın ağzından ne Dışişleri Bakanının ağzından Suriye'de demokrasi yok, Suriye yönetimi mutlaka demokratik bir sürece kavuşturulmalı sözünü duymadık. Tam tersine Türkiye'nin gündeminde magazinleşen ilişkiler boyutu vardı. Eş ziyaretleri, aile görüntüleri, futbol maçları, kankalık ilişkileri ama uluslararası oyun kurucular düğmeye bastıktan sonra o büyük projenin Suriye ayağı yürümeye başladı yani Suriye'de işler karışmaya başladı. Ondan sonra da Türkiye'ye o eksende bir dış politika izlemesi gereği ifade edildi. Birden bire Suriye'deki Esad rejiminin ne kadar kötü olduğu, baskı yaptığı demokrasi olmadığı konusunda Başbakan ve Dışişleri Bakanının açıklamaları ardı sıra gelmeye başladı. Hatta Penguen'e kapak olabilecek açıklamalardan bir tanesi Riyad'da yapıldı. Başbakan Kral Abdullah'la birlikte Suriye'ye demokrasiye dönün çağrısı yaptı. Bunu da demokrasinin kırıntısının olmadığı bir katı vahabi, şeri düzenle yönetilen Suudi Arabistan'da yaptı. Suriye'de kışkırtılan iç savaşın tarafı haline getirilmeye başlandık. Daha Suriye'deki karışıklıklar başlamadan şimdi gündemde olan mülteci kapmalarının yerleri belirlendi gelecek sayılara göre projelendirilerek hayata geçirilmeye başlandı. Hollywood yıldızları davet edildi, daha iki üç bin kişi varken oralar dünyaya tanıtıldı. Suriye'deki olaylar bundan sonra başka boyutlar alacak, bize insani boyutta bu şekilde sığınmalar olacak şeklinde aynı bir dizi filmin fragmanının önceden yayınlanması gibi Türkiye ve dünya kamuoyuna sunulmaya başlandı.
-Apaydın Kampı'na milletvekilleriniz alınmadı
Evet, işin acı tarafı son geldiğimiz nokta milletvekillerinin kampa girişine izin verilmedi. Ne oluyor orada kim var, neyi saklı tutuyorsunuz, neyi kimden kaçırıyorsunuz burası Türkiye Cumhuriyeti toprakları değil mi diye sorduğumuzda hem Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü hem Dışişleri Bakanı orada Suriyeli komutanların, askerlerin kaldığını söyledi. Ortaya şöyle bir manzara çıkıyor ve benzetmek hiç abes kaçmayacak, Türkiye için Kuzey Irak ile Kandil ne ise Suriye için de Türkiye topraklarında bir Kandil oluşturuluyor. Türkiye, Suriye'deki iç kavganın doğrudan tarafı haline getiriliyor. Bu daha sonra bize Gaziantep'te olduğu gibi katlanarak terör hareketi olarak yansıyacak. O bombayı kim patlattı sorusunun daha açık sorulması gerekiyor. PKK'yı o bombayı patlatma ihalesini kim verdi? Türkiye, Suriye'nin yaşadığı iç kargaşanın bir tarafını kendi topraklarında eğitiyor, teçhizatlandırıyor, konaklatıyor ve oradaki kargaşanın doğrudan tarafı haline geliyor. İran'a geçecek olursak denklemin en sonunda gözüken İsrail, ABD ve İran kapışması var. Malatya Kürecik'e kurulan füze radar sistemi doğrudan İsrail'in güvenliğini amaçlıyor ve İran'a karşı ciddi bir tehdit oluşturuyor bunu biz söylemiyoruz bütün uluslararası kamuoyu söylüyor, İran da bunu defaten dile getirdi. Dış politikanın kurgusu şuydu, her biri stratejik ortaklık temelinde sıfır sorunlu komşular haline getirilecekti. Şimdi İran, Irak, Suriye tümü stratejik ortak ya da stratejik ilişkilerin çok iyi sürdürüldüğü komşular olmaktan çıkıp Tahran, Bağdat, Şam Türkiye'ye stratejik tehdit, stratejik düşman algısını oluşturacak şekilde yeniden tavır almaya yöneldi. Allah korusun bundan sonra sivil hedeflere yönelik eylemler yaşarsak, PKK'nın ihale alacağı odaklar çoğalmış ve çeşitlenmiş oldu.
