Türkiye'de kurumsal sürdürülebilirlik “Trendleri”

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Nejdan YILDIZ / Sürdürülebilirlik Uzmanı

Türkiye'de özel sektör yöneticileri arasında “sürdürülebilirlik” teriminin kullanımı çok yeni bir gelişme. 'Kurumsal Sosyal Sorumluluk' kavramı daha yaygın olarak kullanılıyor. Maalesef Türk yöneticiler ne sürdürülebilirliğin ne de KSS'nin ne anlama geldiğinin farkındalar. KSS, proje bazlı filantropi çalışmaları olarak görülüyor. Zaten yerel bir STK ortaklığında kurumsal sosyal sorumluluk projelerine sponsor olmak oldukça revaçta. Diğer yandan, sürdürülebilirlik kavramı işletmelerin doğal kaynak kullanımı ve karbon emisyonlarını azaltmalarını gerektiren bir çevre yönetimi olarak anlaşılıyor. Karbon emisyonu hesaplamak son 1-2 yıldır hızla yükselen bir trend.

Ne var ki KSS ve Sürdürülebilirlik yukarıda bahsedilen faaliyetlerden çok daha geniş anlamlara sahiptir. Öncelikle sürdürülebilirlik teriminin kullanımı KSS'nin aksine dünyada giderek artıyor. Şirketlerin üçlü sorumluluğu iş süreçlerine başarıyla entegre edemediğini gören sürdürülebilirlik uzmanları aynı iş modelinin savunuculuğunu yeni bir terimle yapıyor: Sürdürülebilirlik. Mesela Nike geçtiğimiz haftalarda kurumsal sorumluluk bölümünü sürdürülebilir işletme ve inovasyon adı altında yeniden yapılandırdığını açıkladı.

Hangi terimi kullanırsanız kullanın, bir şirketin misyonu, kâr ederken sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak olmalıdır. Diğer bir deyişle, sürdürülebilir işletme insan hakları ve tedarik zincirindekiler dahil tüm çalışanların haklarına saygı gösterir, ürün ve hizmetlerinin çevresel etkilerini çevre dostu bir bilinçle yönetir, işletme faaliyetlerinde yolsuzluğun her türüyle mücadele eder ve paydaşların değerlendirme ve karar alma süreçlerine dahil olmalarını sağlar. Bunlar ancak sürdürülebilirliğin halka ilişkiler faaliyetinden öte iş süreçlerine entegre edildiği takdirde gerçekleşebilir.

Bununla birlikte, kurumsal sürdürülebilirlik, filantropinin aksine, kuruma ölçülebilir fayda sağlar. Getiriler arasında maliyet tasarrufu, yüksek çalışan memnuniyeti, güçlü marka değeri ve prestij, rekabet gücü, risk analizi ve yeni iş olanakları bulunmaktadır.

Şirketlerin sosyal sorumlu, sürdürülebilir iş modelini benimsemelerine yardım etmek için çeşitli inisiyatifler, kuruluşlar var. En önemlileri Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UNGC), Birleşmiş Milletler Sorumlu Yatırım İlkeleri (UNPRI), ISO26000 Sosyal Sorumluluk Kılavuzu ve OECD Çok Uluslu Şirketler Kılavuzu olarak sıralanabilir. Ayrıca şirketlerin sürdürülebilirlik performansını şeffaf ve hesap verebilir bir şekilde ifşa etmelerini sağlamak amacıyla Küresel Raporlama İnisiyatifi (GRI) tarafından geliştirilen sürdürülebilirlik raporlaması kılavuzu ve ilkeleri bulunmaktadır.

Türkiye'de birçok şirket KSS projeleri yapmasına rağmen sadece birkaçı sürdürülebilir iş modelini benimsemiş durumda. CEO'ya direkt sorumlu olan sürdürülebilirlik koordinatörüne sahip şirket sayısı yok denecek kadar az. Bununla birlikte, TÜSİAD gibi kuruluşların çabasıyla sürdürülebilirlik konusu kurumların gündeminde daha fazla yer kaplamaya başladı. Birkaç hafta önce Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi'nin (WBCSD) desteğiyle 'Vizyon 2050 Raporu' yayımlandı. Bu yol haritası Türkiye'nin önündeki sosyal, çevresel ve ekonomik zorlukları ve bunları aşmak için özel sektörün yapması gerekenleri tarif ediyor.

Geleneksel yaklaşımlarla yönetilen Türk şirketleri sürdürülebilir iş modelini ne derece benimseyecek, emin değilim. Fakat bu modeli benimseyen genç sosyal girişimciler tarafından kurulan şirket sayısı arttıkça kurumsal sürdürülebilirliğin Türk şirketlerini küresel pazarlarda daha rekabetçi yapacağından eminim.