Siyaset aslına rücu etmeye başladı
Siyaset aslına rücu etmeye başladı
-PKK terörüne karşı Meclis Başkanı'nın yayınladığı 11 maddelik metin, çözüme ne oranda katkı sağlar?
Biz bütün bunları Meclis zeminin de görüşelim dedik, en meşru zemin Meclis milli irade bir tek iktidar tarafından temsil edilmiyor. Onlar milli iradenin yarısını temsil ediyorsa bizde dörtte birini temsil ediyoruz. İç ve dış tehditlere karşı Türkiye'nin ulusal zeminde bir duruş sergilemesi gereğinin altını çizerek parlamentoyu olağanüstü toplantıya çağırdık. Ama bir takım karşı tezler ileri sürüldü, "terör örgütünün reklamını mı yapıyorsunuz " dediler. Terör örgütünün bir karayollarına billboard kurmadığı kaldı. Reklam yapmak için ellerini kollarını sallayarak, sırtında uzun namlulu silahlarla dolaşan terörist fotoğrafları her yerde yer alıyor. Böyle bir tabloda demagojik bir yaklaşımla 'vay efendim siz terör örgütünün propagandasını yapıyorsunuz' dediler. İktidar partisine bir de MHP eklendi aynı şarkıyı aynı güfteyi aynı besteyi söylemeye başladı. Siyaset aslına rücu etmeye başladı, herkes kendi safını almaya başladı. Ben o toplantı çağrısını parti adına yaparken, eğer bu toplantıya icabet etmezseniz üç dört hafta sonra gelişen olayların ağırlığı karşısında Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırmayı gerekli görebilirsiniz dedim. Ve nitekim Meclis Başkanı, meclis başkanı sıfatı ile değil sade bir milletvekili olarak bir mutabakat metni yayınladı ve ondan sonra iyi polis kötü polis sahneye konmaya başladı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, hükümet adına 'biz bu işin muhatabı değiliz' dedi oysa metne baktığınız zaman tamamen iktidar atölyelerinde çalışma gruplarının hazırladığı metinlerle tıpa tıp uyum gösteren bir metin. Yani bu işin tekrar Meclis zeminine aktarılmasını gerekli görüyorlar. Ve bir dönüş yapmaya çalışıyorlar. Bütün bunları gazetelerin Ankara temsilcilerine bir toplantıda anlatan Meclis Başkanı çok rahatlıkla İçtüzügün 7. maddesindeki hakkını kullanabilir ve Meclis'i toplantıya çağırabilirdi. Şimdi bizim söylediğimiz noktaya geliyorsunuz.
-Meclis açıldığında tüm partiler bir masa etrafında bir araya gelebilir mi?
Bilemiyorum tabii meşru siyaset kurumu bu işi tartışmalı ama terörün ve silahın şantajı altına girmeyen siyaset kurumu diye bir açıklama yapmak bence uygun olur. Silahın, terörün rehinesi olmayan bunun şantajı altında durmayan siyaset kurumu bu işi tartışmalı.
-Yerel seçimlerin Ekim 2013'e çekileceğine ilişkin iktidardan açıklamalar geliyor...
Seçimlerin zamanında yapılmasına taraftarız ama erkene almak isterlerse seçimden kaçıyorlar gibi bir demogojiye de müsaade etmeyiz. Kendi siyasi çıkarlarına göre seçim takvimini belirlemeye çalışan bir başbakan manzarası var. Seçimden kaçmak yok seçim siyasetin doğasında olan bir şey.
CHP, değişen koşullarla yüzleşme cesaretine sahip
-Kulislerde Abdüllatif Şener'in CHP'ye katılabileceği konuşuluyor, partinizden bir milletvekillinin de daveti oldu...
CHP bir kitle partisi. Tarihsel bir çizgisi var, 2000'den sonra dünya koşulları çok değişti. CHP değişimi yaşayabilen bir parti 1970'lerden sonra da benzer bir süreç gerçekleşmişti. Yani donmuş bir paradigmanın esareti içinde değil değişen dünya koşullarıyla yüzleşme cesaretine sahip bir siyasi organizasyon. Değişen dünya koşullarında da çağdaşlaşmanın ilerlemenin gerçek demokrasinin yerleşmesi için tüm adımları atmayı kendisine amaç edinmiş bir siyasi parti. O olur mu bu olur mu neden olmasın herkes olur ama ana doğruyu, ekseni omurgayı koruyup bugünkü süreç içinde ilerlemenin, çağdaşlaşmanın, demokratikleşmenin, üreten bir ekonomiye ve üretimden doğan milli geliri hakça bölüşebilen ülke olmanın doğrularını paylaşan herkesle birlikte olabilir.
'Herkesin rahat nefes alacağı' bir yapı oluşturacağız
'Herkesin rahat nefes alacağı' bir yapı oluşturacağız
-Eski ve yeni CHP şeklindeki bir tanıma katılıyor musunuz?
CHP önce CHP'dir, bunun tarihsel bir yörüngesi var. 1961 Anayasının açtığı yoldan solla, sosyal demokrasi ile tanışıp onu programına taşıyan ve geniş halk kitleleriyle buluşarak o tarihsel kavşakta değişim yaşayan bir CHP var. Sonra 1980 faşizminin Türkiye'deki tüm siyaset kurumlarını, başta CHP olmak üzere yok ettiği bir süreç var. Daha sonra küreselleşme boyutunda dünyanın allak bullak olduğu tek kutuplu bir dünyada 2000'den sonra da büyük yeni çatışmaların savaşların ortasında eşitsizliklerin arttığı bir dünya manzarasında yeniden bu gerçeklere karşı eşitlikçi özgürlükçü tam demokrat sosyal adaleti tüm alanlarda oturtmaya çalışan, sloganla da söylemde de 'herkes rahat nefes alacak' 'herkes için CHP' diye belirttiğimiz bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz. Yani eski yeni CHP kavramından çok, CHP'nin bugünkü yönetim anlayışının demokratikleşmesi söz konusu. Bu konuda ben de çok mücadele etmiş bir insanım.
İktidarın muhalefetten şikayet ettiği tek ülke Türkiye
-Önerileriniz nelerdir, Başbakan muhalefetin öneri getirmediğini söylüyor?
Bu çok ucuz, bunu Başbakan Yardımcısı Arınç ta söylüyor. Bu, şuna benziyor, hem yapmıyor hem bağırıyor, şikayet ediyor. İktidarın muhalefetten şikayet ettiği tek ülke Türkiye. Dünya'da böyle bir olay yok. Esas erk kullanan yapı iktidar, baktığınız zaman bazen erk kullanımının en geniş zeminde olması gerekir, bilhassa ulusal çıkarları ilgilendiren temel sorunlarda. Burada sadece hamaset kokan nutuklar, bol göz yaşlı sivil asker şehit cenazeleri hep aynı sözlerÖ "Gece sınırdan geçerken 300 tane terörist tespit edildi, kanları yerde kalmayacak, bu acı artık bitecek bıçak kemiğe dayandı" klişe laflar her olay sonrası bir tanesi çıkarılıp tedavüle sokuluyor. Türkiye artık bunları dinlemekten bıktı. TBMM'deki tüm partilerin katılımı ile bu sorunu tartışalım diyoruz olabilecekler var olmayacaklar var Türkiye'nin gerçekleri var tarihsel bir çizgisi var bütün bunları tartışalım diyoruz. Bir mutabakat masası olsa bütün bunları konuşuruz. Önce bu zemini bulmak lazım. CHP, yapıcı olarak bu süreçte duruyor. Sorununun çözülmemesini istemek cinayet. Sonunda kan, gözyaşı olarak her ile geri dönüyor. Birliğimizi kardeşliğimizi birlikte yaşama sürecimizi güçlendirecek tüm önerilerin CHP olarak yanındayız. BDP son görüntüleriyle sıkıntılı bir parti görüntüsünü verdi. Milyonlarca oyu var bunu kabul ediyoruz ama terörle arasına bir türlü mesafe koyamıyor.
Başbakanın dış telkinlerden sıyrılması gerekiyor
[PAGE]Başbakanın dış telkinlerden sıyrılması gerekiyor
-İspanya modeli sıkça konuşuluyor, Meclis Başkanı Cemil Çiçek de 11 maddelik mutabakat metnini açıklarken İspanya Modelini örnek gösterdi uygulanabilir mi?
Modellere girmiyorum, önce bir araya gelme uygarlığını göstermeniz, Başbakanın egosunu yenmesi, kendisini yönlendiren dış telkinlerden de sıyrılması gerekiyor. Türkiye'yi Türkiye'den yönetecek iradeyi koyması gerekiyor. Türkiye'yi tek başına da yönetemezler, parlamenter sistem bir bütün, muhalefet de önemli bir unsur, biz burada en yapıcı tavrı sergiliyoruz. Amacı belli olan terör örgütü ve onun eylemleri ile bir hukuk devleti olarak ulusal ve uluslararası hukukun çizdiği çerçeve içinde mücadelenizi güvenlik boyutu ile sürdüreceksiniz. Bu yadsınamaz bir gerçek, devlet olmanın temel kuralı. Uluslararası hukukta, sınırlarınıza sizin dışınızdaki bir komşu ülkeden saldırı olduğu kesinleşirse müdahale etme hakkınız var ama bu kullanılamıyor. Neden kullanılamıyor, çünkü Türkiye'nin dış politikasını dizayn eden bu teslimiyeti sergileten yapı bir yerlerden izin almak zorunda hissediyor. Bu bizzat Genelkurmay Başkanı tarafından da 'Biz müdahale edelim ama izin vermezler' şeklinde ifade edildi. O zaman Türkiye, Türkiye'den mi yönetiliyor sorusunu sormak lazım. Türkiye kendi siyasi kaderini belirleyen bir ülke mi değil mi? Bütün bu açıklamaları alt alta getirdiğiniz zaman soru işaretleri herkesin önünde çoğalıyor. Terörle mücadelenizi bu çerçevede sürdürürken bir de terör örgütünün rehinesi durumunda olan milyonlarca Kürt yurttaşımız ve onların ciddi sorunları var. Bu sorunları da çözmesi gereken terörün, silahın şantajı altına girmeyen siyaset kurumu, en meşru zemin de TBMM. Bu sorunun temelinde insan hakları ile ilgili uygulamalardaki algı var, demokratikleşmeyle hukuk devleti ile ilgili algı var, kamu yönetimi ile ilgili algı var, yerel yönetimlerle ilgili başlık var, ekonomik, kültürel, sosyal, değişik boyutlarda tartışılabilecek maddeler var.
Koç'un dikkat çektikleri
[PAGE]Koç'un dikkat çektikleri
Ferit B. PARLAK
Türkiye'de ilk kez kemik iliği nakli yapan ekibin içinde yer aldı. Sonra o ekibin başına geçti. O dönem 600'e yakın kemik iliği nakli yapıldı. Aynı dönem yani 1999'da, CHP barajın altında kalınca, siyasetin içinde olmamasına ve parti ile somut ilişkisi bulunmamasına rağmen siyasete atılma kararı aldı.
2000 yılındaki kurultayda Deniz Baykal'ın listesini delerek Parti Meclisi'ne girdi. Sonra Grup Başkanvekilliği, sonra Genel Başkan adaylığı ve şimdi Genel Başkan Yardımcılığı ve Parti SözcülüğüÖ
Seçim bölgesinde ve kulislerde 'hocam' unvanıyla çağrılan Prof. Dr. Haluk Koç ile terörü konuştuk, 'Terör nasıl bitecek' sorusunu sorduk. Koç, "İç ve dış tehditlere karşı ulusal zeminde bir duruş sergilenmeli. Bu nedenle Parlamentoyu toplantıya çağırdık. Bu davetten sonra, "terör örgütünün reklamını mı yapıyorsunuz " dediler. Nitekim söylediğimize geldiler, şimdi Meclis Başkanı aracılığıyla dönüş yapmaya çalışıyorlar. Tekrarlıyorum bu iş TBMM'de çözülür."